Elektrik… Bir zamanlar yalnızca bir hayaldi. 1800’lü yıllarda Alessandro Volta’nın ilk elektrik pilini icat etmesiyle doğan bu ışık, Edison’un 1879’da ampulü icat etmesiyle hayatımıza dokunmaya başladı. Bugün elektriksiz bir an bile düşünemezken, o günlerde bu ışık, insanlığın geleceğe açılan kapısıydı. Zamanla bilim insanları elektriği daha ileriye taşıdı, büyük fabrikalardan küçücük evlere, hastanelerden cep telefonlarına kadar hayatımızın her köşesine dokundu. Artık elektriğe o kadar bağımlıyız ki, gittiğimiz bir yerde priz yoksa kendimizi eksik hissediyoruz.
Ama o ışığın bize nasıl ulaştığını hiç düşündük mü? Bu ışığın arkasında, adını bilmediğimiz, yüzünü görmediğimiz kahramanlar var. Ve o kahramanların hikâyesi, Ordu’nun Gölköy ilçesinden başlar…
1950’li yıllarda İtalya’ya giderek yüksek gerilim hattı işini öğrenen merhum İzzet Yiğit, bu tehlikeli ama onurlu mesleği memleketine getirdi. O günlerde, Gölköy’ün gençleri fındık bahçelerinden çıkıp 60 metrelik direklerin zirvesine tırmanmaya başladılar. Birçoğu henüz çocuktu. Ellerindeki nasırlarla, ter içinde geçen günlerle büyüdüler. Gölköy’den çıkan bu cesur yürekler, Türkiye’nin dört bir yanında, hatta dünyanın çeşitli ülkelerinde elektriği insanlara ulaştırmanın mücadelesini verdi.
Bu bir meslek değildi sadece, bu bir yazgıydı. Gölköy’ün yüksek gerilim işçileri, 60 metre yüksekliğindeki direklerin zirvesine tırmanırken, her defasında hayatlarını riske attılar. Tel bisikletine binerek iki direk arasında ölümü göze aldılar. Yazın kavurucu sıcağında kan-ter içinde çalıştılar, kışın dondurucu soğuğunda ellerine yapışan demirlere tutundular. Aylarca evlerinden, ailelerinden uzakta, alın teriyle ekmeklerini kazandılar. O ekmek, annenin ak sütü kadar helaldi.
Ama bu işin bedeli ağırdı… Çok ağır.
ATEŞ HEP DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR
Bu zorlu meslek, nice can aldı. Kimisi 60 metre yükseklikten düştü, kimisi elektrik akımına kapıldı. Kimisi bir oğul oldu, gencecik yaşında hayallerini geride bıraktı; kimisi bir baba oldu, çocuklarını yetim bıraktı. Her ölüm, bir evin ocağını söndürdü. Her acı haber, bir annenin yüreğini dağladı. Her ateş, düştüğü yeri kavurdu.
Son olarak Şanlıurfa’dan geldi acı haber… Yüksek gerilim hattında çalışan Gölköylü hemşehrilerimizden Muhammet Durak ve Kadir Kılıç, bindikleri sepetli vinçin devrilmesi sonucu kazaya uğradı. Muhammet Durak, bu kazada hayatını kaybetti. Kadir Kılıç ise ağır yaralı… Gurbete ekmek parası için giden bir genç daha, memleketine tabutla döndü.
Meslek Şehidi Muhammet Durak’a Allah’tan rahmet, ailesine sabır, Gölköy’e başsağlığı diliyorum. O artık ışığın ötesinde bir yerlerde… Ama bıraktığı ışık, onun fedakârlığını asla unutturmayacak.
VEFA BORCUMUZ
Bugün elektriksiz bir anımızın bile olmadığını söylerken, onun nasıl geldiğini hatırlamalıyız. Bu ışığı bize taşıyan Gölköylü emekçiler, alın terleriyle ve canlarıyla bu ülkenin en büyük kahramanlarından biri oldular. Okullarımıza, hastanelerimize, fabrikalarımıza, evlerimize ışık getiren bu insanların her biri, Türk milletinin kalbinde sonsuza dek yaşayacak.
Bize düşen, bu emekçilere vefa borcumuzu asla unutmamaktır. Onların teriyle yanan her ışık, bir fedakârlığın ve cesaretin simgesidir. Ve unutulmamalıdır ki, bu ışık, o direklerin zirvesinde alın teriyle yazılan bir destandır.
Hasan Taş
Kıbrıs Platformu Başkanı
YORUMLAR