Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş sosyal medyadan yayınladığı, "Anayasamızın “toplumu din konusunda aydınlatma” görevini verdiği Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Başkanı olarak bu ulvî göreve bizi yeniden atama takdirinde bulunan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür ediyorum." şeklindeki bir şükran mesajı ile makama yeniden atandığını duyurdu.
Erbaş'ın mesajında öyle bir ayrıntı vardı ki; herkesin gözünden kaçtı.
Evet; Erbaş yeniden Diyanet İşleri Başkanı olmasından dolayı mutluluğunu kaleme aldığı şükran mesajında, kendisine bahşedilen makam ve nimet için Allah'a değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür, yani; şükretti.
Teşekkür; Arapça şükretme kelimesinden gelen ve aynı anlamı taşıyan bir kelime olduğu için rahatça, "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, makam nimetinden dolayı Allah'a değil, Erdoğan'a şükretti veya şükranlarını sundu" diyebiliyorum.
Nereden, ne yolla gelirse gelsin, her nimetin Allah'tan olduğuna inanılan ve bu nimetler için Allah'a şükredilen İslam dininin Diyanet İşleri Başkanı, kendisine üstelik ikinci kez verilen makam nimetinin mutluluğunu ifade ederken Allah'a şükretmemesi normal olabilir mi?
Erbaş, benim gibi sıradan bir insan değil ki... Her yer de, her fırsatta Allah'ı anmak, her şeyin din ile Allah ile olan ilişkisini uygun bir dil ile anlatmak, her sözünü din ve öğretilerine göre söylemek onun bizatihi görevi, işiyken; aksi tabi ki normal olmaz...
Normal olmaz derken; dini gerçekten içselleştiren din adamları için normal olmaz anlamında.
Yoksa; Erbaş'ın yayınladığı metin, tanrıya değil, dünyaya... yani; ruhani değil dünyevi anlamındaki sekülerlik açısından gayet normal bir metin...
Erbaş'ın mesajında dikkat çeken kelimelerden biri; ulvi... Yani; yüce, göklerle ilgili anlamında...
Diğeri ise; takdir... Takdir ama; Erbaş o metinde takdiri, 'öven' anlamında değil, 'Uygun gören' anlamında kullanıyor... Cümlede zaten, "atama takdirinde bulunan" şeklinde yer alıyor. Yani; takdirde bulunan, uygun gören anlamında.
Dinimizde de zaten sıkça duyduğumuz, 'takdiri ilahi' diye bir kavram vardır ki bu; tanrının uygun gördüğü anlamına gelir...
Evet Diyanet İşleri Başkanı'nın kendisine verilen ve 'yüce' olarak tanımladığı büyük nimet için Allah'a teşekkür etmeyip, Erdoğan'a teşekkür etmesi de... Bu teşekkürü ederken seçtiği kelimeler de dikkat çekmesi gerekirken kimsenin dikkatini çekmedi...
"Erbaş teşekkürünü, şükrünü, şükranlarını, neden Allah'a değil de Erdoğan'a sundu?" sorusuna bir cevabım var ama niyet okuması yapmamak için buraya yazmayacağım...
Onun yerine bir hatırlatmada bulunacağım...
Dinimizde de çok önemli olan bir şey vardır; hangi dinin tanrısı olursa olsun kendisine ortak koşulmasını sevmez.
Yine de her alanda saygı önemli. Herhangi birini, menfaat ya da başka bir sebeple dinini ya da tanrısını değiştirdi veya değiştirmedi diye de... Tanrısını kızdırmamak için ona ortak koşmadı veya koştu diye de ayıplayamam... Çünkü; bu onun şahsi tercihidir...
Ama kitlesel makamlara gelenlerden; en azından görevleri ile ilgili göründükleri gibi olmalarını ya da oldukları gibi görünmelerini istemek ve beklemek hakkımız...
Aksini yapıyorlarsa ayıplamaya gerek yok, ayıp ediyordur zaten...