1 Temmuz 1977. Günün ilk saatleri. 23 yaşındaki delikanlı, başucunda dağlar sıralı Denizli’den dağı taşı altın İstanbul’a yol alıyor, yüreği pırpır... Yolları yutarak ilerleyen Pamukkale Turizm’in gece yorgunu Mercedes 302’si, delikanlının umutlarına yeni soluklar ekliyor her kilometrede.
Kitaplarını satıp harçlık ediyordu birkaç aydır. Yüksek okulda kaydı, boyundan büyük umutları vardı delikanlının, kanından hızlı akan heyecanları, yaşını çok aşan sevdaları, imanı kadar tevekkülü vardı. Öyle olmasa bir tek akrabasının bulunmadığı bu koca şehre tek başına gelebilir miydi, epi topu 110 lirayla!
İstanbul’da iş bulmuştu. Hem de döneminin en büyük gazetesi Tercüman’da. “1 Temmuz’da işe başlasın.”
Kesin değildi, “bi bakalım” demişlerdi… 15 gün sonra sokakta, hayallerine kibrit suyu dökerken görülebilirdi.
Topkapı’da otobüsten iner inmez, az ilerdeki Tercüman’nın yolunu tuttu. Gürbüz Azak masasını hazırlatmıştı. Onunla aynı ortamda çalışacağı için şanslı hissediyordu. Türkiye’nin en havalı binası… Kocaman bir kartala benzetmişti Cevizlibağ denen yerdeki görkemli yapıyı.
O gün Cuma idi. Gürbüz “haydi Cumaya!” dediğinde rahatladı. Merkez Efendi Camiine gittiler üç kişi.
İlk saatler korktuğu kadar zor geçmedi. Yine de akşam yaklaştıkça korkuları artıyordu. Nerede kalacaktı? Yeme içme derdi değildi, aza alışıktı. 60 kiloydu.
Mesai sonunda Gürbüz bey, “bu akşam misafirimsin!” dediğinde İstanbul’un yarısı bağışlanmış gibi sevindi. Etiler’de Basın Sitesi’ndeydi Gürbüz beyin evi. Dubleks ve şık. Eşi ve iki çocuğunu Çatalca’ya göndermiş, 12 yaşındaki Mehmet Özgür’ün yatağı ona kalmıştı. Eve gelmeden önce Etiler’de şık bir lokantada akşam yemeği yediler.
Ertesi günü gazeteye gidilmeyeceği için o gece geç saatlere kadar çizim yapan Gürbüz beyi misafiri merakla izledi onca yorgunluğuna rağmen.
Gürbüz bey tastamam sahip çıkmış, genç konuğunu ilk üç gün evinde misafir etmişti. Korktukları başına gelmemiş, umutları kazanmıştı. Kalacak yer arıyordu bu arada.
En ucuz otel günlük 15 lira. Yemeği gazeteden idare ediyordu da çamaşır, ütü işini ne yapacaktı? İstanbul’da ayakta kalmanın zorluğunu şimdi daha çok hissediyordu ama çok geç, dönüş kapalıydı!
Ya İstanbul, ya İstanbul… Gemileri yoktu ki yaksın! İki kitap, iki gömlek, bir pantolon, bir ayakkabı sahibi tıfıl gazeteciydi altı üstü… Ancak Allah’a ve kendine güveni sınırsızdı! Derken, Felsefe’de okuyan hemşehrisi Ali Rıza “bizde kal bir süre, bir çaresini buluruz” diye sahip çıktı.
Laleli’de asırlık bina. Asansörlü, kaloriferli, mutfağında havagazı olan hoş bir apartman dairesi. Ne talih Allahım… Türkiye’nin en modern binasında, en büyük gazetesinde çalışmak; Etiler’de, Laleli’de lüks yerlerde kalmak…
İyi bir başlangıç yaptı Tercüman Gazetesi’nde. Önce taşralı, acemi gazeteci, kısa süre sonra Tercüman Çocuk Dergisi editörü... Genel Yayın Yönetmeni Refik Özdek, Yazı İşleri Müdürü ve sanat yönetmeni Gürbüz Azak. Hekimoğlu İsmail, Vehip Sinan, Ahmet Kabaklı, Ergün Göze, Tarık Buğra, Rauf Tamer, Nur İçözü, Altan Deliorman, Şahap Ayhan, Sabahat Emir gibi usta yazar, çizer ve gazetecilerle aynı çatı altında çalışma şansı... Dergide birkaç bölüm hazırlıyor, hikayeler yazıyordu.
Beş yıl çalıştı Tercüman’da. O yıllarda Hürriyet’ten sonra en çok satan gazeteydi. Altyapı ve bina olarak ise birinciydi. Dillere desten bir bina yaptırmıştı Kemal Ilıcak. Yurtdışında basılan, promosyon veren ilk gazete Tercüman’dır. Gazeteciliği yaygın ticarete dönüştüren de.
Akşamları da kültürel toplantılara, sohbetlere gidiyor; iş, sanat ve siyaset dünyasından önemli isimlerle yakınlık kurmaya çalışıyordu. Celal Bayar, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Yaşar Kemal, Atilla İlhan, Aziz Nesin, Sabri Ülker…
Yıllar sonra, Aziz Nesin’den çıkaracağı günlük gazete için yazarlık teklifi alacak, yazdığı üç pilot yazı beğenilecek ancak gazete ertelenecekti. Gün gelecek Türkiye'nin en çok satan gazetesinin ilk genel yayın yönetmeni olacaktı...
İstanbul’a demirledikten iki yıl sonra ilk kitabını çıkarmış; üç yıllık olduğunda evlenmiş, yüksek okulunu bitirmişti. Yedinci senesinde evini satın almıştı Üsküdar’da. 20 yılı doldurduğunda Cumhurbaşkanı Demirel’e özel danışman olmuş, onunla onlarca ülkeye uçmuştu. 52 ülke gezmiş, kendi imzasıyla 3000 gazete, 800 sayı dergi, 25 kitap yayınlamıştı. Beş yıl Moldova İstanbul Başkonsolosluğu, sekiz yıl İTÜ'de Maden fakültesinde hocalık yapmıştı.
Ayıp olmasın, 1 Temmuz 1977 sabahındaki bu delikanlı bendim, yani Hüseyin Gökçe.
> HÜSEYİN GÖKÇE
YORUMLAR