Öyle içimden geldi, yaşadığım bir şeyi sizinle paylaşmak istedim. Antalya'da gezmiş tozmuş, eş dost ziyaret etmiş Ankara'ya dönüyordum. Sıcak bir yaz günü ovalardan geçmiş, Toros Dağlarına doğru vurmuştum arabayı.Bu arada Torosların gönül dünyamda bir başka yeri vardır bunu da ifade etmeden geçmeyeyim.
Neyse. Toroslarda biliyorsunuz Göçerler, Yörükler ve Türkmenler yurt tutmuştur. Dağların doruklarına varmıştım ki uzakta görünen bir köyden gelmiş olması lazım gelen iki tane dünya tatlısı teyze gördüm. Yaşları bir hayli vardı. Çok hafif çekik gözleri, çıkık elmacık kemikleri ve yuvarlak yüz hatlarına bakınca Toroslar da yaşayan göçer Türkmenlerden oldukları ay gibi belli oluyordu. Çiçekli başörtüleri, cıvıl cıvıl elbiseleri ve şalvarları ile halk oyunları gösterisine çıkmış gibi duran bu iki tatlı ve yaşlı teyze yol kenarı boyunca yürüyorlardı.
Yörük teyzelerimi görünce, hemen durdum, arabadan indim ve selam verdim. Çok kaç göç yapmadan, tebessüm ile selamımı aldılar. Yanlarına yanaştım ve " Teyzelerim sizinle fotoğraf çekinebilir miyim müsaade eder misiniz?" diye sordum. Çok renkli bir görüntüydü ve bu anı bir fotoğraf karesinde dondurmak istemiştim.
Teyzelerden yanakları elma gibi kırmızı olan bir tanesi, tam bir Yörük şivesi ile, "Evladım çeksen de olur ama, benim bey bundan hoşlanmaz, o yüzden kusura kalma sen olur mu" deyiverdi çok tatlı bir şekilde.
Ben de biraz da şirinlik olsun diye, şakaya vurarak " Aman teyzecim, hacı amca şimdi köyde, nereden bilecek senin fotoğrafını çektiğimi" dedim.
Ve teyzem bana bir cümlelik öyle bir cevap verdi ki, siz deyin kapak yaptı, ben diyeyim büyük bir ders aldım. Tek cümlesi şuydu:
"A oğlum, beyim bilmese ne olur, ben biliyom ya?"
O yörük teyzenin verdiği cevap, odur budur bir mıh gibi durur aklımda.
YORUMLAR