Bunca adaletsizliğe, bunca despotluğa, bunca vahşete, bunca aleni hırsızlığa arsızlığa rağmen; muhalefetin bu sessizliği veya düşük tonda tepkisi; tüm bunların baş sorumlusu iktidarla bu uyumu sizi korkutmuyorsa, geçmiş olsun...
Değişen rejim ve sistemi siz de kabul etmişsiniz demektir...
Dün Bursa'dan iletişime geçtiler...
Ak Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan'ı eleştiren, hakkında bazı dosya haberleri yapan gazeteci Necmi İnce, hakkında yapılan şikayet üzerine tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edilmiş...
Avukatının da hazır bulunduğu duruşmada tutuklanma talebi reddedilmiş...
Ama; bu kez de ev hapsine alınmış...
Yani bir anlamda yine tutuklanmış...
Üstelik soruşturma süresi boyunca sürecek bir tutuklama...
25 hazirandan beri evinde hapiste...
Yani yaklaşık 2 aydır hapiste; savcının keyfi gelip soruşturmayı tamamladım demesine kadar da hapiste kalacak...
Tutuklama gerekçesi ise; iftira...
Olabilir; İktidarın Bursa il başkanı gazeteciyi kendisine iftira atmaktan şikayet edebilir...
Hatta belki de gazeteci Necmi İnce'nin yazdıkları iftiradır...
Bunu da yapılan soruşturma ve yargılamanın ardından öğreneceğiz...
Peki daha dosya iddianame ve yargılama aşamasına dahi gelmeden, bu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma nedir?
Hayır merakımdan soruyorum; bu önce tutuklayalım, önce hürriyetini elinden alalım; daha sonra mahkemeden tutuklama kararı çıkarırız kafası mı?
Mesela ben bir iktidar il ve ilçe başkanı hakkında iftiradan dolayı suç duyurusunda bulunsam; süreç aynı şekilde, il başkanının tutuklanması şeklinde mi ilerler...?
Ki; zamanında yaptım da, kimse tutuklanmadı...
Hatta attığı iftirayı da ispat edemedi...
Mahkemede de mahkum oldu; ama tutuklanmadı...
Yaşananlar, "İktidar il başkanı "iftira" deyince, iftiradan işlem uygulanacaksa, savcıya, hakime mahkemeye ne gerek kalır?" şeklinde bir soru çıkmıyor mu ortaya...
Bir iktidar il başkanı, "falanca bana iftira ediyor" diyor; mahkeme den de, "öyleyse tutuklayalım" gibi bir karar çıkıyormuş gibi olmuyor mu?
Daha kısa söylemek gerekirse; mevcut süreç, mahkemenin aylar süren soruşturma ve yargılamasının sonucunda vereceği kararı, iktidar siyasetçisinin tek kelime ile verdiğini; kimin neyden tutuklanacağına da yine o siyasetçinin karar verdiğini hissettirmiyor mu?
Yanlış anladığımız nedir burada?
Durun; tersten okuyarak bir de sağlama yapalım...
Diyelim ki; yargılama yapıldı ve şu an tutuklu bulunan gazeteci berat etti... İl başkanı gazetecinin yazdığı tüm suç veya değil cürümleri işlemiş olduğu mahkeme kararı ile netleşti...
O vakit o il başkanı tutuklanacak mı?
Öyle ya; gazetecinin iddiaları üzerine savcılık resen harekete geçip, bu il başkanı hakkında soruşturma başlattı mı?
Geçmedi...
Bunlar bir savcı için resen harekete geçmeyecek ve finalinde il başkanını tutuklatmayacak kadar önemsiz suçlamalar veya eleştirilerse, bunları yazan neden tutuklanıyor?
Soruşturma tutuklanmadan sürse; o gazeteci cinayet mi işlerdi, kaçar mıydı, devlet sırlarını mı sızdırırdı?
Hangi katalog suça giriyor gazetecilik, eleştiri ve habercilik...?
Sonra o il başkanı iftiradan neden korkuyor...
İftira bir siyasetçi için bulunmaz nimettir...
Mesela falan il başkanı FETÖ'nün okulunda kaldı diye iftira atılsa; ortalık çalkalansa; ertesi gün o siyasetçi resmi belge ve diploma ile aslında o okuldan değil, FETÖ ile alakası olmayan bir okuldan mezun olduğunu açıklasa, popülerliği bir anda artar...
Mağduriyetini tesciller ve Kahraman olur...
Dolayısıyla, siyasetçiler iftiradan korkmaz...
Aksine onların korktukları, haklarındaki gerçeklerdir...
Beni mesela gazetecilik yaptığım Tokat ilinde meşhur eden en önemli şey, bana atılan iftiralar; iftira mahiyetinde soruşturma ve mahkeme kararlarıdır...
Hepsinde gerçek ortaya çıktıkça ben biraz daha tanınmaya, biraz daha fazla saygı görmeye başladım...
Neyse; bu süreçte kabul edilemez de; asıl kabul edilemez ve korkutucu olan ise, muhalefetin bu sürece tek kelime dahi muhalefet etmemesidir...
Bursa'daki yerel gazeteler ve ulusal medya da bu yaşanan skandala dair sessizliğe bürünmüş durumda...
Neden?
Muhalefetin, iki düşman ülkenin sürekli birbirini gözlemesi gibi, iktidarı izlemesi ve yanlışlarına kendi siyasetine de fayda sağlayacak şekilde karşı çıkması gerekir...
Bunu eleştirmeyecek; burada gazeteciyi arkalamayacak; bu haksızlığa karşı durmayacak da; hangi haksızlığa karşı duracak?
Hani nerede CHP'nin ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne, gazeteci özgürlüğüne bağlılığı?
Bu konuda yayınladıkları bir çok manifesto netliğindeki açıklamaları yalan mıydı?
Dikkat ediyor musunuz; Tokat'ta bunun bir benzerini yıllarca yaşadık...
Gazetecinin evi hukuksuz şekilde basılırken, yerelde sadece CHP başını kuma gömmüştü...
İktidar belediyesi camiyi pavyona dönüştürünce; sadece CHP görmezden gelmişti...
Abartmıyorum; bunlara benzer yüzlerce skandalda, sessizliği ile Tokat'ta adeta Ak Parti'yi noter gibi onaylayan CHP Tokat yönetimi olmuştu...
Geçtiğimiz hafta CHP'li belediye başkanı defalarca silahlı soyguna karışmış birini belediyeye zabıta yapınca da, Ak Parti başını kuma gömdü...
Ardından bakıma muhtaç 2 engellinin belediye aşevinden verilen yemeği kesilince yine Ak Parti sanki hiçbir şey yokmuş gibi ıslık çalarak sağa sola baktı...
Belli ki; aralarında yazılı olmasa da, birbirlerinin çarkına çomak sokmama anlaşması var...
Aralarındaki bu uyum size de korkutucu gelmiyor mu?
Ak Parti Tokat İl Başkanı ile CHP Tokat İl Başkanının aslında ortak olmaları mesela...
Birlikte ortak şirket sahibi olmaları eşyanın tabiatına aykırı değil mi?
Hayır, sahnede birbirini kırıyormuş gibi atıp tutmaları...
Birinin diğerini hırsızlıkla, yolsuzlukla, vatana ihanetle suçlarken; diğerinin dış güçlerin maşası olmakla ajanı olmakla, din düşmanı olmakla suçladığı tablonun ardından; aslında perde arkasında ticari ortak olmaları; ailecek görüşmeleri vesaire normal mi?
Tabi ki değil.. Tabi ki eşyanın tabiatına aykırı...
Zaten öyle olduğu için ben bunları ortaya çıkarınca, apar topar noterden ortaklıktan ayrıldıklarına dair belge aldılar...
Bu ayrılık kağıt üstünde mi değil mi; hala birbirilerini koruyup kolluyorlar mı; yaşananlar üzerinden siz karar verin artık...
Tüm bunları görünce kaçacak bir yeriniz, gidecek bir yeriniz kalmamış; köşeye sıkışmış gibi hissetmiyor musunuz?
Bunlar aynı botun laciverti değilse nedir diye sormak zorunda hissetmiyor musunuz?
Bu yaşananlar iktidarın kontrolünde danışıklı dönüşüklü bir muhalefetin delilleri değilse nedir?