Halife Yezîd bin Muâviye'nin 5 bin kişilik ordusu 70-80 kişilik silahsız bir grubun etrafını kuşatmıştı...
Yıl; 680...
Peygamberimiz öleli henüz 48 yıl olmuş...
Halifenin emri ile İslam ordusunun kuşattıkları da Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin ve ailesiydi...
İslam Halifesi, Hz Ali'nin oğlu ve Hz Muhammed'in torunu olan Hz Hüseyin'i kendi iktidarı için tehdit görüyordu...
5 bin kişilik ordu ile bu sebepten kuşatmışlardı zaten...
Oysa onlar orada silahsızlardı ve barış istiyorlardı...
Heyetler geldi, gitti... görüşmeler yapıldı...
Hz Hüseyin; ailesiyle birlikte kendilerini bırakmalarını, siyasetle uğraşmayacağını, serhat illerine yerleşip, İslam'ın yayılması için çalışacağının sözünü verdi...
Ama halife ve temsilcileri bunu kabul etmedi...
Peygamberin torunu ve ailesini tek şartla bırakacaklarını söylediler...
O şart neydi biliyor musunuz...?
Biat...
Evet özellikle son 5-10 yıldır iyice hayatımıza yerleşen ve girdiği her yerden pislikler fışkıran biat...
Hz Hüseyin'den, Halife Yezîd bin Muâviye'ye biat etmesini istediler...
Yani; Yezid'in halifeliğini kabul etmesini, ona tabi olması ve bağlılığını bildirmesini...
Hz Hüseyin bunu kabul etmedi... ve o 5 bin kişilik ordu bu çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 80 kişilik grup ile savaşıp, onları vahşice katlettiler...
Biat...
İşte biat böyle rezil bir şey...
Biat; Peygamber torunu Hz Hüseyin gibi onurlu insanların, hak etmeyene karşı asla kabul etmeyeceği bir mekanizma...
O vahşetten 3 yıl sonra haram kent, peygamberin kenti Medine halkı Yezit'e biat etmediklerini açıkladılar...
Bu sefer 10 bin kişilik ordusunu Medine'ye gönderdi halife...
Medine'deki bütün Müslüman erkeler öldürüldü...
Aralarında 80 tane de sahabe vardı...
Hepsinin kellesi kesildi...
Bazılarının kellesi halifenin sarayına gönderildi...
Sonra halife fetva verdi ve 3 gün boyunca Medine mübah kılındı...
Bu mübah kılma ile; o, kocası ve babası öldürülen kadın ve kızlara, halifenin ordusundaki askerler 3 gün boyunca tecavüz etti...
Ve o tecavüzlerden doğan çocuklar Harre P.çleri diye geçti tarihe...
Biat o kadar basit bir şey değilmiş değil mi...?
"HDP ve HDP'liler şöyle terörist, böyle hain" diye yeri göğü inletenler... HDP ile ittifak yapanları hainlik ile suçlayanlar... HDP'li belediyelere kayyum atayan... HDP'li siyasetçilere yargılanmaları için fezleke hazırlayanlar... O, "hain" dedikleri HDP'li siyasetçi kendi partisine geçince, kendi partisinin rozetini takınca... Yani; biat dince susuverdiler...
Artık hain değil...
Bir an da püripak oluverdi...
Ne dine, ne bayrağa ne devlete biat önemli değil...
Siyasetin iktidar kanadına.. saltanat kanadına biat ettin mi, ne olursan ol bir anda meşrulaşıyorsun... hatta yerlileşiyor, millileşiyorsun....
Anlayacağınız; Mesele ne din, ne devlet, ne millet...
Mesele siyaset...
Mesele iktidar...
Tarihe bakınca; en çok din kullanılarak, peygamber ve Allah alet edilerek yapılan zulümden korkuyorum...
En çok din kullanılarak gelinen iktidarlardan endişe ediyorum...
İktidarı uğruna peygamberin torunlarını öldürenler... Müslümanları katledip, karılarına kızlarına 3 gün tecavüz edenler... bunu da İslam halifesi kalabilmek için... yani; İslam devletinin başında kalabilmek için yapanları hatırlayınca; bugün neler olduğundan çok neler olabileceği konusunda endişe ediyorum....
O gün Kerbela'da peygamberin torunlarını katleden... Mekke'de Müslümanları katledip, kadınları ve kızlarına tecavüz edenlerin iktidarı yaklaşık 90-100 yıl kadar sürdü...
Bugün yaşadığımız İslam ve İslami siyaset onların bıraktığı izlerle dolu...
Mesela onlar... yani; Emeviler, bütün valilikleri, bütün komutanlıkları ve bütün kritik mevki makamları kendi taraftarları ve aşiretleri ile doldurmuş... tepeden tırnağa kadrolaşmışlardı...
Öyle sarılıyorlardı iktidarlarına....
Öyle kadrolaştıkça da zulüm yayılıyor, adalet yok oluyor... iktidar ancak zulüm ile elde tutulabiliyordu....
Emevi hanedanı ve ailesine yakın olanlar hızla zenginleşirken, halk fakirleşiyor, geçim sıkıntısına düşüyordu...
Medine halkının halifeye istifa çağrısı yapması da bu sebeptendi zaten...
Ben yazınca birileri gelip diyor ki; dini değerlerle neden oynuyorsun...?
Hangi din, hangi değer...?
Benim yanlış bulduklarım din mi, yoksa yanlışı dinleştirenler ve bu yanlışı din olarak kabul edenler mi...?
Kim oynuyor dini değerlerle... kim korumaya çalışıyor...?