Atatürk hain idi. Bi de İngiliz ajanı idi. Yani James Bond 007 gibi bişeydi yani. Yunanlılar ile falan da savaşmadı. Okul piyesi oynuyorlardı, tabancalarda gerçek değil su tabancası idi. İngilizler, İstanbul'un havasını suyunu beğenmediler, Sultan Ahmet köftesi yemekten bıktılar, la buranın martıları sabah akşam kafamıza sıçıyorlar deyip gitmeye karar verdiler. İstanbul'u, İzmir'i ve bilcümle şehirleri, Atatürk ajan olduğu için çaktırmadan Mustafa Kemal'e verdiler. Gazi Paşa'da ben bu kadar memleketi ne yapayım, bari tuz basayım da kokmasın dedikten sonra biraz da sarmısak katıp küpe bastı turşu yaptı.
Sonra bi gün Akdeniz'e yüzmeye gitmişti, giderken ayağına Hatay takıldı, ayağı incinince Fransızları mahkemeye verdi, mahkeme de tazminat olarak Hatay'ı Suriyeden alıp, Mustafa Kemal'e verdi. Sonra, 007 James Bond gibi gizli ajan olan Mustafa Kemal, hain olduğu belli olmasın diye, yıkılmış viran olmuş bir ülkede fabrikalar açtı, okullar açtı, üniversiteler açtı, hastaneler açtı, eğitim hamlesi başlattı, daha neler yaptı neler.
Niye yaptı bunları, tabiki ajan olduğu belli olmasın diye. Memleketin hocaları, medreseleri o kadar ileri seviyelerdeydi ki, dünya alem bizim medreseleri kıskanıyordu, hain ajan Kemal, memleket muasır medeniyetler seviyesine çıkmasın diye, bilim, ilim, irfan ve hikmet ile dolu, aklı modern ilimler ile kalbi hikmet pırıltıları ile dolu hocalara sırf gıcıklık olsun diye atar gider yaptı. Zaten kendisi rakı içerdi ama kul hakkı yemez, milletin malını mülkünü gasp etmezdi. Hatta o kadar gizli bir ajandıki belli olmayayım diye küçük bir kasabadan bir başkent inşaa ettirdi.
Atatürk Orman Çiftliği denilen yeri de koruma altına aldı ki, kendinden yüz yıl sonra gelecek olan İslamcılar, o yeri Amerikalılara satsın diye bunu yaptı. Çünkü Mustafa Kemal hem İngiliz ajanı idi ama biraz da Amerikan ajanı idi. Çünkü İngilizlerden aldığı gizli ajan parası yetmediği için, akşamları da boş duranı Allah sevmez diyor, çoluk çocuğun nafakası için azıcık da Amerikan ajanlığı yapıyordu.
Hatta Kocatepe'de, Sakarya Meydanında bi de Dumlupınar sırtlarında görülen fotoğraflarının da gerçek olmadığı İngiliz arşivlerinin en acayip gizli bölümünde saklanıyor. Hatta bize kandırıcıklık olsun diye, savaş meydanlarına kendisi gitmediği hologramını gönderdiği yalan söyleyen tarih utansın kitaplarında falan da yazılıyor.
Bağımsızlık benim karakterimdir demesi sizi yanıltmasın aslında çok gizli bir şekilde altılı ganyan oynuyordu, bağımlıydı yani. Ama oynadığı atlar hep kendisini yatırdığı için, gideyim de biraz İngiliz ajanı olayım,sonra da parayı bulur, Toki kurarım diye düşündü. Ama baktı ki Toki kurmak çok büyük bir medeniyet algısı ve büyük bir mimari birikim istiyor, o yüzden Toki kuracağıma bari boş dururken Türkiye Cumhuriyetini kurayım dedi.
Aslında altılıdan sonra iddia da oynadığı ingiliz arşivlerinde yazıyor ama hep bizden saklıyorlar. Zaten iddia kupanı tutsaymış cumhuriyet kuracağına, Mayamiye tatile gidecekmiş. Ama tabii önce İngiliz ajanı olduğu için, belki de Londraya gidecekmiş.
Zaten bir keresinde İngiltereye gitmiş ama kraliçe ile görüşememiş. Çünkü kraliçenin kadınlar günü varmış, kraliçe ve diğer prensesler falan her ayın son pazar günü toplanıyormuş. Güne giden herkes de çeyrek altın götürüyormuş. Kraliçe demiş ki, ya ben bizim York Dükü oğlumu evlendireceğim paraya sıkıştım. İlk çeyrekleri benim günde toplarsak, oğlanı baş göz ederim demiş. Yani kocaman Büyük Britinya İmparatorluğu bir adamın şeyine bakıyormuş, adam evlenemez ise İngilterenin kralı olmayacakmış.
Kraliçe bunlar ile meşgul olduğu için, çok acayip İngiliz ajanı olan Atatürk ile de görüşememiş. Zaten Mustafa Kemal o kadar gizli ajanmış ki, ajan olduğunu kendi bile bilmiyormuş. Sonra kraliçeye haber göndermiş. York Dükü benim de yeğenim sayılır, ben şimdi Anadoluya gidip, cumhuriyet kuracağım, yapacağım tokilerden bir tanesini düğün hediyesi olarak Düke vereceğim, ondan sonra ne Dükü varsa görsün demiş.
Kraliçe de buna çok sevinmiş ve demiş ki "Valla Kemalcim çok iyisin ya ama senden bir ricam var. Bizim ajanımız olarak kuracağın Türkiye Cumhuriyetinde yapacağın tokilerden rica ediyorum, ırmak yataklarında inşa edeceğiniz tokilerden verme benim Dük kafalı oğluma, oraları sel basıyor, ölüp gitmesin, sel yoluna olmadı bok yoluna gitmesin bizim velet" demiş.
Mustafa Kemal'de, tamam kraliçe hazretleri, sen benim bacımsın bundan sonra, senin oğlun benim de oğlum sayılır. Tokinin ikinci katından bir daire vereceğim Dükü kopacısa oğluna demiş. Hatta demiş ki, sizin velihat prensi, sınavsız mülakatsız il başkanının yakınıdır deyip işe alacağım, bir de köylüden ucuz yollu toprak aldık mı, önce imara açar, sonra üstünden yol geçirir, sizin keretada yükünü tutar ama eşek değil ya bizi de bir yüzde yirmi görür demiş.
Ve işte Atatürkün, ajan olarak Anadoluya çıkışı böyle başlar. Şimdi bu ilik girişti. İngiliz ajanı kemalin hikayesinin devamını size sonra gene anlatacağım. Şimdi az mola.
YORUMLAR