Sonbahar, bir yaprak dökümü, hazan mevsimi…
Yazın cıvıltılı renklerinin solduğu, yaprakların tek tek toprağa kavuştuğu ve ardında sarının her tonunun görsel bir şölen olarak kaldığı mevsimin adıdır sonbahar.
Görselliği sanat olan bu mevsim içerik olarak da birçok sanat dalına konu olmuş. Nice şiirlere, romanlara, şarkılara…
Sonbahar bir yok oluşun değil tekrar var oluşun ilk adımı. Sonbaharda yapraksız kalan dallar kışın kar altında kalıp ilkbaharda tekrar yeşeriyor. Tıpkı ölüm gibi. Bir yaprak misali toprağa düşen bedenler kıyamet günü tekrar dirilecek ve ahiret hayatı başlamış olacak.
Mevsimlerdeki bu döngü Allah’ın “el-BAİS” isminin tecellisi. İnsanoğlu için ölümden sonraki dirilişin varlığına kanıt bir örnek adeta.
“İnsanların sevdiklerinden ayrı kaldığı andan sonraki her an hazan ayıdır.” cümlesinde saklı hazan mevsimindeki hüzün. Ayrılıklar zor. Ölüm ayrılıkları çok daha zor.
Hazan mevsiminde öbür aleme gidenlerin ardında kalanlar, hem yaza hem gidene veda ediyor.
Günler geçiyor. Aylar, mevsimler, yıllar… Ömür işte geçip gidiyor. Hayatın meşgalesinde yoğrulup giderken ölüm gerçeği bize uzak gibi gelsede aslında hep yanımızda. Yakınlarımızın, en sevdiklerimizin vefatı ile bu gerçekle yüzleşiyoruz. İşte o zaman başlıyor insanın içsel hesaplaşmaları.
Sanık sandalyesine kendimizi, tanık sandalyesine vicdanımızı koyduğumuz o aynayla yüzleşme gerçekleşiyor.
Gidenin ardından;
Güzel yaşanmışlıklar yüzde tebessüm, gönülde ferahlık bırakıyor. Gidene olan görevimizi yerine getirmek ise ruhu huzur iklimlerine taşıyor. Hafızalarda hoş birer anı olarak yerini alıyor.
Gidenin gittiğini, onun artık bu dünya gurbetinde olmadığını kabul etmek zor olacak. Uykuya dalarken rüyama gelir umuduyla yatıp sabah kalktığında yaşamadığı aklına gelince boğazına bir yumru oturacak. Fotoğrafını bağrımıza bastırıp gözyaşımız sel olacak belki…Ama ahirete imanın verdiği o inançla kavuşmanın umudu kaplayacak yürekleri.
Dualar okuyup ruhuna hediye etmek, mezarını ziyaret edip çiçekler ekmek bir nebze de olsa hafifletecek acıyı.
Şu dünya sahnesinde hepimiz birer takvim yaprağıyız. Geliyoruz ve süremizi tamamlayınca gidiyoruz. Takvimde yapraklar eksilirken diğer yandan da sevdiklerimiz eksiliyor birer birer…
Durum böyle iken geçen zamanın kıymetini bilip sevdiklerimize, yakınlarımıza özen göstermeliyiz. Belki bu sonbahar bizim son baharımızdır ya da karşımızdakinin. O halde kırıp dökmek yerine derleyip toplamalı, fırtınalar koparmak yerine sevgi rüzgarları estirmeli insan. Çünkü giden gittikten sonra vicdan aynasıyla yüzleşmek zor. Kişiye verilebilecek en büyük ceza vicdanıyla yüzleşmesi. Eğer vicdan olgusunu kaybetmediyse tabi…
Şu hayat yolunda her iki dünya yaşamı için yaşayabilmek, iyi insan olmak, insanlara, tüm canlılara iyilik edebilmek duasıyla…
Çok geç olmadan…
Belki bu sonbahar, son bahardır…