Her SALI Unutulmaz BİR ANI / 27-SON (Yaşadım ve Yazdım kitabım)
SON YAYINLANAN KİTABIMIN ÖNSÖZÜ ve BİR TERAVİH ANISI
Kralın biri hiç sevmediği şehre haber yollamış: “Şehrin bütün ihtiyarlarını öldürün! Yoksa şehri başınıza yıkarım!” Herkes babasını öldürmüş. Bir yiğit hariç. Yaşlı babayı bir mağaraya saklamış. Arada yiyecek içecek götürmüş. Bir süre sonra zalim kraldan yeni emir: “Herkes ipe un sersin, yoksa hepinizi acımadan gebertirim.” Korku ve çaresizlikten titremeye başlamış halk.
Bizim yiğit durumu babasına aktarınca ihtiyar şöyle demiş: “Emri getirene söyleyin, ‘Kralımız örnek göstersin, ipe nasıl un serilir görelim, biz de uygulayalım.”
Bu sözü duyar duymaz kral öfkeyle bağırmış:
“Şehirde bir ihtiyar kalmış. Orada bir tecrübe yaşıyor!..”
İşte bunun için yazdım! Becerebildimse tabii…
Yazdıklarım, yaşanmışlıklarım ve hayata dair biriktirdiklerim belki bir gün birilerinin işine yarar.
“Fazla ciddiye almayın şu hayatı, nasılsa içinden canlı çıkmayacaksınız” demiş sevilen bir şairimiz. Durum o kadar kolay değil. Ciddiye alsak bir türlü, almasak bir türlü. Ciddiye alınca da olmuyor, almayınca da.
Peki, hayat mı önemli, yazmak mı?
Bence ikisi de. Yazmaktan vazgeçmek olmaz. Çünkü nasıl olsa bir şekilde yaşıyorsunuz ve hayatın büyük bir bölümü sizin dışınızda akıp gidiyor. Yazmak öyle değil; sağlam irade ve azimli gayret işi.
Yaşanmışlıkları yazmak bir meyve ağacı dikmek, geleceğe bir mektup bırakmak gibidir.
67 yıl, dört kıtada yaşadım. Allah’a şükür, sonradan “Aldanmışım!” dediğim ya da pişmanlık duyduğum tercihlerim olmadı, zikzaklarım yok! Hayatım bir düzen, düzgünlük ve istikamet üzere geçti. Ortama kapılarak, gençlik havalarına girerek hiçbir iş yapmadım; hevese kapılıp saç bile uzatmadım.
Hayat denen kocaman döngünün bana bakan minik kısmını geri sarmaya başlamadan önce bir itirafım var: Bazı hatıralarımı maalesef yazamadım, yazmadım. Korktuğum için değil, birilerini incitmemek, zarar vermemek için! Anılarımdan özür diliyorum. İnşallah bir dahaki sefere.
Kimsenin arkasından konuşmamak, gıybet batağına saplanmamak için dikkat sarf ettim. Yine de bu yönde bilmeden hatam olmuşsa helâllik diliyorum.
Haydi bakalım, Bismillah… Buyurun kitaba! (Hüseyin GÖKÇE)
BİR TERAVİH ANISI
1978 yıl… Üsküdar. Tanınmış işadamı, Hayat Kimya’nın kurucu patronu Yahya Kiğılı’nın Kız Kulesi’nin tam karşısında bulunan yalısının nefis bahçesi… Yahya beyle tanışıklığımız eskiye dayanır. Rahmet kayın biraderim Muammer Hasırcılar’ın (İzmir, 1938-İst.1993) bir zamanların ünlü erkek giyim markası Hasel’i ki, defileleri dillere destandı, sunuculuğunu Halit Kıvanç yapardı; Yahya Bey satın almış, halı markası yapmıştı. Yahya Beyin evinde hatimle çok güzel teravih namazı kılınıyor diye rahmetli Hacı Kemal abim götürmüştü beni. İstanbul’un bilinen beyefendilerinden oluşan seçkin bir cemaat… Havuzlu, nefis bir yalı bahçesi. Merhum Hafız Ahmet teravih kıldırıyor… İnsanı alıp götüren ne okuyuştu öyle! Her rekatta bir Kur’an sayfası…
Her veleddalliiiin deyişte sanki Kız Kulesi’nden doğru bir dalga geliyor, yalının bahçe duvarına şırakk diye çarpıyor, okunan ayeti onaylıyor, gür sesiyle haykırarak iyi dinleyin der gibi oluyordu…
Birkaç kere gittik oraya. Kıldığım en güzel teravihlerden biridir.
Unutamam!
Tanımış zenginler kadar, isim yapmış hocaefendiler de gelirdi. Namazdan sonra harika sohbetler, ardından ikramlar olurdu.
Eve dönerken Vatan Caddesindeki seyyarlardan kavunlar, karpuzlar alırdı Hacı Kemal abi. Sahura kadar boş durmayalım diye! Hayr işine koştuğu gibi yeme-içmeye de önem verirdi. Aydın’dan gelip İstanbul Nişantaşı’nda Özel Işık Lisesi’nde Abdi İpekçi ile aynı sınıfta okumuş, eski bir İstanbul asilzadesiydi abimiz. Haftasonları Beyoğlu’nun altına üstüne getirirlermiş. Son yıllarına kadar Beyoğlu’nda terzisi ve ayakkabı boyacısı vardı.
ÖNEMLİ NOT: Değerli dostlar, salı yazılarıma bununla son veriyorum. Anılarımı merak edenler, yeni kitabım YAŞADIM ve YAZDIM’da bulabilir, ıslak imzalı sahip olabilir. Yakınlarda buna benzer başka bir yazı serim olacak Allah nasip ederse. 11.05.2021
H. GÖKÇE
YORUMLAR