Bugün dünyada bilinen en vahşi zulmü Çin devleti Doğu Türkistan’ın yerli halkı Uygurlara uyguluyor. Çinli yetkililer önce her şeyi uzun süre inkar etti. Daha sonra fotoğraflar, belgeler, uzay görüntüleri ortaya çıkmaya başlayınca ağız değiştirdiler. Meslek okulları kurduk, Uygurlar gönüllü katılıyor, ‘aşırılık eğilimi’ olanları eğitiyoruz, terörizmle mücadele ediyoruz demeye başladılar.
Bölgeyi yakından izleyen İnsan Hakları İzleme (Human Rights Watch) uzmanı Maya Wang, “Çin hükümetinin Doğu Türkistan hakkında yaptığı açıklamaların neredeyse tamamı yalan” diyor.
Yüksek duvarlar ve nöbetçi kuleleriyle çevrilmiş 1000’den fazla toplama kampı var ve en az bir milyon Uygur tutuklu. Çin’de yaşayan azınlıklar konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından Alman insanbilimci Dr. Adrian Zenz, ulaşılabildiği tüm verileri toplayıp ayrıntılı hesaplar yaptı. Dr. Zenz’e göre 1200 toplama kampı var ve tutuklu Uygur Türklerinin sayısı 1,5 milyon.
Bu hesaba göre Uygur nüfusun yaklaşık %15’i toplama kamplarına mahkum edildi. Bazı gözlemcilere göre bu sayı 3 milyona kadar çıkıyor. Uygur geleneğine uygun çenede uzun sakal bırakmak, sigara içmemek, alkol kullanmamak, Ramazan’da oruç tutmak, evde Kuran bulundurmak, ülke dışındaki akrabalarla telefon görüşmesi yapmak kampa tıkılmak için yeterli nedenler.
Kamplarda askeri disiplin uygulanıyor. Domuz eti yemek gibi dayatmalar yapılıyor ve beyin yıkamak amacıyla zorla Komünist Partiye bağlılık şarkıları söyletiliyor. O arada cami ve kutsal mekanların yıkılması, kubbe ve minare düşmanlığı, kadınlara zorla doğum kontrolü ve kürtaj, Uygur dilinde eğitimin yasaklanması, kütüphanelerdeki Türkçe kitapların toplanması gibi ağır insan hakları ihlalleri devam ediyor.
Çin dünyanın en büyük pamuk üreticisi ve pamuğun %84’i Doğu Türkistan’da üretiliyor. Toplama kamplarından ‘mezun edilen’ Uygurların bir bölümü, bedava veya aşırı düşük ücretle pamuk-tekstil sektöründe çalışmaya gönderiliyor.
Uygur kimliğini yok etmek isteyen Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) öncelikli hedeflerden biri Uygur aydınları. Yüzlerce yazar, şair, öğretim üyesi ve kültür insanı ya kamplara alındı, ya da kaçırıldı ve akıbeti bilinmiyor. Bunlardan biri Uygur kültürü, folkloru, halk şarkıları hakkındaki eserleriyle dünya çapında tanınan Prof. Rahile Davut. 51 yaşındaki Rahile Hanım 2017’de kayboldu ve haber alınamıyor.
Çin niçin böyle yapıyor?
Ülkeyi demir yumrukla yöneten ÇKP’nin amacı, toplumun her alanında mutlak denetim kurmak. Kendi dışında hiçbir varlığa özerk alan tanımak istemiyor. Aksi halde partinin hayatta kalamayacağı korkusu içindeler.
2017’de kabul edilen bir yasaya göre, bütün Çin vatandaşları ve şirketler devlete istihbarat sağlamak zorunda. Yeni bir düzenlemeyle, belli ölçeğin üzerindeki bütün Çinli şirketlere, yönetim kurulunda ÇKP üyesi üç kişi bulundurmak ve partinin emirlerine uymak mecburiyeti getirildi.
ÇKP’nin önemeli endişe kaynaklarından biri din ve dindarlar. Budist tapınaklarda mihraptaki Buda süslemelerinin veya Hristiyan kiliselerinde Meryem Ana ve Hz İsa görüntülerinin kaldırılmasını, yerine parti lideri Şi Cinping’in resimlerinin asılmasını istiyorlar. Karşılığında parasal destek vaat ediyorlar. Ona rağmen dindar Çinliler dik duruyor ve sayıları hızla artıyor.
Değişik inançlar arasında ÇKP’nin en çok nefret ettiği din İslam. Mao Zedong’un Kültür Devrimi sırasında on binlerce cami yakılıp yıkılmıştı.
Uygurlar ÇKP açısından iki olumsuz özelliği birden sahip. Hem Müslümanlar hem etnik kökenleri farklı.
Prof. Fei Hsia-Tung, Çin’de sosyolojinin öncüsü kabul edilir. 2005’te 94 yaşında ölene kadar Pekin Üniversitesi’nde aktif görev yaptı. Prof. Fei’nin geliştirdiği kurama göre, Çinliler (Han Çinlileri) ve Çin’deki diğer bütün milletler karışacak, sonuçta ortaya tek bir Çin milli ırkı ortaya çıkacaktı. Bu milli ırk, daha üstün kültüre ve yeteneklere sahip Çinli (Han) ırkın özeliklerini taşıyacaktı.
Zaman Prof. Fei’yi haklı çıkarmadı. Son dönemdeki büyük ekonomik sıçramaya rağmen, başta Uygurlar, Çin’deki farklı milli ve dini azınlıklar erimedi. Aksine kimliklerini daha güçlü ifade etmeye başladılar.
ÇKP lideri Şi Cinping, şimdi Prof. Fei’nin ırkçı kuramını zorlama ve kaba kuvvet kullanarak hayata geçirmeye çalışıyor.
Çin’in yaptığını İslamofobi diye nitelendirmek yetersiz kalır. Yapmak istedikleri bir milletin asimile edilmesi, yok edilmesidir.
İnsan doğasının evrensel özelliği, inançları ve kimliği nedeniyle baskı görünce, o inanç ve kimliğe daha sıkı sarılmaktır. Uygur halkı bugüne dek Çin zulmüne direndi ve ayakta kaldı. Barbarlık örneği son saldırıyı da aşacak, yaşamaya devam edecektir. Türkistan’ın bağımsızlığa sahip olmayan tek halkı da aynı hedefe elbet ulaşacaktır.
Yok olma ihtimali bulunan Uygurlar değil, büyük bir hırsla 1,4 milyar insanı mutlak hegemonya altında tutmaya çalışan ve iç çelişkileri nedeniyle içe doğru patlayarak göçecek Çin Komünist Partisi’dir.
Temmuz 2019’da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'ne üye 22 ülke, Uygur Türklerine dönük kitlesel tutuklamanın durdurulması ve kampların boşaltılması çağrısında bulundu. Çin’den, tarafsız bir uluslararası komisyona inceleme yapmak için “tam erişim” izni vermesi istendi. AKP iktidarı bu çağrıyı imzalamadı.
Tam erişim, Çinli yetkililerin düzenlediği mekanlarda ve koşullarda değil, komisyonun kendi belirleyeceği zaman ve yerlerde inceleme yapma hakkıdır. Çin hükümeti tam erişim izni vermeyi reddetti.
İçinde bulunduğumuz ayın ilk günlerinde, bu kez Almanya’nın öncülük ettiği 39 ülke Uygur zulmünün durdurulması için, tam erişim izni dahil benzer talepler içeren yeni bir açıklama daha yaptı. AKP-MHP iktidarı bu çağrıyı da imzalamadı, görmezden geldi.
AKP lideri Tayyip Erdoğan Temmuz 2019’da Cumhurbaşkanı olarak Çin’e yaptığı resmi ziyaret sırasında Uygurlara yapılan zulüm hakkında sesiz kaldı, hiçbir eleştiri dile getirmedi. ÇKP lideri Şi Cinping, Doğu Türkistan dahil Çin’in temel çıkarlarını desteklediği için Erdoğan’ı övdü.
AKP-MHP iktidarının Çin’den gelebilecek ekonomik yardım nedeniyle böyle davrandığı belli. Zaten hem Ankara’daki Çin Büyükelçisi, hem komünist partinin resmi yayın organı daha önce, yakışıksız bir tehdit dili kullanarak, ekonomik destek istiyorsa Ankara’nın Doğu Türkistan konusunda sessiz kalması gerektiğini ifade etmişti.
AKP-MHP iktidarı için ne kadar esef verici bir durum. Uygur Türklerine yapılan görülmemiş zulüm karşısında dik duramıyorlar.
Bu mu milliyetçilik?
AKP sözcüleri ve destekçileri sürekli Batı’daki İslamofobi eğilimlerini eleştiriyor. Evet, Batılı toplumların belli kesimlerinde İslamofobi var ve mücadele gerekiyor.
Ama Batı ülkelerinde, Çin’deki gibi devlet destekli zulüm söz konusu değil. Aksine, mesela Norveç’te ve Yeni Zelanda’da camiye saldıran neo-Nazilere, yasalarda öngörülen en ağır cezalar verildi. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern nasıl saldırganlara karşı onurlu bir tavır aldı, hala hafızalarda.
AKP’nin çifte standartlı tutumu, inandırıcılık kaybı olarak kendisine geri dönüyor. O nedenle AKP’li çevrelerin İslamofobi söylemini, olması gereken yerde, yurt dışında ciddiye alan pek yok.
Uygur zulmüne karşı sesi pek duyulmayan muhalefetin de bu sınavda başarısız kaldığını vurgulayalım.
Uygurlar, Azerilerden daha az haksızlığa uğruyor değil. Dış politikada kendilerine bilgi dahi vermeyen iktidar, mesela ‘Azerbaycan için ortak bildiri yayınlayalım’ talebiyle geldiğinde, muhalefet partileri o açıklamanın Uygur Türklerine yapılan zulmü de kapsamasını isteyebilirdi.
YORUMLAR