ALIM SATIMDA TİCARET İLŞKİSİ NASIL OLMALI ?
Peygamber (s.a.s) “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.”buyurarak, biz Müslümanları ticaret yapmaya teşvik etmiştir.
Ticaret her yönüyle karşılıklı güven ve itimat işidir.
İslâm'a göre; alıcı ve satıcı, bir mal alırken onu kasden yermemeli, satarken de değerinden üstün bir üstünü bir değere satmamalıdır.
Muhatabını Gabn-i fâhiş'e fahiş bir fiat uygulayarak(kandırmaya) girmemeli, karaborsa, fâizcilik, tartı ve ölçüde hîle yapmamalı, yemîn etmekten kaçınmalı, toplumun zarârına olan harâm malları alıp satmamalıdır.
Ticâretin kâidelerini Hazret-i Peygamber -sav efendimiz ne güzel bire bir kendileride ticaret yaparak ortaya koymuştur:
"Alış-verişte vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur. İşe şeytan ve günâh karışır. Ticâretinizi sadaka ile karıştırınız (temizleyiniz)!" "Tüccârlar kıyâmet günü (fâcirler)günahkar kişilerden olacaklardır. Ancak dürüst ve doğrulukta bulunanlar müstesnâ..."
Herkes ticaretten anlamaz ve malının değerini bilmiyor olabilir, O kişiye değerini bildirmek îcâb eder. Onun bilgisizlik, tecrübesizlik ve saflığından istifâde edilmemeli ve kandırılmamalıdır.
Kul hakkından korkanlar aynı zamanda gönlünde Allâh korkusu ve O'nun rızasını kazanma gâyesi olanlar, bu hususta son derecede titiz ve hassas olurlar. İmâm-ı A'zam Hazretleri, kendisine satın alması için ipekli bir elbiselik getiren kadına malının fiyatını sormuştu. Kadın:
"-Yüz dirhemdir, yâ İmâm!" deyince itiraz etti:
"-Hayır, bu daha fazla eder..." buyurdu.
Kadın şaşkınlıkla yüz dirhem artırdı. İmâm-ı A'zam yine kabul etmedi. Kadın yüz dirhem daha artırdı, sonra yüz dirhem daha.. İmâm-ı A'zam:
"-Hayır, bu dörtyüz dirhemden de fazla eder." deyince kadıncağız:
"-Yâ İmâm! Siz benimle alay mı ediyorsunuz?" demekten kendini alamadı.
Bunun üzerine İmâm, kadının, malın gerçek fiyatını öğrenmesi için işten anlayan birini çağırttı. Gelen kişi, elbiseliğin fiyatını beş yüz dirhem olarak belirledi ve İmâm-ı A'zam onu bu fiyattan satın aldı.
Zîrâ o biliyordu ki, doğruluktan ayrılmak, malların ayıp ve kusurlarını saklamak, bilhassa ölçü ve tartıya dikkat etmemek, insanı çok hazîn neticelere dûçâr eder.
Rasûlullâh (sav) Bir gün çarşıyı buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:
"-Nasıl satıyorsun?" diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e:
"-Elini onun (buğdayın) içine daldır!" diye vahy (işaret) edildi.
Allâh Rasûlü (sav)de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine
"-İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Bizi aldatan bizden değildir." (Müslim, İman, 164) buyurdu.
Hele hîlekârlık,bir müslüman için ağır bir cürümdür. Bir müslüman yalan söyleyemez, aldatamaz. Aldanmak ise, bir ahmaklık alâmetidir. Bir Müslüman bir delikten iki defa sokulmaz derken, Müslüman her zaman uyanık olmalıdır.Aldatılmak,aldatılmak bir müslümana asla yakışmaz. İnsanlığa rehber peygamberler "sıdk" doğruluk ve "fetânet" akıllılık ile muttasıftırlar. Onların izinden giden bir müslüman da, akıllı ve uyanık olmağa mecbûrdur.
Rasûlullah bir hadislerinde, "Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allâh onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap da vardır." ifadelerini üç defa tekrarladığını işiten Ebû Zerr ra anh’ a:
"-Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar, kimlerdir onlar yâ Rasûlallah!" diye sordu.
Rasûlullah (sav) efendimiz "Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula)