Akşam olur hüzün başlar gözlerin feri kaçar, bu hüzünle herkes uykuya dalar. Yalnızca ayrılığın ızdırabını yaşayanların uyanık olduğu gece yarılarından sonra hayalen de olsa sessizce dışarı çıkar özlemini çektiği şeyleri bulmak için her diyarın semasını, dağlarını, bağlarını, bahçelerini tereyan eder durur iğneli fıçı olmuş yatağının içinde bir o yana bir bu yana döner kıvranır sıtmaya tutulmuş gibi sessiz, ateş coşturan ahlarla inler duramaz yerinde. Daha önce değerini bilmediği evlatlarına sarılmanın, doyasıya öpüp koklamanın yari ile yaptığı samimi bir hasbihalin özlemiyle yanıp tutuşur, burnunun direği sızlar, bağrı yanar yanar durur.
Nihayet hayaller biter inkisar içinde dert tuzağı yatağına geri döner.
Yine bitkin ümitsiz halde demir kapıların arkasında bulur kendini.
Burada kimse kimsenin ahının ateşini söndüremez, ümit alevleri söndüren tek iksirdir. Verilen öğütlere kimsenin tahammülü yoktur. Bir dokunsan bin ah kopar ümit varsa içimin ateşini yanan ciğerimin alevlerine çare bul der, yoksa sus.
Bela ve dert tuzağı demir kapılar gökyüzüne kafes yapmış insafsız avcılar bakar melül mahsun, mukadder gönlü gamlı gözü yaşlı.
Burada feryatların nidaları sadece gökyüzüne ulaşır. Haberler hep ötelerden gelir.
Bir zaman sonra akıl elden gider hislerve hayaller aleminde gezer içinde sevda ve hasret ateşi yanar ah bir de özlemleri yok mu mazinin.
Her geçen gün sürüklenip giderken ufuklar simsiyah gözler hep nemlidir. Dostlara kavuşma hasret gidermenin arzusu büyüleyici çıldırtan çekiciliği ile onu çağırır gitmek ister artık bu yerden yetti artık bu macera dolu rüya, artık ayrılık olmasın özlemler hasretler sona ersin özgürlük der inler.
Geceler dua dua hep uhrevileşir mazide kalan ne varsa hüzün doldurur yüreklere, bir noktadan sonra sıkar duvarlar üstüne üstüne gelmeye başalar ahların uğultusu duyulur. Demir parmaklıklar, avlunun üstüne kapanmış dikenli teller geçit vermez kalın yüksek geçilmez duvarlar pek amansız.
Tek teselli seccadedeki huzur. Herkes duyar bu dile gelmiş sükutu. Sonra Yüce Yaradana sığınır teslim olur kaderine sekine iner üzerlerine öyle dalar gider ki o uyanılmaz uykunun içinde sizi bile duymaz, hatırlamaz onca yaşadığı sayısız macerayı.
Gerçeklerle yüzleşir muhasebe eder yaşadıklarını nasıl geçecek bu seneler tesbih değil ki çeke çeke bitsin. Koca yıllar en çok yaşayan bilir bu macerayı. Bir noktaya gelir yeter artık son rüyam için gözler dalar uykuya uyansın yarınların aydınlık sabahına.
Medrese-i Yusufiye de insan hasta olur, dertlenir ağlar inler, ızdırap duyar, kederlenir. Burası öğle tılsımlı bir yerdir ki insan acizliğinin farkına varır.
Bazen kaderi duygular sarar insanı, hasret diyarına dalar, kul olduğunu anlar duaya ibadete başlar hayat deryasında gark olur kulaç atar da bir türlü ulaşamaz hayalindeki sahile.
Bazen varlığının sır kapılarının kilidi açılır alemler perde perde sıyrılır maneviyat iklimine.
Ezel lambasının fitilini yakan uhrevi alemlerin cins esintileri ebediyet meclislerini aydınlatmaya başlar. Varlığa şeref bahşeden ruhlardan rüyalarla mesaj alır dolar dolar taşar mest olur, güzellikler denizine yelken açar sırlar aleminde gezer.
Abı hayat ırmağı sonsuzluğa susamış ruhları suya kandırır. Gecenin karanlığında güzelliklerin parlak ışığını görmeye başlar, kapılar sır doludur, bir bir açılmaya başlar, nur yağar üzerlerine gidenler de gelenler de duyar bu huzuru.
Hicranla geçen dakikalar, saatler, günler sadece yaşayan bilir bu medrese-i Yusufiye günlerini
Yeni hayallere dalar zevk almaya başlar yaşamaktan.
Her daim bir hüzün kaplar sesiz ve derin yine hayaller başlar derin derin canlanır hatıralar.
Hayaller hatıralar bir bir yaşananlar bitmez canlanır hisler gözü yaşlı bağrı yaralı duygu yoğunluğu dolar dolar taşar da tüter gönül dumanı bitmez inleyen gönlün sırrı.
Bütün sebepler sükut eder, sığınacak yalnız Yüce Yaradan kalmıştır başka türlü çıkılmaz işin içinden, anlar atık alın yazısı olduğunu “Başını örse vursa başı dağılır ama silinmez o alın yazısı” razı gelir kaderine, sığınır Rabbine dalar tefekküre.
Berzah alemine benzetir yaşadıklarını. Pişmanlığın bir anlamı yoktur berzah aleminde. Yaptıklarının hesabını verme vaktidir. Bir Fatiha, bir dua bekleyenler gibi yarinden, yareninden, dost akrabalarından onlarla itminane ererler.
Mapushane de ise telafisi mümkündür yapılan hataların, Yüce Yaradan bir fırsat daha vermiştir kullarına. Tövbe eder, namazlarını kılarsa affedilir.
İşte bu duygularla Allah’a daha çok yakınlaşır insan, çünkü gidecek tek kapı orası vardır.
Vaadi vardır Yüce Yaradanın
Onlar Rablerine;
“Rabbimiz bize Peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme .
Rableri onlara şu karşılığı verir ;
Ben erkek olsun kadın olsun sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim, sizler birbirinizdensiniz. Mazlumlar, yurtlarından zorla çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler,savaşanlar ve öldürülenler. Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır. (Ali İmran-194/195)
Şüphesiz ki Rableri dönmez vaadinden, bu duygularla daha da yakınlaşır Yüce Yaradana bir sekine iner Medrese-i Yusufiye sakinlerine, içlerine itminan dolar rahatlar.
Dualar eder bu günüm, bu gecem artık son olsun, bir daha buralar mağdur, mazlum yatağı olmasın.
Ey aşk ile kainat binasını uzun ömürlü kılan, lütfun ile ümit gecemizi gündüze çevir, artık bitsin bu hasret çalsın özgürlük sabahının sevinç musikisi.
Hasret ile özlem dolu sineler suya kansın sır perdeleri bir bir aralansın, hasret deryasına açılan kapılar sonsuza dek açılsın yakine eren imanlar dolsun taşsın.
Essin artık seher yeli bozulsun geceleri kaplayan bu tılsımlı büyü.
Ümitlerimiz gül bahçesi çemenzer hale gelsin, artık sevinç çerağı yansın bir daha sönmesin, huzura eren kalpler itminana ersin kara bahtımız aydınlık sabahına uyansın, bir daha sönmesin ocaklar herkes arzuladığı şeyin arzusuna ulaşın çifte bayram olsun gelecek bu bayram.
YORUMLAR