BEHLÜL DANA’NIN İNSANLIĞA VERDİĞİ MESAJI!.
Bugünkü yazımda yer alan hikaye herkes için ders niteliğindedir
Gelin hep beraber, bu hikayeden kendimize ders çıkartalım !!!!
***
Halife Harun Reşid devrinde Behlül Dânâ adında akıllı bir zat varmış.
Behlül Dânâ'nın akıllılığı ve takva sahibi oluşu halk tarafından da bilinir ve kendisine çok saygı duyulurmuş.
Günlerden bir gün Harun Reşid yanındakilere:
-Bana Behlül Dânâ'yı çağırın, der.
Hizmetliler her yeri ararlar fakat onu bir türlü bulamazlar.
——-Sonunda uzun bir aramadan sonra onu bir mezarlıkta uyur halde bulurlar.
———Halife'nin kendisini acilen istediğini ona iletirler.
——-Behlül Dânâ haberi alınca doğruca halife Harun Reşid'in huzuruna gider:
——Ey Halife, beni padişahlıktan neden azlettin der?
Harun Reşid büyük bir şaşkınlık içinde:
Ne padişahlığı sen delirdin mi be adam? diye cevap verir.
Behlül Dânâ Halife Harun Reşite
gayet sakin bir şekilde şöyle karşılık verir:
-Rüyamda padişah olduğumu gördüm.
Bütün insanlar emrimde idi orada ki bütün hizmetçiler bana yemek taşıyor,
vezirler de karşımda bekliyorlardı.
Beni uykumdan uyandırmakla padişahlığıma son verdiniz. der.
Harun Reşid, Behlül Dânâ'nın bu anlattıklarına şaşkınlıkla güler ve ona padişahlık mı olur?
Rüyadaki padişahlığın itibarı olamaz deyince,
Behlül Dânâ:
——Peki benim rüyadaki padişahlığımla senin hükümdarlığın arasında ne fark var ki der?
!!! Ve her ikisi de aynı diyerek şu şekilde cevap verir!
Benim padişahlığım gözlerimi açınca sona eriyor.
Seninki de gözlerini kapatınca hükümdarlığın sona eriyor. der.
Halife Harun Reşit bu cevap karşılığında,
Behlül’dâne‘nin bu fikrinin doğru ve gerçek olduğunu söyler. İnsanı, Rabbimiz kul olarak, bu kulluğu yaşayacak bir fıtratta yaratmıştır.
Hepimiz, dünya hayatında birer kul olarak bulunuyoruz. Bizler, kuluz ve kulluk nasıl bir şeydir? Nasıl hissedilir, nasıl yaşanılır? Kişi, Allah’ın kendisine verdiği irade ile tercihleri doğrultusunda nasıl bir kulluk serüveni yaşar gibi sorulara cevap bulacak şekilde yaşamalıdır.
kişinin bulunduğu makam,mevki ne olursa olsun, doğduğunda bir zıbın ve öldüğünde de bir kefen’e kefene layık görülen bütün malını servetini makam ve mevkisini bu dünyada bırakıp sessiz soluksuz bir şekilde kabir aleminde komşu olacağını aklından çıkarmaması gerekir.
Dünya hayatındaki bütün zevk ve sefalarının ahiret hayatı yanında tezahürü bile düşünülemez, herkes şunun farkına varmalıdır Gerçek hayat ahiret hayatıdır.
Allah Resulü hadislerin de;”“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) Don pişmanlğın para etmeyeceğini cenabı hak Kur’an-ı Kerim‘de şöyle buyururlar.
“ Suçlular, (günahkar olarak ölenler) Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları)bir görsen.(Secde.12)
O zaman bize düşen görev hiç kimse dünyada malına mülküne makamına mevkisine çoluk ve çocuğuna güvenmesin, herkes yarın için ne lazım olacaksa yine onu bu dünyada bir an önce yerine getirmesi gerekir
Dünya ahiretin tarlasıdır,Cennetin mezraasıdır, rahmet ve mağfiretin mezheresidir.Allah Resulü şöyle buyurdular:"Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz."buyurmaktadır.
Allah ahir ve akıbetlerimizi hayr eylesin.
Araştırmacı ve ilahiyatçı yazar Hüseyin DENİZ
YORUMLAR