Yaşanmış Pazar Hikâyeleri/ 13
ERDAL’IN TOP OYNARKEN ANİ ÖLÜMÜ...
Bizim gibi az gelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerde futbol yaygındır. Bunun çok sebebi var. Birincisi kolay ve ucuz bir meşgale aracıdır. Top olmasa da topa benzer bir şeylerin peşinde koşarlar ya da çar çaputu birleştirerek top yaparlar. Koskoca Denizli Lisesi’nin beton avlusunda kare şeklindeki tahta parçasıyla futbol oynandığını çok gördüm.
Kendi aramızda çok top oynardık o zamanlar…
O gün de yine beşer kişilik iki takım halinde maça başlamıştık… Top oynadığımız dikdörtgen alanın bir ucu bir metre kadar yüksek bir tepeydi, tepenin altı işlek bir yol. Kalede her zaman olduğu gibi Erdal vardı, topları iyi tuttuğu için değil, bizlerden daha kilolu olduğundan koşmayı beceremediği için. Şehrin en tanınmış sağlıkçısı “İğneci Necati”nin oğluydu. Koca şehri bir baştan bir başa yürüyerek iğne yapmaya giderdi evlere. Gönül kibir bilmez, içinde iğneci malzemesi olan küçük sağlık çantasıyla her eve rahatça girer çıkar, pazarlık etmez kim ne verirse Allah bereket versin, Allah şifa versin diyerek bir başka hastaya yetişmek için hızla vedalaşırdı.
Tanımayan, sevmeyen yoktu onu.
Sözde takım kaptanımız Osman bizden bir yaş daha büyük, daha boylu posluydu. Hepimiz sekiz-dokuz yaşında iken Osman on-onbir olmalıydı. Ya da bize öyle geliyordu. Maç sırasında hata yaparsak bağırır çağırır hatta tekme atardı. Korkardık ondan. En çok da Erdal. Her yediği golden sonra Osman’dan da bir tekme yemeye alışmıştı. Topun yola kaçmasına da çok kızardı Osman. Çünkü top yoldan gelene kadar maç dururdu. Topu aşağıdan alıp gelmek de işti. Bunu bildiği için garibim Erdal, auta gidecek topları bile yakalamak için canla başla çabalardı.
Yine o gün mahalle maçındaydık...
Maç devam ederken karşı takımdan biri Erdal’ın kale-sine şut attı, tam o sırada Osman, kaledeki Erdal’a doğru sert bir bakış fırlatırken “topu sakın kaçırma!” anlamımda el işareti yaptı. Saniyeler içindeki bu hareketi sanırım sadece ben gördüm. Aslında top kaleyi tutmayacaktı ama Erdal, yola gidecek korkusuyla topun üstüne atladı. O kadar hızlı atlamıştı ki topu tutarken bir metrelik yükseklikten yere düştü. Hemen ben de onun düştüğü yere koştum. Erdal büyük bir acıyla kıvranıyor, karnını tutuyordu. Kalkamadı. Bir-iki arkadaş daha aşağı atladı, arkadaşımızı tutup kaldırdık. Erdal’ın yüzü acıyla gerilmişti. Buna rağmen bir gözüyle Osman bir şey diyecek mi diye bakıyordu. O sırada aşağı atlamadan, elini beline koymuş olanları izliyordu Osman. Sonra kendini tekrar yere bıraktı Erdal. Olayın en yakını bendim. Osman’ın o uğursuz hareketini gören de… Erdal’ın niye bu kadar canının yandığını anlamaya çalışırken düştüğü noktada iri bir kedi büyüklüğünde bir taşın varlığını fark ettim. Anlaşılan düşerken karnı taşın üstüne gelmişti talihsiz arkadaşımızın. Birden koşup anneme haber vermek geldi aklıma. Evimiz 30 metre uzaktaydı. Soluk soluğa ve korkarak durumu anlattım anneme. Annem benden önce fırladı kapıdan. Erdal’ı yerde acıyla yatar görünce ah vah etti önce sonra hızla eve gitti, zeytinyağı şişesiyle geri döndü. Erdal’a zeytinyağı içirdi birkaç yudum. O sırada Erdal’ın annesi de gelmişti. Mahalle bakkalımız Ömer amca ve birkaç mahalleli de birikmişti Erdal’ın başına. Bir otomobile bindirerek hastaneye götürdüler. Gece yarısına doğru acı haber ulaştı, Erdal ölmüştü... Tombik arkadaşımız hiç bizimle olamayacak, top oynarken gürbüz bedeniyle kalede duramayacaktı artık. Herkese şifa dağıtan babası, oğlunu hastanede bir şey yapamadan son nefesinde görebilmişti ancak.
Üzerine düştüğü taş Erdalımız’ın bağırsaklarını parçalamıştı. O günkü tıbbi imkanlar yetmemişti onun hayata tutunmasına. O günlerde “oyun kazası” diye geçiştirildi olay ve kimse kimseyi suçlamadı. İşin gerçeğini sadece ben görmüştüm. Osman’ın bunda çok ciddi sorumluluğu veya dahli vardı, her ne kadar olayın buraya varacağını bilemese, kötü bir niyet taşımasa da.
Anneme gerçeği söyleyecek oldum, hemen susturdu beni, “ortalığı karıştırma, olan olmuş, Osman da böyle ol-sun istemezdi, kimseye bir şey deme!” diye sıkı tembihte bulundu. Ben de o gün bugün bu sırrı sakladım, ilk kez burada dile getirdim.
(28.06.2020)
> HÜSEYİN GÖKÇE
YORUMLAR