Karakoca nın Ulubey Kıran ı mevkinde iki odalı,küçük,eski mimari bir evde dünyaya geldim.Altı ahırdı evimizin.
Babam yurtdışında olduğundan,büyükdedem,anam rahmetli kardeşim yaşardık. Oturma odamız mutfakdı.
Babam yurtdışında olsada fukaralığı kapıdan kov,bacadan giriyordu okadar arsızdı.
Mutfakta eski usul bir terek, betondan derme çatma bir musluk ayağı ki;burası aynı zamanda banyo yeriydi bizim için,kuzine soba ve tereğin tam karşısında ahşap bir set divan vardı boydan boya.Divanın üstüne anam basma bir örtü diksede sünger olmadığı için uzandığında kaburgaların birbirine selam verdikten sonra sarmaş dolaş kucaklaşıyordu. Hep beraber ayak ayağa burda yatıyorduk.Hey gidi günler hey.
Diğer odada ise misafir için demir bir divan,anamın düğün çeyizi uyduruk bir vitrin ve dört adet koltuk desenli sandalye vardı.Anam bir vitrin,dört adet sandalyeye gelin olmuş dede kapısına,koltuk alamamışlar,
çeyiz görmeye gelenler koltuk yokmu diye sorunca rahmetli babaannem koltuk yok ama koltuk deseninden sandalye aldık dermiş,sözün espirisi de ordan anlicanız.Bizim belli bir döneme,lise yıllarıma kadar koltuğumuz olmadı ama çekyat vardı.
Elbette komşularımızın koltukları vardı ki bunlar genelde İstanbul da ikamet eden ailelerdi.Ceyhan yengemlerin yeşil kadife kumaştan güzel ve şık bir koltuk takımları vardı ara ara gider gömülürdük.Bu koltuklar misafir koltuğu olup misafiri ağırlamak ve uğurlamak maksatlı kullanılan koltuklardı. Sabitlerdi pek yerlerinden oynatılmazdı.
Altı yaşındaydım büyük dedem anamdan abasını istedi,çocuğu hazırla bir cami yanına geçelim dedi.Abasını sırtına geçirip düştük yola.Cami yanında okula girdik küçük bir odada sandalye de rahmetli Şükrü ve Halit hocalarımla Fatma hocam ve müstahdem Sezai abi oturuyorlardı, karşılarında da masa başında rahmetli Kazım hocam bir koltuk da oturuyordu.Beni okula kaydettirmişti dedem.Kazım hocam müdür olduğu için koltukta oturuyordu.Aynı koltuğu bir süre sonra dedemle dönemin belediye Başkanı Mehmet Çelenk hocamı ziyarete gittiğimizdede görmüştüm.Kaymakam Cemal Yıldızer de oradaydı.Mehmet hocam Kaymakamın karşısında oturuyordu koltuk boştu.Bu koltuğun Kazım hocamın koltuğundan tek farkı oturanın seçilmiş olması idi.Kazım hocam atanmıştı.Bu koltuklar sabit değil di sağa sola heryöne dönebiliyordu.Çeşitli isimleri vardı,makam,büro,sekreter,müdür koltuğu gibi.Özellikle seçilmişlerde oturan kalkmak istemiyordu.
Kişilere itibar kazandırıyordu misafir koltuğu gibi ağırlayıp uğurlamıyor bir oturan bir daha kalkamıyor,oturanın kıçı koltuğa şekil veriyordu.Öyleki kahvehanelerde birçok işyerinde bile bir köşe de muhakkak bu koltuklardan bulunuyordu.Çünkü kişiye kendini önemli hissettiriyordu.
Doksanlı yıllardı lisedeyim meclisin bütün koltukları değiştirilmiş ceylan derisi koltuklar alınmıştı da yeryerinden oynamıştı varın ne değerli ve önemli bişey olduğunu siz düşünün.Oturan kalkmak bilmiyor du.Benim çocukluğum dan neredeyse bugüne,koltuklarından kalkamamış kopamamış Meslek odaları başkanları,Sendika ağaları,Siyasetçiler var hala.Mesela Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu,, Tobb başkanı,Zirraat odaları Birliği Genel başkanı,Türk iş başkanı gibi,siyasetçilere girersem zaten çıkamayız işin içinden hangisini sayalım.Hep aynı yüzler aynı isimler.Genel böyle de yerel farklımı oralarda aynı,bazı istisnaları bir kenara koyuyorum.Aday çıkmamış, rakibi yok buna dicek bişey yok.
O koltuklarla nasıl bir hemhal olunuyor duygusal bir bağ kuruluyorsa artık evlatdan geçiliyor koltuktan geçilmiyor.Seçim zamanı öyle ayak oyunları dönüyorki en sıradan seçimde bile vallahi Şeytana kurs verilip yıldızlı diploma ile mezun edilir.
Benim bu tarz koltukla tanışmam elbette bir atanmış olarak muhtelif makamlarda oldu.Makamın büyüklüğüne küçüklüğüne göre oturduğumuz koltuğun kaliteside değişiyordu.Bizim alışma gibi bir şansımız yoktu heriki yılda bir ordan oraya görevlendirildiğimiz için.Yanlız çok ilginçtir benim bıranşım ve görevim gereği bu koltukların onarımı ve miadı dolanların, eskiyenlerinde kaydını silip tedavülden kaldırma yetkisi de bizde idi.Allahın işi işte. Koltuklar bizim elimizde oyuncak gibiydi bizim elimizden geçiyordu.
Ülkemizde endeğerli şeyin altın,para olduğunu zannedenler yanılıyor bizde koltuk kadar değerli hiçbir şey yoktur,bizdeki koltuk sevdasına Leyla ile Mecnun yaşasa kahreder biz neden böyle sevdalanamadık diye,Ferhat ın dağı delmesi dönen dolapların yanında gereksiz basit bir olay olarak kalırda kahrindan kırk gün kırk gece hüngür hüngür ağlar Ferhat.
Şunu unutmayın itibarını koltuklarından alanlar kaybetmekten korkanlar asla kazanamazlar.Koltuk sevdası olmayanlar kaybederkende kazanır.Şöyle bir gelmiş geçmişi yoklayın hatta daha dünü yoklayın büyük ihtimalle bana hak vereceksiniz.Bu bir siyasi yazı değildir demicem çünkü desek de demesek de muhakkak o tarafdan bu taraftan birileri bir yere mal edecek de gerçekten böyle demeyecek.
Tüm Ulubeyli hemşerilerimin mübarek ramazan bayramını kutluyorum.SAYGILARIMLA
YORUMLAR