Son zamanlarda sık sık AKP iktidarının dış politikada yaptığı yanlışları eleştirdik. Bugün muhalefetin durumunu ele almak istiyorum.
En kısa ifadeyle, muhalefet dış politikada saha dışında. AKP iktidarı, muhalefeti saha dışına attı ve dış politikayı tek başına götürüyor.
Hiç televizyonda Japonların milli sporu Sumo’yu izlediniz mi? Sumo’da rakibi dairesel ringin dışına çıkaran taraf kazanır. Usta bir güreşçi kendinden çok daha iri cüsseli rakibini mağlup edebilir. En etkili tekniklerden biri, cepheden hücum ederek rakibi alan dışına çıkarmaktır. Japonca buna Yori-Kiri diyorlar.
Muhalefetin öncelikle AKP’nin egemen söylemini ve kurguladığı oyunu bozması gerekiyor. Yaygın söyleme göre AKP iktidarı ülkede ilk kez bağımsız dış siyaset izliyor ve o nedenle “yedi düvel” Türkiye’nin üstüne geliyor.
İki iddia da doğru değil. Neredeyse yüz yıl boyunca tüm cumhuriyet hükümetleri bağımsız dış siyaset izledi. Bugün Türkiye’nin tehlikeli bir tecrit içine yuvarlanmasının en büyük nedeni, iktidarın yaptığı yanlışlar.
İkincisi, AKP yanlış yaptığı için zor duruma düşünce, ya başkalarını suçluyor ya da yaptığı yanlışların ülke çıkarlarının gereği olduğunu savunuyor.
Genellikle bu iddialar da geçerli değil.
Türkiye’nin çıkarları AB üyeliğini gerektiriyor. AKP izlediği siyasetle AB üyelik olasılığını sıfırladı. Şimdi, ama AB de bize karşı yanlışlar yaptı diyerek kendi sorumluluğunu sulandırmaya çalışıyor.
Evet, müzakerelerin sürdüğü dönemde AB’nin yaklaşık yarısı Türkiye’nin üyeliğini desteklerken diğer yarısı sıcak bakmıyor, destek vermiyordu. Ama artık bunların hiç bir anlamı kalmadı.
Çünkü AKP, hukuk devleti ve ifade özgürlüğünde Türkiye’yi 5. sınıf ülke haline getirdi ve bu vuruşla AB’ye üyelik ihtimalinin yok olacağını biliyordu. Yani masayı tek başına devirdi.
AB yolunun havaya uçurulması karşısında var mı muhalefet partilerinden birinin gür sesini duyan?
Mısır’la yapılan ideolojik kavganın Türkiye çıkarlarıyla hiç ilgisi yok. O kavga nedeniyle Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarları ağır darbeler aldı. Muhalefetin üstüne gitmesi ve söylemesi gereken çok şey var, ama suskun.
Örnek o kadar çok ki.
Son örnek Rusya’dan alınan S-400’ler nedeniyle Amerika’nın başlattığı ambargo. İki büyük muhalefet partisi CHP ve İYİP, iktidarla beraber ortak bildiri yayınladı ve S-400’lerin alınmasını savundu. CHP daha ileri gitti, S-400’lerin hemen işletmeye alınmasını istedi.
CHP’nin S-400 tavrı, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına verilen destek aymazlığının devamından başka bir şey değil.
Evet, hangi nedenle olursa olsun bir yabancı ülke Türkiye’ye ambargo uygularsa, partilerin ve hatta bütün yurttaşların o ambargoya karşı durması gerekir.
Ama ambargoya giden yolda Türkiye’ye zarar veren yanlışlar yapılmışsa, onları dile getirmek muhalefetin temel görevidir. S-400’ler tarihin en başarısız silah alımı projesi oldu ve Türkiye’nin çıkarları şimdiden ciddi zararlar gördü.
Yok mu muhalefetin edecek iki çift sözü?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, çözüm için Yunanistan’ın S-300 alımında yaptığının örnek olabileceğini söyledi. Yunanistan S-300’leri depoda kilit altında tutuyor, AKP de öyle yapabilir. Yani S-400’ler fiilen çöpe atılabilir.
O zaman muhalefet ne söyleyecek de inandırıcı olacak?
Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de haklı çıkarları hangi nedenle olursa olsun tehdit altına girerse, hepimizin karşı durması gerekir. Ege’nin kapalı Yunan gölü (mare clausum) olmasını kabul edemeyiz.
Ama tehdide giden yolda yapılan yanlışları muhalefetin eleştirmesi ve doğru yolu göstermesi gerekir.
Niçin tehlikeli bir tecride sürüklendik?
Mısır’ı, İsrail’i, Birleşik Arap Emirlikleri’ni ülke çıkarlarıyla ilgisi olmayan nedenlerle hasım ederek Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın yanına ittirilmesini muhalefet niçin hiç dile getirmiyor?
AKP’li yandaş medya, dış politika milli meseledir teranesiyle, iktidarın kaleme aldığı bildirilere muhalefetin imza atmasına alkış tutuyor.
İktidarlar milli meselelerde muhalefetin görüşünü alıp mutabık kalarak hareket eder. Görüş almak bir yana, muhalefete bilgi dahi verilmiyor! Ne Avrupa Birliği, ne S-400, ne Mısır, ne Suriye konusunda. Ne de Yunanistan’la yapılan gizli görüşmeler hakkında.
Ambargo olayında doğru olan, muhalefetin hem Amerika’nın ambargosunu hem iktidarın S-400 kararlarını eleştiren kendi açıklamasını yapmasıydı.
Bütün bunları yapabilmek için belli bir birikim ve kapasite gerekiyor. Tabii muhalefet o kapasiteye sahip olsaydı zaten oyun dışında kalmazdı.
Oyun dışına çıkan sadece iki büyük muhalefet partisi değil, küçüğü büyüğü hepsi. Medya iktidarın denetiminde açıklaması burada pek geçerli değil. Sınırlı da olsa iktidarın denetiminde olmayan medyada, muhalefet partileri etkili bir dış politika profili gösteremiyor.
Bazı okuyucular, seçmenin dış politika konularıyla pek ilgilenmediğini, asıl ekonomik sorunların önemli olduğunu düşünebilir.
Seçmene somut anket soruları yöneltildiğinde elbet ekonomik sorunlar öne çıkar. Günlük yaşam akışının doğal sonucudur bu.
Seçimlerin sonucunu belirleyen ve hiçbir partiye militanca bağlı olmayan seçmen oyunu kullanırken, her şey dahil ülkeyi en iyi kim yönetir sorusuna zihninde cevap arayarak karar verir.
Bu noktada dış politika, anketlerde görünenden çok daha fazla ağırlık kazanır.
Üstelik iktidarın içerde uğradığı kayıpları dışarda telafi etmeye çalıştığı bir dönemde bu ağırlık daha da kritik önem taşıyor.
İşte tam bu nedenlerle, iktidar partisinin sadece icraatında değil söyleminde de dış politika konuları büyük yer tutuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dış politika konularını ne kadar yoğun işlediği ortada. Cumhurbaşkanlarının her yıl 1 Ekim’de yaptığı Meclis açış konuşması önemli kabul edilir. Bu yıl Erdoğan 1 Ekim konuşmasının yaklaşık %80’ini dış ilişkilere ayırdı.
Böylesine önem taşıyan bir konuda muhalefet partileri, AKP’nin çizdiği gündem içinde dolanıp laf salatasıyla işi idare etmeye çalışıyor.
Muhalefet dış politikada Yori-Kiri.
YORUMLAR