Türkiye Futbol Federasyonu’nun, 2012 ve 2015 yıllarında genel kurulunda yapılacak olan TFF Başkanlık Seçimlerinde başkan adayı olmuştum.
Adaylık sürecinden önce de önemli karar mekanizmalarına aday olacağımı ve bu konuda neler yapılması gerektiğini de yazılı olarak hem kurula hem de kamuoyuna sunmuştum.
Bu hareket ilk defa oluyordu yani geçmiş dönemlerde TFF Başkanı için “Boğazın Şövalyeleri” diye tanımladığım genellikle Fenerbahçeli olan “karar vericiler” kimin başkan olacağına karar veriyorlardı. Bu ifademe diğer büyük kulüpler lütfen alınmasın.
Geçmişten günümüze baktığımızda rahmetli Hasan Doğan’dan sonra başkan olan Sayın Mahmut Özgener dönemlerinin başarısız icraatları nedeniyle büyüyen sorunlar, kamuoyunu endişelendiriyordu ve birleştirici bir isim aranıyordu fakat kimse bu ateşten gömleği giymek istemiyordu. Bu dönem Sayın Mehmet Ali Aydınlar; çalışkan, toparlayıcı ve başarılı bir işadamı vasfı ile aday olmasıyla öne çıktı ve sonuçta TFF Başkanı oldu. Ancak kısa zaman içinde ortaya çıkan, Fenerbahçe üzerinde ittifaken ortaya atılan şike iddiaları ve yaşanan olaylar nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. Bu tehlikeli sürecin aslında birçok bilineninin yanında bilinmeyeni de vardır.
Tüm bu olan bitenler karşısında sessiz kalmak da bir seçenekti fakat ‘’bilgi birikimi olan ve futbolun günah zincirine bulaşmamış’’ dışarıdan birisinin aday olması için hem kulis çalışmaları yaptım hem de önerilerimi anlatmaya çalıştım. İşte bu süreçte çözüm yollarını bir “Seçim Stratejisi veya Beyannamesi” mahiyetinde yazılı olarak karar alıcılara ve kamuoyuna bildirerek adaylığımı açıkladım.
2012 de adaylık için yeterli zamanın kalmaması ve sorunun büyüklüğü nedeniyle benim dışında hemen hiçbir aday yoktu. Ta ki mevcut TFF Başkanının organizesi ile birlikte Sayın Yıldırım Demirören’in, dönemin başbakana yakınlığı ile bilinen kişilerle birlikte gece yarısı evine gitmelerine kadar.. Bu süreçte hem medya hem sorumluluk taşıyan delegeler bizimle birlikte hareket ediyorlardı fakat o gece dönemin başbakanının “şerhine” rağmen ertesi gün resmi aday olarak Demirören’i öne çıkardılar. Ben de eş zamanlı bu oyunu bozmak için medyaya “bu açıklamanın doğru olmadığını’’ detayları ile açıkladım. (Merak edenler arama motorlarından bunu bulabilirler)
Bu duruma bizzat “Sekreterlik” yapan bir başka kişi de o dönemin Spor bakanı Suat Kılıç olmuştur. Öyle ki, defalarcasına şahit olduğum, yanımda olan kulüp başkanlarını arayarak “beyefendinin talimatıdır, TFF Başkanı Demirören olacak” açıklaması yapıyordu.
Ben de geri adım atmayacağımı söyleyerek konuyu her kademede yukarıya taşıyarak imza toplamaya devam ettim. Tarihte ilk defa resmi (!) adayın dışında imza toplamış hem de kırkın üzerinde bir sayıya ulaşarak başarı sağladım. Bugün de imza veren başkanları saygı ile yürekten tebrik ediyorum, birçoğu ile dostluğumuz devam ediyor. O dönem olan bitenle ilgili bir basın bülteninde kısmen değinmiştim. (Yine merak edenler arama motorlarından bulabilirler)
Konuyu kamuoyuna hatırlattıktan sonra ileride kısmet olursa yazmayı planladığım yazılara bir basamak oluşturmasını sağlayacağım. Zira bu karar vericilerin gücü bilinmeden çözüm yolu üretmeye çalışmak boşunadır. Seçimden 1 hafta önce Pazar günü artık nelerin olacağını bile kestiremeden seçimlerde gereken 58 imza sayısını nasıl tamamlayacağımızın hesabını yapıyordum.
Evimde sabah haberleri izlerken telefonum çaldı ve karşımda sayın Nihat Özdemir vardı, yaklaşık 15 dakika TFF Başkanlık seçimlerini konuştuk.
Geriye dönük ortaya çıkan durumda benim onlar için ciddi bir sorun olduğum anlaşılıyordu. Beni tanımadığını ancak o kadar önemli yer ve kişilerden referanslar verildi ki bundan dolayı şaşkın olduğunu, ancak bazı eksiklikler olsa da TFF Başkanlığının en güçlü 2 adayının birisi olduğumu nazikçe anlattı ve cümlelerine, Fenerbahçe kulübü o kadar büyük bir kulüp ki bırakın TFF’yi, başbakanın hatta UEFA’nın bile gücünün Fenerbahçe’yi küme düşürmeye yetmeyeceğini de ekledi.
Bu ifadeleri için kendisine teşekkür ettim, ancak benim ile alakalı bazı yanlış kanaatlerinizin sanki bir yerlerden kulağına fısıldandığını düşündüğümü, bu süreçte spor bakanı Suat Kılıç ile çizgimin kesişmediğini, başkanlık adaylığım ile alakalı bazılarının hegemonyalarını sürdürmeyi amaçladıklarını düşündüğümü, bunları muhatap almadığımı açıkça söyledim. Ayrıca FİFA temsilcileri ile yaptığım görüşmede hem futbolun altyapısı hem de finansal fairplay konusunda nasıl bir çözüm getireceğimi açıklayarak, Fenerbahçe’yi nasıl küme düşürürüz diye bir gündemim olmadığını, konuşmaların başkalarının niyet okumasından ibaret olduğunu da belirttim.
Konuyu toparladıktan sonra benim adaylığım konusunu tekrar gündeme getirdi ve benim adaylıktan çekilmem talep etti. Bana konuşma hakkı vereceklerini, teşekkür ederek yeni seçilenlere başarı dilememi belirtti. Anladığım kadarıyla TFF Başkanı atanmıştı zaten üstelik de, seçilemeyeceğimi söylüyordu. Ben de eğer TFF Başkanını siz atıyorsanız zaten benim aday olmama gerek yok, başarılar dilerim şimdiden fakat bu konunun peşini bırakmayacağım diyerek, telefonu kapattım.
Ertesi gün TFF eski yöneticisi ve Başkan adayı bilinen birsi ile bir araya gelindi. Projeleri ve olan biteni anlattıktan sonra işbirliği yapmaya karar verdik. Bu süreçle alakalı detaya girmeyeceğim. Zira ben bunun bir stratejik oyun veya taktik olacağını hiç düşünmemiştim. Bu toplantılardan sonra listemiz o kadar güçlüydü ki bırakın kaybetmeyi nasıl bir strateji yapacağımızı bile planlamaya başlamıştık. Ancak seçimden önceki gün akşamı Sayın Demirören ile bu kişinin otel girişinde basın toplantısını ekranlarda görünce, güçlerin savaşının nasıl sergilendiğini ve nasıl bir oyuna getirildiğimi anladım. Başkanlık konusunun nasıl planlanıp şansa bırakılmadığı çok açıktı.
Evet, o dönem şike ile alakalı Türk futboluna çok büyük zararlar verilmiştir ve verenler de muhataplar da bilinmektedir ancak o günlerde başlayan çöküşler hala devam etmektedir. Sistemin bu şekilde devam etmesi durumunda Türk Futbolu çok büyük iflaslar yaşayacağını rakamlarla anlattım ve anlatmaya devam ediyorum.
Bu süreç 15 yıldır devam eden ve çok kötü yönetilen bir TFF projesidir. Kulüpler ve başkanları da aynı mekanizmanın halkalarıdır. Futbol neresinden tutarsanız elinizde kalmaktadır. Mevcut şartlarda sistemin ayakta tutulma şansı bana göre kalmamıştır. Bunun kurtarılması için de çaba sarf edecek mevcutlardan kimse yoktur. Zira sistem hala futbolun günah zincir halkasında bulunan kişiler tarafından yönetilmektedir ve buna bulaşmış hiç kimse çözüm getiremeyecektir.
Onun için akıllı, güçlü, korkmayan ve futbolu da bilen yeni bir nesile ihtiyaç vardır. Ya da ülkemizde futbol iflas edecek, marşlarını söylediğimiz, renklerini bayraklaştırdığımız kulüpler teker teker tarih sayfalarından çekilip yok olacaklardır.
Milli maç arası olduğu için bu konuyu gelecekteki yazılarıma zemin yapmak üzere yazdım. Bundan sonra olayları biraz daha kişilere ve takımlara indirgeyerek daha hassas ve gerçekçi işleyeceğim. Yazdıklarım her ne kadar can yaksa da bu satırlardan asla hakaret ve kötü söz okumayacaksınız. Her şey belli bir seviyede ve saygı çerçevesinde olacaktır.
Geçen 2 yazım ne kadar okundu bilmiyorum. Merak etmiyorum desem yalan olur. Ama gelen e-mailler beni çok mutlu etti. Zaten işlerin yoğunluğuna rağmen beni buraya yazmaya iten konsantrasyonum sizden gelen e-maillerdir. Aynı şekilde iletişimi sürdürmek isterim.
[email protected]
YORUMLAR