Değerli Hemşehrilerim;
Ulubey’in göçen kısımdan itibaren takip edip Şehit Yüzbaşı Ersin Bacaksız Caddesi’ne düşünce virajı döndüğünüzde yağlı boya tablosu gibi bir manzara tüm heybeti ile sizi karşılayacak ve adeta büyülüyecektir. İsmini unvanından aldığı Bey gibi ihtişamlı bir mahalle; Karakoca…
Bir dönemin tutkunluğu, beraberliği, dillere destan bu gözü kara, koca yürekli insanların mahallesi, Çukur/Çonkara ile sırdaş Kırağanyağmur ile kardeş Yolbaşına yoldaş, diğer mahalleler ile arkadaş olmuştur. Çamlığa vardığınızda bir hüzün sarmalı oluşur içinizde ve yutkunursunuz. Çünkü o cıvıl cıvıl Çamlık’ta göçe yenik düşmüş ve hasret dumanları efkarlı bir babanın iç çekerek içtiği sigara dumanı gibi çıkmaktadır bacalardan…
Kendinizi mezarlığa doğru salıp Derviş Salih’e vardığınızda orda sessiz sedasız yatan eş, dost ve akrabalara bir Fatiha okursunuz.
Yolun sağı Eminco Sokağı iken sol tarafı ise Düzkırağan’a çıkar. Biraz ilerde Ömer Şimşek ağabey’im kahvehanesinde çayını yeni demlemiş ve sizi beklemektedir akşamüstü sohbetlerine. Bir bardak çay içmeden gidemezsiniz. Sanki Ege’de bir sayfiye yeri görüntüsü verir burası rahmetli Sait Hoca’mın gene rahmetli Arif, Ahmet, Şükrü Bacaksız ve Cafer Bacaksız Ağabeylerimin evleri ile…
Öyle paldır küldür giremezsiniz Karakoca’ya. Mezarlığı inince öyle sanırsınız ama öyle değildir çünkü Gıymoların diki sizi karşılar ve bir “Hoş geldin” der, kendini gösterir Karakoca. Karışman Puarına inip bir soğuk su içtikten sonra Çamlıbel’e bir şöyle bir selam verirsiniz. Belki bir Köroğlu diyarı değil ama burada ekmeği yenilir güzel insanlar bulursunuz. Tor Tepesinde bir türkü tutturursanız söyleye söyleğe Menteşdamına iner Sarpdere Köprüsünde tarihi yaşarsınız. Soluklanıp camii yanına düştüğünüzde Çamlıktaki hüzün burada da saracaktır heryanınızı. Şöyle bir geçmişe gidip Rahmetli Hekimo Temel Ağabey’in, Haco Temel ve Hamdi Ağabeylerin dükkanları ile Engin Öz Ağabey’in ve yine Haco Temel Ağabey’in kıraathaneleri gözünüzün önüne gelecek Pala Mahmut Amca’nın Berber koltuğunuda hatırlayacaksınız.
Hey gidi günler hey… Ya okulumuz, önünde koşturduğumuz o günler, Müstahdem Sezai Ağabey’in elinde zili çalışı gözünüzde canlanacaktır. Mümkünse Bayramlara getirin Karakoca’yı artık. Çünkü Mehmet Genç Hocam güzel bir et kavuruyor olacaktır o esnada. Şimdilerde okul Muhtar Yılmaz Aksoy öncülüğünde Karakocalılar Derneği’nin Merkez ve İstanbul şubelerinin el ele vermesi, Karakocalının da desteği ile güzel bir kültür evi ve sosyal tesis haline gelmiş. Camii’nin yanından yürüye yürüğe ver elini Karaçayır’a. Sola doğru indiğinizde Gaçoların oradan Dasra Sokağını izleyebiliriniz. Her iki sokakta kimin kapısına varsanız muhakkak ateşte kaynayan bir demlik çay ve yürekte kaynayan koyu bir sohbet bulabilirsiniz. Karaçayır’ı geçince Esmelerden Alicano lara şöyle uzanıp Binbaşı Dağı’nın oksijenine teneffüs ederken İsmail Emimlerde bir bardak ayran içebilirsiniz. Dumano Sokağında ayağınıza Elmalık Dağı’nın mutlaka kırmızı çakılı değmeli. Yoksa Karakoca’da olmanızın bir anlamı olmayacaktır. Bu kırmızı çakıl bir mühür misali size Karakocalı hüviyeti kazandıracaktır.
Gene okulu Yolbaşı istikametini geçince ikiye ayrılacaktır. Okul yanı Karakoca’nın bir dağıtım noktasıdır çünkü bu yollar sizi Ulubey’in birçok mahallesine ulaştıracaktır. Bu yüzden Ulubey kök ise Karakoca gövdedir. Bu gövdeden diğer dallara ulaşılabilir. Kırağanyağmur istikametine giderken Baloğlanların Ahmet Amca’dan Eminlerin Hüseyin Emimlere kadar hangi eve selam verseniz sizleri Hamzalılar karşılayacaktır.
Elleranası mevkii dediğimiz benim de doğup büyüdüğüm bu topraklarda Hüseyin Çavuşlardan tutunda Rahmetli Arslan Dayım’a ta Kırağanyağmur sınırına kadar Çerkezler, Hıdıroğulları, Arpaköylüler hepsi Ulubey Kırağı’nın çocuklarıdır. Sizde ekmeklerini ve aşlarını paylaşmaya hazırdır bu insanlar. Ah Karakoca.. Çocukluğumun Karakoca’sı.. Sevgili Karakoca !!! Bir şiir tadındaki bu gezintiden sonra birkaç düşecektir dilinize;
KARAKOCA
Karakoca’yı gördüm uzaktan
Bir mızrap vurdum gönlümdeki saza
Mezarlıktan inerken hüzün sardı her yanımı
Selam durdum Şehit Yüzbaşım Ersin Bacaksız’a
Çamlıktan esti hasretin yeli
Beni Eminco sokağına attı
Düzkıran’da çaldığım dost mayası
Hasano’nda kaymak tuttu.
Gıymoların dikini çıktımda
Derman kalmadı dizlerimde
Çamlıbel’e vardım oturdum
Güller açtı yüzümde
Tortepesinde yanık türkü söylerim
Efkarı Menteş damını yakar
Sarpdere’ye gelince dur da bir bak
Altından su değil tarih akar
Garışman puarından su içtim
Buz gibiydi Cami yanına düştüm
Mehmet Hoca kavurmuş eti
Yedim doydum da kendimden geçtim
Gaçolardan baktım Dasra Sokağına
Aşağıdan dörtnala atlar gelir
Karaçayır’da yaktım gönül ateşini
Hamzalı’dan muhabbete yiğitler gelir
Elmalık Dağı’nın kırmızı çakılı
Dumanoların sokağında serili
Binbaşı yerinde yarim var
Belinde fişek, omzu mavzerli
Karakoca dedikleri bir Ulu beydir
Gurbet elde hasretle üfleyen ney’dir
Derviş Salih’i sarmışta bağrına
Hicran’a şavk’ı düşmüş aydır
Bülent der ki Elleransı meskenim
Gurbet elde bir garip askerim
Ulubeykıranın da açsa bir kırmızıgül
Edirne’den bülbül olur öterim
SAYGILARIMLA…
YORUMLAR