YSK kararı Demokrasi için tarihi bir fırsat olabilir mi?
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) "İstanbul Seçimlerinin Yenilenmesi" yönünde 06.05.2019 tarihinde verdiği kararın yasallığını tartışmanın bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Kararın, siyasal iktidar ve müttefik unsurlar tarafından şekillendirildiği gayet açıktır.
Söz konusu kararla Türkiye’nin, yeni siyasal, ekonomik ve toplumsal krizlere mahkûm edildiği ortadadır. Seçimin, “beka sorunu” zemininde dış müdahaleye de açık iç çatışmaya dönüştürecek bir zemin oluşturması kuvvetle muhtemeldir. Gidişatın bu istikamete doğru evirilmesinden ciddi kaygı duyuyorum.
Bazı kesimlerin YSK kararını, “demokrasiye ve hukuka yapılmış bir darbe” olarak tanımlamalarını yanlış buluyorum. Çünkü demokrasi ve hukuk gerçek anlamıyla ülkemizde hiç olmadı. Olsa olsa demokrasinin bir kırıntısı olarak elimizde kalan seçim sandığına yapılmış bir darbe olarak değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Hukuksuzluğun, keyfiliğin, zorbalığın sınır tanımadığı bir ortamda, iktidar tarafından pervasızca alenen yapılan bir tecavüz ve bir HAK gaspıdır..!
Elbette hak gaspı, yalnız İstanbul için değil, Diyarbakır başta olmak üzere, Doğu ve Güneydoğu'nun birçok seçim bölgesinde söz konusudur. Bu durum, başkalarına/bizden olmayanlara yapılan haksızlığa karşı sessiz kaldıkça veya “oh olsun” dedikçe, daha kötüsünün bizim başımıza geleceğinin ibretlik bir örneğidir. Bütün bunlar hukuk, yasa tanımamazlığın bir sonucudur.
Gerçekten de yaşadığımı ortam GEORGE ORWELL'ın şu ifadeleriyle birebir örtüşmektedir:
"Hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa yoktu ! "
Esas itibariyle yasa tanımamazlık güç odakları için hep süregelmiştir. Demokrasi sınavında kaybeden hep bizler, halkımız olmuştur. Geçmişte yaşanan parti kapatma davaları, 2007’deki “367” rezaleti, 7 Haziran seçimleri, OHAL ve KHK uygulamaları gibi birçok uygulama birer utanç madalyası olarak demokrasimizin boynunda asılı durmaktadır.
YSK’nın İstanbul seçimlerinin yenilenmesiyle ilgili aldığı karara sert tepki veren Eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, demokrasi yolunda kat’edilen mesafeyi de “arpa boyu yol alamamışız” sözleriyle ifade etmiştir.
Sayın Gül’ün ifadesinden de kararın bir darbe niteliğini taşıdığını söylemek mümkündür. Çünkü 367 ile TBMM'nin iradesine, YSK kararı ile de millet iradesine açıkça darbe yapılmıştır. İkinci darbe, sonuçları itibariyle birincisinden daha vahim ve daha da öldürücüdür. Son darbe ile soluk aldığımız demokrasi (sandık) penceresi kapatılmış, adeta gaz odalarında boğulmaya mahkûm bırakıldık.
Tam da şu noktada bir uyanış, bir diriliş, bir duruş geliştirilebilir, diye düşünüyorum. Türkü, Kürdü, Sunni’si, Alevi’si, Müslümanı, Gayr-i Müslim’i, inananı, inanmayanı ile birlikte ‘demokrasi ve hukuk’ ortak paydasında aynı safta, birlikte mücadele etmenin en önemli fırsatını yakalamış durumdayız.
YSK kararına tepkiler her kesimde dillendirilmekte ve giderek de büyüyeceğinden şüphem yoktur. İktidar ve bileşenlerinin demokrasi, hukuk, adalet, millet iradesi, ahlak, İslam, vicdan gibi iddialarının altına gizlenmiş çağdışı hedefleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bir süredir demokrasi ve milli irade hamasetinden sandık hamasetine kilitlenen İktidarın, bu darbe ile anti demokratik yüzü herkes tarafından tanınır, bilinir hale gelmiştir. Yani, Takke düşmüş, kel görünmüştür.!
İşte tarihi fırsat olarak değerlendirdiğim tam da budur. Cumhuriyeti demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile taçlandırabilme fırsatı doğmuştur. Önemli olan tepkilerin doğru anlaşılıp demokrasi istikametine yönlendirmeyi başarmaktır. Bu sorumluluk da aydınlara, yazarlara ve siyasetçilere düşmektedir.
Demokrasi mücadelemizi İstanbul seçimlerini kazanmakla sınırlandırmayıp daha ötesine taşıyarak, demokrasi ve hukuk devletini inşa edecek yeni bir siyasetin yolunu da açabiliriz.!
YORUMLAR