AKP’nin son yıllarda bölgede izlediği siyasete yön veren pusula milli çıkarlar değil İhvancılık oldu. Bu ideolojik tutum, çevredeki ülkeleri Türkiye’nin karşısına alma pahasına ısrarla sürdürüldü.
Bekleneceği gibi o ülkeler karşı harekete geçti. Kendi aralarında birleşti, Türkiye’nin geleneksel rakipleriyle işbirliğine girdi ve Türkiye karşıtı geniş bir cephe oluştu.
Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suriye izlenen İhvancı dış politika nedeniyle Türkiye’ye hasım yapıldı. Benzer ideolojik yaklaşımlar nedeniyle İsrail’le ilişkiler bozuldu. Şimdi bu ülkeler, Türkiye’nin öteden beri haklı ama henüz çözüme bağlanamamış ihtilaflar yaşadığı Yunanistan ve Kıbrıs’ı (Rum Yönetimi) yanlarına çekerek, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da Türkiye karşıtı mukabil hamleler yapıyor.
İhvan (Müslüman Kardeşler), İslam dünyasındaki sayısız Siyasal İslamcı örgütlerden biri. 1928’de Mısır’da kuruldu, sonra bölgedeki ülkelerin çoğuna yayıldı.
Siyasal İslamcılık devleti ele geçirmeyi, daha sonra devleti ve toplumu kendi din anlayışına göre yeniden şekillendirmeyi hedefleyen düşünce olarak tanımlanabilir.
Peki, AKP İhvancı bir parti mi?
İhvancı yazarlar 1960’ların sonlarından itibaren hızla Türkçe’ye çevrildi. Bu çerçevede İhvan’ın karizmatik kurucusu Hasan Benna, Seyyid Kutup, Muhammed Kutup ve İhvancı olmasa da neredeyse özdeş düşünceleri savunan Ebul Ala Mevdudi gibi isimleri sayabiliriz.
Bu çeviri metinler AKP’nin öncülleri arasında hayli etkili oldu. Ama ne onlar ne bugün AKP çevresinde yer alan İslamcı kesim İhvancı düşünceye özgün bir katkı yapabildi. Böyle bir kapasiteleri hiçbir zaman olmadı.
Zaten İhvan kendine özgü tarihi koşulların ürünüdür ve Siyasal İslamcı görüşleri bizim geleneğimizin parçası değildir. İhvan bizim için, AKP’lilerin son dönemde hoşlandığı sözcüklerle, ‘yerli ve milli’ değildir.
Düşünsel katkı bir yana, AKP’li çevreler İhvan’ın kullandığı güncel siyasi söylem ve kavramlara dahi pek aşina değil. AKP’li üst düzey heyetin 2011 Kahire ziyareti sırasında yapılan açıklamalar, ‘laiklik’ ve ‘sivil devlet’ gibi anahtar kavramlara Mısır’da atfedilen anlamların farkında olmadıklarını gösterdi.
Ama AKP şimdi bu örgütün en büyük hamisi. Uluslararası düzeyde AKP, İhvan’ın amiral gemisi olarak algılanıyor.
AKP İhvancı değil, onu içselleştirmiş değil. Ama İhvan özentisi, İhvan taklitçisi bir parti. Diğer taraftan, İhvan’ı kullanarak İslam dünyasında üstünlük sağlama gibi boş hayaller peşinde koşuyor.
Mısır’da Yarbay Cemal Abdülnasır liderliğinde Özgür Subaylar 1952’de darbe yaptı; seçilmiş meclisi, partileri ve krallığı feshetti. İhvan örgütü darbecilerle önceden işbirliği içindeydi, güçlü şekilde destekledi, ama sonra anlaşmazlıklar çıkınca yer altına girdi. Tekrar yasal faaliyetlere başlayabilmesi Mübarek’in 2011’de devrilmesinden sonra mümkün oldu. Başkanlık seçimlerini kazanan İhvan adayı Muhammed Mursi 12 ay görev yapabildi ve 2013’te General Abdulfettah Sisi darbesiyle devrildi.
AKP iktidarı o tarihten beri sürekli Mısır karşıtı sert bir siyaset izliyor. İhvan’ın Kahire karşıtı mücadelesinin en büyük destekçisi. Böylelikle İhvan’a yardımcı olduğunu sanıyor.
Kahire’nin bakış açısıyla İhvan şimdi tarihinde ilk kez yabancı bir odağın himayesi ve kontrolü altına girmiş bir örgüt. Mısır yönetimi buna izin vermek istemeyecektir. Nasır, Sedat veya Mübarek dönemlerinde olduğundan daha sert baskılarla onu tamamen ehemmiyetsiz kılmaya çalışması beklenebilir.
Mısır; Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Arap dünyasının en büyük ülkesi. Darbelere karşı olmak, Mısır’la ilişkileri koparmayı ve bu önemli ülkeyle kavgayı gerektirmiyor. Zaten AKP dışında böylesine militanca hareket eden yok.
AKP’lilerin ‘biz darbelere karşıyız’ açıklaması ikna edici değil. Mısır’ın hemen güneyinde Sudan’da Albay Ömer Beşir darbeyle iktidara geldi ve geçen yıl bir başka darbeyle devrildi. Beşir’in en yakın kankası daima AKP oldu.
Darbecilere karşıyasınız niçin Albay Beşir’e bu kadar büyük destek veriyorsunuz diye, TBMM Genel Kurulu dahil pek çok zeminde AKP’ye defalarca sordum, kem küm dışında cevap veremediler. Tabii gerçekler belli: Çünkü Beşir İhvancı, ama Sisi İhvan’ı devirdi!
Kendi ülkesinde otoriter bir rejim kuran AKP’nin, demokrasi konusunda çok duyarlı olduğu için Mısır’a sert karşı çıktığı söylemine dünyada kulak asan yok.
Bir başka gaf Suudi Arabistan, BAE ve Katar arasındaki kavgaya balıklama dalmak oldu. Kavganın değişik nedenleri var, ama öncelikle Katar’ın İhvan örgütünü desteklemesi, onu kendi rejimleri için tehdit gören Suudi Arabistan ve BAE’yi rahatsız ediyor.
Kim haklı kim haksız bir yana, Arap Yarımadası’nda üç ülkenin kavgasında partizanca Katar’ı tutmanın Türkiye’nin çıkarlarıyla ne ilgisi var? Kararın hangi analizler sonunda ve hangi kurumlarda tartışılarak alındığını bilmiyoruz.
Amerika ve Rusya gibi büyük ülkeler bu kavgada taraf olmadı. Kuveyt ve Umman gibi komşu Arap ülkeleri bile tarafsız hareket ediyor.
Bölgeyle güçlü tarihi bağlara sahip Türkiye’ye düşen ve çıkarlarının gereği, kavgaya dalıp yumruk sallamak değil, yatıştırmaya çalışmak olmalıydı.
Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın ekonomik büyüklüğü sırasıyla 780, 400 ve 190 milyar dolar. AKP iktidarı, ideolojik saplantılar nedeniyle, Katar’dan altı kez daha büyük ekonomiye sahip iki ülkeyi hasım yaptı.
Suudi Arabistan ile Basra Körfezi kıyısındaki BAE, Katar, Bahreyn ve Kuveyt devletleri 20. yüzyılda kuruldu. Elbette her ülke gibi kendi geleneklerine göre yaşıyorlar.
Arabistan coğrafyası, bedevi ve hadari (göçebe ve yerleşik) Arap aşiretlerinin anavatanı. Bu aşiretler ve aşiret ittifakları yüzyıllar boyunca değişik emirlikler kurdu, aralarında sürekli savaştı. O devletleri bugün yönetenler, eski zamanların mücadelesinden başarılı çıkmış emirlikleri yöneten aileler.
Arabistan tarihi hakkında en parlak çalışmalardan birinin yazarı Rus tarihçi Alexei Vassiliev şöyle anlatıyor: “Arap aşiretleri birbirlerine karşı neredeyse hiç bitmeyen bir savaş içindedir. Ama bu savaşlar nadiren uzun süreli olur, kolayca barış yapılır, sonra küçük bir iddialaşma nedeniyle bozulabilir. Arap savaşı partizanlar savaşıdır ve büyük çatışmalar nadiren görülür.”
Türkiye’nin içine yuvarlandığı bu kavga bizim kavgamız değil. Bugün çatışanlar yarın barış yapınca Türkiye ne yapacak, o da düşünülmüş değil.
Suriye’de rejim değiştirme siyasetinin arkasında yatan en önemli nedenlerden biri, Şam’da Esed rejimi yerine İhvan örgütünün güçlü şekilde yer alacağı yeni bir iktidar oluşturma hayaliydi.
Libya’da AKP iktidarı baştan beri, Trablus’taki Milli Mutabakat Hükümetini destekledi, çünkü bu hükümetin arkasındaki etkili güç İhvancı örgütler.
Yakın zamanda Trablus hükümetiyle deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma yapıldı. Gelinen noktada bu anlaşma elbette isabetli oldu. Ama Libya’da resmin tamamı doğru görülmeli.
Libya’da Türkiye’ye dönük olağanüstü güçlü sıcak duygular vardır. Libya’nın sürüklendiği iç savaşta ara bulma işlevini Türkiye’den daha iyi yapacak başka ülke yok. Savaş sonunda kim iktidara gelirse gelsin zaten Türkiye, risk almadan, Libya’yla en iyi ilişkiler kuracak ülkelerin başında olacaktı.
İzlenen İhvancı ve ideolojik dış siyaset nedeniyle ülke, Cumhuriyet tarihinde eşi görülmedik ölçüde yalnızlığa sürüklenmiş durumda. Ağır risklerle karşı karşıya. AKP iktidarı bunun farkında.
İçine düştüğü tecrit nedeniyle şimdi AKP yönetimi başka güç odaklarının oyunlarını çıkış yolu olarak görebilir. Mesela ABD’nin bölgedeki siyasetine alet olabilirler.
İhvancı ve ideolojik temelli dış politika sürdürülebilir değil. Türkiye’nin çıkarlarını en önde tutan dış siyasete dönülmeli. Mısır düşmanlığı terk edilmeli, bu büyük ülkeyle dostça ilişkiler kurulmalı. Arabistan kavgalarında partizanca taraf tutmaktan vazgeçilmeli.
Türkiye’nin düşmanlara değil dostlara ihtiyacı var.
YORUMLAR