GURBETTEN SILAYA "GEÇMİŞ BİR BAYRAM YAZISI"
Reklam
Bülent Aksoy

Bülent Aksoy

Gurbetten Sılaya

GURBETTEN SILAYA "GEÇMİŞ BİR BAYRAM YAZISI"

27 Mayıs 2021 - 22:58



Değerli Hemşehrilerim;
      İlkokulu 3 derslikli, tek katlı, enlemesine uzun, etekleri siyah, üst kısımları sarı boyalı bir okul olan Karakoca Mahallesi İlkokulunda okudum. Okul Müdürümü Kazım Gülerdi. Benim öğretmenim rahmetli Şükrü Bacaksız, diğer öğretmenlerimiz ise beni en az öğretmenim kadar çok seven gönlü de yüzü kadar güzel öğretmenimiz Emine Güler, Şenel Güler ve Halit Yılmaz, hocalarıma yardımcı Müstahdem Sezai Kaçak Ağabeyim ile sıcak bir okuldu. Kazım Güler hocam tayin görünce yerine Salim Şimşek hocam atanmış ve müdür olmuştu. Fatma Baki hocamın kimin yerine geldiğini hatırlayamadım ama her sınıf için bir öğretmen vardı. 
      Hali ile bizim için en güzel anılar okul yıllarımızda kutladığımız bayramlardı. Bayramı bayram eylerdik. 30 Ağustos Zafer Bayramı hariç ( o bayramı askerler kutluyordu.) bütün milli bayramlardaki tören heyecanı müthişti. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı şiirler, söyleyişiler ile kutlanırken, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramı doyasıya, yaşayarak, bizzat içinde çocukluğumuzu tadını çıkara çıkara kutladığımız bir bayram iken, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma  Gençlik ve Spor Bayramında bizden büyük ağabeylerimizi izlemeye gitmenin verdiği heyecan bile bir bayramdı.
      Andımızın henüz kaldırılmadığı, okumak için yarışa girdiğimiz yıllar… Genelde ben okurdum. İlkokul 2’de İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını ezbere okuyorum diye de popülerdim okulda. Genelde şiirler benimdi bayramlarda. “Yaşıyor” diye bir şiiri okumuştum:

Kimse göz koyamaz Türk vatanına,
Bu vatanda İslamiyet yaşıyor.
Yan bakının okurum canına,
Bir özgürlük Cumhuriyet yaşıyor.

      Dediğimde bütün Karakocalılar ayakta alkışlıyor; Rahmetli Kazım hocam gözyaşlarını siliyordu. Varın küçük bir çocuğun bu yaşananlar karşısındaki duygularını siz düşünün. Salim hocam olsun, diğer öğretmenlerimiz olsun son derece sosyal ve aktiflerdi. 23 Nisan Ulusal Egemenli ve Çocuk Bayramı için müsamere ve gösterilerin hazırlıkları aylar öncesinden başlar, bunlar lanettaym  ya da baştan savma değil son derece ciddi bir şekilde çalışılır, bayrama özel şiirler, halk oyunları,  monolog , piyes , tiyatral gösteri , türküler , şarkılar seçiler hazırlanır ve uygulanırdı. Okulun en pasif, en asosyal öğrencisi bile bu organizasyona dahil edilir, sosyalleşmesi sağlanırdı. Piyes ve  monologlarda oynayanlar bir Cüneyt Arkın, Fatma Girik edasındayken, türkü, şarkı söyleyenler Yıldıray Çınar, İbrahim Tatlıses pozlarındaydılar. 
      Hayatımda ilk papyonu bu bayramlarda taktım. Günlerce önceden kostümler hazırlanır; öğretmenlerimiz bunları bulmak için çabalardı. Bir halk oyunu gösterisine erkekler için kostüm bulamadık. Burada hemen pratik zeka devreye giriyor, adı üstünde” halk oyunu” papyon- gömlek pantolonun üzerine peştemalı üçgen bağlayıp o folklorik havayı veriyorduk. Şükrü Öğretmenimi rahmetle anıyorum. Türkülerin bir kısmı da bana kalıyor sahneye Nuri Sesigüzel havası ile geliyor, “Ordulu Küçük Bülent” olarak iniyordum. Havalar bin beş yüz, neden olmasın ki? Arkamda Durmuş Yılmazer bağlama çalıyor; hey yavrum hey! Başlıyorum:

Zeynep’e yaptırdım altından tarak,
Tara zülüflerini bir yana bırak,
İstedim size gelecem yollar çok ırak.
Zeynep’im Zeynep’im anlı Zeynep’im,
Üç köyün içinde şanlı Zeynep’imi söylemeye…

      Bayramdan önceki gece sabah olmuyordu heyecandan. Uyuyamıyorduk. Elbiseler, kostümler başucumuzda yatıyorduk. Bu kadar özenli ve özverili çalışmanın karşılığını da mahalle haklı veriyordu. Herkes bu törenleri izlemeye geliyor, oturmaya kalkmaya yer bulunamıyordu. Yaşlılar dahil, sonuna kadar izleniyor avuçları patlayana kadar alkışlanıyordu. Diyorum ya bayramları bayram eyliyorduk. Tören sonu ilgi, tebrikler bir star havası oluşturuyordu herkes de. Sonrada doğru Hekimo Temel Ağabeyin bakkalına kaymaklı gofret yemeye. O gofretlerin kaymağı da bayramlar gibi çekildi, eridi hayatlarımızdan.
      Değerli Dostlar; Eminleri İiisin Emimim gibi bir adam tanıdım ben. Saf, tertemiz adeta Kadir Savun’un Karakoca Şubesi gibi bir büyüğümüz Cuma günü okul kapanışında biz İstiklal Marşı okurken İiisin Emim ve ekibi Camiyi temizlemeye gelirdi.  Cami okulun hemen bitişiği marş tam okunmaya başlarken İiisin Emim ve arkadaşları temizliği bırakır, dışarı çıkar, ceketlerini düğmeler başlarındaki kasketi göğüs hizasında tutar ve bize eşlik ederlerdi. Şu milli duygulara bakar mısınız? Bazen acaba diyorum rahmetliler giderken bu duyguları da mı götürdüler?  
      Bilmiyorum bu törenler hala yapılıyor mu okullarda ama , soğuk bir şekilde çelenk koyma merasimi yapılıyor.  O da benim ne işim var burada muhabbeti ile zoraki olarak. Salgın muhabbetine o da yok iki yıldır.  Bu bayramlar bize sadece bir bayram olmaktan öte sosyal bir olgu, bir kendini geliştirme, aidiyet duygusu veriyordu. Bu aidiyet bir topluma, bir işe, bir oluşuma da aidiyet idi. Şimdi bu duygu tamamen cep telefonu ve tablette sosyal medya ya ait olma duygusudur. Bir ağabeyimiz soruyor; neden bu kadar geçmişi özlüyoruz? Çünkü her şeyimizi kaybettik. Gofretin arasındaki kaymaktan tutunda, milli duygularımıza kadar, tat alma duyularımızdan, zamana kadar her şeyi kaybettik. Bunu neye bağlarsanız bağlayın isterseniz teknolojik gelişmelere ister kapitalist düzene bunu size bırakıyorum.
      Bu vesile ile geçmiş milli ve dini bayramlarımızı kutluyorum…
SAYGILARIMLA…



      

Bu yazı 634 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum