Şike operasyonu 3 Temmuz 2011 de yapılmadan önce TBMM de Spor Yasası hazırlanırken ben de konu ile alakalı biraz bilgimin olması ve ilgili komisyonun başkanının tanıdığı olmam hasebiyle bilgi ve tecrübelerimi paylaşmıştım. O süreci ilgili okurlar hatırlayacaklardır…
Ben polemik olacak konulara girmeyeceğim.
Ama o dönem şunu çok net hatırlıyorum.
Bu yasa kulüplere önceden gönderildi ve bu konunun kulüpleri ciddi sıkıntıya sokabileceğini, mutlaka dikkatli olunması gerektiği konusunda uyarılmıştı.
Sanırım bazılar bunu ciddiye almadılar. Hatta “bize bir şey olmaz” diyenler olduğunu da İstinye Park ta “Masa” restoranda çok kişiden duymuşluğumuz da oldu.
Şike oldu, olmadı; benim konum değil.
UEFA ve FİFA ya göre verilen kararlar var, bizde mahkemelerin verdiği kararlar var.
Bu kamuoyunun ve konunun taraflarının ilgileneceği iş.
Benim söylemek istediğim çok farklı.
3 Temmuz 2011’den sonra neler yaşandı hepimizi biliyoruz…
2012 Mart başındaydı sanırım TFF nin olağan üstü seçimleri. O zaman ben de aday olmuştum. Hatta ilk aday olan ve o hafta 40 civarında imza toplayan da ben olmuştum. Bundan dolayı medyanın dikkatini çekmişti ki hemen her gün farklı bir konuda manşet oluyorduk.
O dönem elbette hatalarımız da oldu.
Süreci bugün yapıldığı gibi de sürdürebilirdik. Ama buna engel çok fazla argüman vardı.
Ben o dönemki siyasilerden onay almışmıydım? Evet almıştım ama bu dönemki gibi bir durum yoktu. Ama başka sorunlar vardı. Mesela o dönemin Spor Bakanı Suat Kılıç,
Bizim resmen karşımızda bir delege gibi çalışıyordu.
Ne olduysa bir gazetede “Fenerbahçe’nin şike olayları nedeniyle diğer adı geçen kulüplerle birlikte ligden düşürülmesi” gerektiğini söylemesi ile oldu. İsim yazmasa da beni ima ederek bunun için çalışmalar yaptığımızdan bahsediyordu.
İşte o zaman birden konu alevlendi ve Fenerbahçe lobisi (böyle bir niyet söz konusu olmamasına rağmen) devreye girdi ve üst üste toplantılar yapmaya başladılar. Biz arkadaşlarımızla, kulüp başkanları ile proje çalışırken bir telefon geldi.
Telefondaki kişi gece saat 23.00 de Kısıklı’da Sayın Başbakan’a gidecek “Göksel Gümüşdağ, Mehmet Baykan, Nihat Özdemir ve Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören” isimleri söylüyordu. Konu Yıldırım Demirören’in TFF Başkanlığı konusuydu. Benimle birlikte olan hatta Beşiktaş ta delege olarak TFF seçimlerinde oy verecek birisi dahil kimsenin buna onay çıkma ihtimalinin olmadığını söyleseler de ben tecrübemle bu işin yatacağını anlamıştım.
Ama asla geri adım atmayacaktım ve sonuna kadar mücadele verecektim.
O gece orada (belki oturmalarına bile fırsat verilmeden) Sayın Demirören’in TFF başkanlığı ile alakalı çalışma arz edildi. O zaman “bir kulüp başkanının TFF başkanı olması doğru olmaz” denmesine rağmen; “Bir yerlerde Fenerbahçe’nin küme düşürülmesi için planlar yapıldığını, bunun doğru olmayacağını; dolayısıyla Beşiktaş Başkanlığından hemen istifa ederek bu süreci diğer yöneticilerin takip edeceğinin bilgisi verilerek” kerhen de olsa onay alıp çıktılar.
Buraya kadar yaşananları çok özet ve nasıl bir mekanizma ile kimlerin planlar yaptıklarını göz önüne sermek için anlattım.
İşte bu görüşme ertesi gün spor medyasında önce internette sonra da gazetelerde haber oldu. Biz de karşı muamele ile “Sayın Başkan adayı ve arkadaşları Sayın Başbakan ile aralarında geçen detayı açıklasınlar” dedik. O günden sonra Spor Bakanı Sayın Demirören’i TFF Başkanı yapmak için bütün kulüp başkanlarıyla görüşüp Yıldırım Demirören’in TFF başkanlığı için imza vermeleri gerektiğini, bunun da Sayın Başbakan’ın talimatı olduğunu bizzat kendim de yanımdaki bir kulüp başkanı aranarak söylenince duydum. Arayan kişi bakan adına özel kalem müdürü idi…
Ben ne olursa olsun çekilmeyeceğimi deklare ettim. Tam 49 imza toplamıştım. Süreçte maalesef kimse başka imza vermedi. Adaylık için 57 imza yeterliydi o zaman. O dönem bana imza veren hiç kimse seçimlere de katılmadı.
Seçime 1 hafta kala Pazar günü sabah evde çocuklarla kahvaltı yaparken telefonum çaldı. Arayan Sayın Nihat Özdemir’di.
Sayın Başkan ile uzun bir görüşme yaptık.
Elbette kamuoyuna açıklanmaması gereken şeyler de konuşuldu. Onlar benimle mezara gidecek bilgilerdir.
Benimle alakalı çok araştırma yaptıklarını, çok yetenekli vs. aynı zamanda her kesimden birçok kişi tarafından referans verildiğini, dolayısıyla beni de kaybetmek istemediklerini uzun uzadıya anlattı.
Orada Fenerbahçe’yi kimsenin (Hükümeti bırakın UEFA ve FİFA nın bile) küme düşüremeyeceğini anlatması çok dikkatimi çekmişti.
Ben de “Sayın Başkanım bunu bana kaç keredir bunu söylüyorsunuz)? Dedim. Benim bu konuda ne demecim oldu ne de başka bir niyetim.
Benim amacım şikelerin olmadığı, kulüplerin iflas etmediği, altyapıdan gençlerin yetiştiği ve dünyada Türk Futbolunu temsil ettiği, milli takımın ve kulüplerimizin Avrupa ve Dünyada başarıyla kupalar kazandığı bir sistem kurmak istediğimi anlattım.
Hatta şunu da söyledim.
Rahmetli Hasan Doğan’ın TFF başkanı olurken birçok projesini de ben hazırladım; hatta o dönemki yazışmalardan bir kısmına da kendisine gönderebileceğimi (Gönderdim) anlattım.
Ama Sayın Nihat Özdemir ısrarla bana bir şey söylemek istiyordu.
Sonunda sorudum; Başkanım sizin gibi birisinin benim gibi küçücük birisini doğrudan aratacak konu nedir dedim.
O da şunu söyledi.
(Hatta nezaket gösterip bana Erdal Başkan diye hitap etti) Biz Yıldırım’ı TFF Başkanı yapacağız.
Siz adaylıktan çekilin ve orada sana bir konuşma hakkı verelim. Güzel şeyler temenni edin. Sonraki seçimlerde inşallah bir zemin oluşur ve başkan olursun. Çünkü TFF Başkanlık seçimine girip bir kere kaybeden hiç kimse bir daha başkan olamadı dedi. (Bu doğru bir istatistik)
Ben de; Başkanım, eğer TFF Başkanını siz atıyorsanız zaten konuşacak bir şey yok. Zaten seçim yapmaya da gerek yok. Benim adaylığımdan kimsenin ürkmesine de gerek yok. Ama bu mantıkla Türk Futboluna bir fayda sağlanmaz. Fenerbahçe’yi koruyacağız diyerek (ki benim bir kastım da yok) Türk futbolunu mahvetmeyin. Kendi kulübünü mahvetmiş birisi dışında başka başkan yapacak kimse kalmadıysa zaten benim söz söylememe de gerek yok dedim ve selamlaşarak telefonu kapattım.
Dediğim gibi sadece kamuoyuna paylaşılabilecek olanlar bunlardı.
Bunun dışında konuşulanlar aramızda kalması gerekir.
O günden bugüne kadar Türk Futbolu ne kazandı ve ne kaybetti? Spor kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. (Geçenlerde çok değerli Spor Akademisyen ve Ekonomistler ile hazırladığımız “Türk Futbolunun Manifestosu” çalışması medyadan görülebilir.
Bugün süper ligdeki 18 takımın 15 tanesi batmakla karşı karşıya. Bununla birlikte 1. Lig ve 2. Lig kulüplerinin % 95 i daha kötü durumda. Süper lig kulüplerinin zararı 50 milyar TL yi geçmiş durumda. Bu zarar her gün artarak devam ediyor. Bu yaşanan zararın tamamı insan odaklıdır. Hiçbir şirket sahibi bu şekilde zarar yaptıran bir yöneticisini tutmaz. Ama en çok zarar yaptıran başkanlar el üstünde tutuluyor. Altyapılar perişan durumda. Kaliteli sporcu yetişmediği gibi, kaliteli hocalar da, kaliteli hakemler de yetişmiyor. Süreçte her yıl çıkan dedikodular da cabası.
Anladığımız şu ki; değişen ve değişecek çok fazla bir şey yok.
Hülasa Türk futbolunda geçmiş bir dönemin bende bıraktığı bir izi anlattım. Çünkü merak eden çok fazla kişi vardı. Bu şekilde ben de konuyu kapatmış oldum.
Yeni seçilen TFF yönetimine ve başkanı Mehmet beye başarılar diliyorum.
YORUMLAR