Adı üstünde “Muahlefet”, muhalif işler yapan, aykırı davranan demektir. Dünyada muhalefet bu aykırılığı iktidara gelmek için yapar ve bu çabayı bir amaç için uygular.
Bu genelde sürelidir. Ciddi denetim mekanizmaları vardır. Başaramadığı zaman bu denetim sistemi devreye girer ve yerini yenilere bırakırlar. Bu yeniler de daha farklı yeni muhalif çalışmalar ile mücadeleye devam ederler…
Bu gelişmiş toplumların siyasi sisteminin bir dinamiğidir. Yani siyaseti kendileri için değil toplum için, toplum adına yaparlar. Şahsi menfaatleri yok denecek kadar da az olduğu için bırakıp gitmek zor olmaz. Yenileri bulmak da bundan dolayı liyakate dayalıdır.
Ancak geri kalmış toplumlarda bu durum tam tersi cereyana eder…
Günümüz dünyasında çok fazla örneği olduğu ve konumuzun ana teması olmadığı için o konuya girmeyeceğim.
Ben biraz bizden bahsedeceğim.
Biz de de Osmanlının son 100 yılı dahil Cumhuriyet döneminden çok partili sisteme geçişin temel mekanizmalarını oluşturan yapısal reformların yanlış konması nedeniyle siyasi partilerin tamamı toplum için kurulduğunu iddia etseler de genelde toplum onlar için var olmuştur. Osmanlıdaki muhalifler de menfaatleri öncülüğü ve hedefi doğrultusunda politikalar yaparlardı sonraki dönemde de aynen bu devam edip durdu.
Toplumun dinamikleri, gelenek ve görenekleri, taassupları, davranış yapıları vs. buna çok iyi bir zemin oluşturmaktadır. Aile sohbetlerinden, kahvehane sohbetlerine, sokaklardan esnaflar arası diyaloğa kadar; hatta spor taraftarlığındaki mücadele mekanizması dahi bunun güzel bir zemin oluşturmuştur.
Bu durum hükümet olmayı ve devlet idaresini sosyolojik olarak “devletin halk için değil, halkın devlet için varlığı” konusunu “milli duruş, kahramanlık ve vatan aşkı” olarak topluma enjekte edilerek sosyolojik bir hal oluşumu dizayn edildi.
Yukarıda söylemeye çalıştığım 1800 lü yıllardan başlayan tersine oluşumun bir doğal sonucudur.
Bugün yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen yapılan tüm anketlerde sorunları muhalefetin çözebilme inancının hala yerlerde sürünüyor olması; hatta iktidarın bu kadar başarısız eylemlerine karşı bile halkın bunu bu şekilde açıkça “muhalefete güven” vermemesinin temel nedeni burada yatmaktadır.
Toplum muhalefetin ataletini, kurumsal yapısındaki bozukluğu anlaşmış ama bunu temsil edenler menfaatlerinin elinden gideceği, muhalefet de olsa koltuklarını kaybedeceği korkusuyla bunu anlamamışlar veya anlamamış gözükerek durumu muhafaza etmeye çalışmaktadırlar.
Son birkaç yıldır aslında halk muhalefeti yönlendiriyor muhalefet halkı değil. Eğer bu durum bu şekilde devam ederse toplum iktidarı değil muhalefeti kökten temizleyecektir.
Şimdi muhalefetin bu durum karşısında ne yaptığına veya ne yapmadığına baktığımızda aslında o kadar açık bir tablo var ki; bunu görmemek mümkün değil. Yapılan ciddi ve bilimsel kamuoyu araştırmalarında bu durum çok açıkça görülebilmektedir. Ne sol partiler ne de sağ partiler toplumun ihtiyaç duyduğu muhalefet çalışmasını yapmıyor/yapamıyorlar. Bunlardan bazılarının liderleri durumun farkında olduğunu düşünüyorum. Ama siyasi partilerin yapısal özellikleri nedeniyle ve dahi temelde doğru politikaları başarı esasına dayalı yapılmadan “Lider” e dayalı bir mekanizma ile yönetildiği için Lider teşkilata hâkim değil ya da teşkilat Lider’e hâkim (kontrol) değil. Bunu değiştirecek ne iktidar cenahında ne de muhalefet cenahında bir çaba söz konusu değil. Aslında her seçim döneminde “siyasi partiler kanunu” ile bu durumu düzeltmek istediklerini sokaklarda, meydanlarda haykırsalar da içeride kimsenin işine gelmediği için bu demokratikleşme hamlesi yapıl(a)mamaktadır.
Günümüzde yaşananlar da bundan ibarettir.
Tekrar edecek olursam; halkın analiz kabiliyeti ve feraseti biraz da menfaatine dokunduğu için partilere olan bakışları çok iyi analiz etmek gerekiyor. Halk muhalefete ne yapması gerektiğini davranışlarıyla söylüyor veya söylemeye çalışıyor. En azından böyle bir hareketlenmeyi gözlemleyebiliyoruz. Ama muhalefet halka ayak uyduramadığı için sonuç alamıyor.
Bugün yaşananların temel sebebi budur. Dolayısıyla futbol kulübü taraftarlığına benzer bir durum söz konusu şimdi. Dikkat ederseniz kimsenin oyu ne artıyor ne azalıyor. Halbuki demokrasilerde bu tür durumlarda kitlesel değişimlere rastlanır.
Ne yapılması gerekir?
Aslında çok basit. Ülkenin tüm sorunları 2 el parmak sayısı kadar bile değil. Bunları ana başlıklarda her birisini 1 A4 e sığacak kadar basit şekilde işin mantığını ortaya koyarak halka ulaşılabilir. Gerisi ve detayları ana temaya bağlı kalarak bilimsel verilere dayalı olarak zaten işin ehli insanlar detaylandıracaktır. Hatta farklı çözüm yolları bile yolda yazılıp detaylandırılacaktır. Dünyada artık yazılmamış bir çözüm yolu yoktur. Önemli olan bunu bizim sisteme anlaşılabilir halde sunabilmektir. Muhalefet hala konuya ne kadar anlaşılmaz sözcüklerle işi zorlaştırırsa kendisini kazançlı zannediyor. Hayır, tam tersi bu tür çıkışlar halkta bir karşılık olmadığı gibi çözümsüzlük sendromunu derinlemesine yaşamasına neden oluyor.
Çok su götürür bir hamur. Ama haddimi aşmak istemiyorum. Dün birkaç muhalif siyasetçinin aptalca söylemleri karşısında bu satırları bir vatandaş duyarlığı ile yazmak istedim. Burada yazılanlar biliyorsunuz herhangi bir yazım denetiminden geçmediği için bazı anlam hataları olabilir. Anlayışınıza sığınıyorum.
İyi hafta sonu dileklerimle.
YORUMLAR