'Sözlerime yanlış anlam vermemenizi rica ederim. Bunları kuruluş prensiplerine bağlı ve o günlerin havası içinde düşünmeye alışmış bir insan olarak yazdım...'
"Reis Beyefendi,
Rejim hala teminatsızdır. Teminatsız olduğu için de diktatoryaldir. Murakabe (denetim) yok, meşveret yoktur. Partimizin programı bir yanda kalmış, tatbikat başka türlü nümayan (görünür) olmuştur, olmaktadır.
Milli davalara prensipler değil, bir tek adam ve onun meydana getirdiği zümre hakimdir. Böyle olduğu için de yalnız iktidarı tutmak gaye olmuş ve her türlü fesadı, entrikayı gayenin hizmetinde kullanmak, siyasi ve milli hayatımızın tek vasıtası haline gelmiştir.
Hürriyet bayrağı ile iktidar gelen parti içinde dahi hürriyet yoktur.
Bu hal karşısında idealist partililer mebhut (şaşkın), millet münkesir (kırgın), üniversiteler mefluç, matbuat zebundur.
Bir tek halas (kurtuluş) ve ümid penahımız (melcemiz) olan Meclis Grubu ise bu münhezim (yıkılmış) ruh haletlerine ışık ve sıcaklık verip milli şevki temin etmek yolunu bulamamaktadır. Bu suretle, maznunların ve masumların fırkası olan partimiz, şimdilik -zalim değilse bile- nobran ve hoyrat bir hüviyet arz etmektedir.
Bu partide muhabbet yerini korkuya, refah ise yerini başka hislere bırakmış ve neticede manevi rabıtalar zayıflamış, havaya husumet ve hırsın ağırlığı çökmüştür.
Halk artık liderleri sevmiyor, onlardan çekiniyor ve bu suretle Türk Milleti bir kez daha talihine küsmüş bulunuyor. Buna hakkımız yoktur ve yoktu!
Halbuki ne güzel olabilirdi. İşlerin üstüne ferah gönülle eğilmesini bilseydik, nefretin ve hırsın ağına düşmeseydik. Türk alemi şevkle dolardı.
Bugün böyle bir şevkimiz yok...
...Umranlar ve maddi medeniyetler gönüllerin imarı ile birlikte olmazsa, milletin üstüne bütün ağırlığı ile çökerler.
...O halde geliniz parti olarak, hükümet olarak bu milletin işlerinin üstüne daha geniş, daha ferah gönülle eğiliniz. Cebir ve zoru, 'benim dediğim olacak' zihniyetini ve inadını bir yana atınız. Kuruluş sebebi olan prensiplere dört elle sarılınız. Hürriyetten korkmayınız, tek el idaresini bırakınız.
Sözlerime yanlış mana vermemenizi rica ederim. Bunları kuruluş prensiplerine sadık ve ilk günlerin havası içinde düşünmeye alışmış bir insan olarak yazdım. Kastım sizi kırmak değil, kanat ve müşahadelerimi izah etmeye çalışmaktır...
Son sözüm, büyük bir şairin şu niyazını tekrardır:
'Hür ve korkusuz bir dünyada, benim vatanımı da hür ve korkusuz olarak payidar kıl, Allahım!
Hürmetlerimi arzederim.''
Bu mektup, 16 Ekim 1955 tarihli gazetelerde yayınlanmış.
İmza, Demokrat Parti'nin kurucularından, kuruluş yıllarında Bayar'dan sonra genel başkan vekilliği için adı geçen, eski Bakanlardan Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'na ait.
Fevzi Lütfi Bey, gençlik yıllarında Serbest Fırka'ya katılmış, sonra DP'nin kurucularından ve Ege'deki simge isimlerinden biri olmuş; Menderes Hükümetlerinde Dahiliye (içişleri) ve Devlet Bakanlıkları yapmış, DP'nin kuruluş yıllarındaki söylemlerine ısrarlı bağlılığıyla tanınmış bir siyaset adamı.
1955'de, Bakanlar hakkındaki yolsuzluk iddialarında basına 'ispat hakkı' verilmesini öngören kanun teklifine imza attığı için DP'den ihraç edilmiş, ihracı üzerine de Başbakan Menderes'e -yukarıda bir kısmını aldığım- mektubu yazmış ve basına açıklamış.
Mektubun bütünü, özgürlükçü, idealist bir siyaset adamının, beş yıllık bir iktidar döneminden sonra, DP'nin de önceki 'tek parti' yönetimini anımsatan baskıcı uygulamalara kalkışması üzerine duyduğu hayal kırıklığını yansıtıyor.
Mektubu yıllar önce ilk okuduğumda, o zaman tanıdığım -sözde demokrat- birçok genel başkanın bu mektuba muhatab olması gerekir uygulamalarını ve 'ben merkezciliğini' düşünmüştüm.
Üzerinden yıllar geçti; gelen gideni aratıyor ve ne yazık ki, bu ülkede çok da birşey değişmiyor.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız…
YORUMLAR