Kabul edelim ki Türkiye'de hiçbir dönemde temiz siyasetten söz edilemez, mutlaka bir veya bir kaç yönüyle hep kirlenmiştir. Bu kirlenmede vesayetin, müdahale ve darbelerin olduğu kadar, sermaye-siyaset ilişkisinin de payı büyüktür.
Ayrıca bireysel olarak güç ve imkân zehirlenmesi yaşamış, sahip olduğu devlet imkânlarıyla başı dönmüş, çeşitli yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerine bulaşmış çok sayıda politikacı ve yakınları da hep olmuştur.
Ancak hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar, kurumsal olarak tamamıyla kirlenmiş, pis kokusu ülkenin sınırlarını aşmış siyasetten ve iliklerine kadar bulaşmış siyasetçilerden söz edilemez.!
Devlet imkânları yandaşlara dağıtılmakta, gizleme ihtiyacı dahi duymadan aleni bir biçimde ganimet ve ulufe olarak paylaşılmaktadır. Ne yazık ki bu kirli ilişki ağı, yalnız iktidar ile sınırlı değil, muhalefeti de bir şekilde içine alan geniş bir alana yayılmıştır.
Daha vahim olanı; bu kirlenmeden demokrasi, hukuk, adalet, eşitlik, ahlak, hak ve özgürlükler, aile, akrabalık, kardeşlik, dostluk, Müslümanlık, dindarlık gibi toplumun değer yargılarının tümü olumsuz olarak etkilenmektedir.! İtiraf etmek gerekirse; ilkesiz, erdemsiz, düzenbaz, dinbaz bir toplumsallık oluştu. Toplumu birleştiren, uzlaştıran, barış içinde yaşamasını sağlayan hiçbir değerden artık söz edilemez.!
Kuşkusuz siyasetin kirlenmiş olmasında ant-i demokratik yapının rolü büyüktür. Şeffaf ve denetlenebilir olmayan siyaset ve yönetimlerin yolsuzluk üretmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Katı ideolojik, devletçi veya lider sultasına dayanan siyasetin ilişki ağını bilmek, kimlerle iş tuttuklarını öğrenmek en azından bizim gibileri için mümkün değildir. Özellikle iktidar partilerinin söz konusu ilişkilerden dolayı zaman içerisinde iktidarda kalmaya mahkum bırakıldıkları için kaos ve krizlerle ancak kendilerini kurtarabilecekleri noktasına getirildikleri bir çok ülkede şahit olunmaktadır.
Söz konusu tespitler, Türkiye’nin bugünkü siyasi ve yönetim tablosunu açıklamaya yeterlidir. Siyasal sistemin tıkanması, hukukun rafa kaldırılması, mafyavari tehditlerin ve keyfi uygulamaların meşruiyet kazanması, israf, yolsuzluk, soygun ve vurgunların aleni yapılması, ulusal ve uluslararası karanlık bağlantıların kurulması gibi içinden çıkılmaz karmaşık bir kaos ile karşı karşıyayız.!
---
Toplumların, ülkelerin geleceğini belirleyen siyaset olduğuna göre, bizim de çözümü siyasette aramaktan başka meşru hiçbir yol ve yöntemimiz yoktur. Hamasi nutuklar, siyaset dışı arayışlar mevcudu daha kötüye götürmek ve daha çok kirletmekten başka bir işe yaramayacaktır.!
Öyleyse öncelikle etnik, dini ve ulusalcı/milli hamaset ile kirletilmiş ve kilitlenmiş SİYASETİ; dinbazlık ve cehaletin, İlkellik ve geri kalmışlığın, ırkçılık ve devletçiliğin ilke-ideoloji-dava-din edindiği siyasetin ve siyaset cambazlarının tasallutundan kurtarmak zorundayız.
Bunun yerine, aklın, bilimin, bilginin, erdemin, hikmetin, gerçeğin ve geleceğin tartışıldığı, çözüm odaklı bir siyaseti inşa etmeliyiz..!
Böyle bir siyaset; akletmeyi, erdemli, bilgili ve öngörü sahibi, toplum/cemiyet adamı, onuruna düşkün kişilik ve karakter sahibi, yeniliğe-yenilenmeye açık olmayı zorunlu kılar. Durağan, sabit, bağnaz ve değişmez saplantıları olan, başkasına biat ile ancak yol bulan, bağımlı ve yeminli siyasetçilerin yönetiminde hiç bir yönetim ve toplum, gelişme ve ilerleme kaydetmemiştir, edemez de..! Dünya, özellikle coğrafyamız bu örneklerle doludur…!
Buna göre, Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet Sistemi ile inşa edilen otoriter ve jakoben yönetim, cari olan siyaset tarzı ve mevcut siyasi aktörlerle Türkiye'nin artık güvenli ve sürdürülebilir bir istikrara kavuşması mümkün görünmemektedir. Bu hamasi ve güvenden yoksun politikalara devam edilmesi durumunda, sadece ekonomik çöküş değil, “dış müdahale dâhil”, içerde ve dışarda ülkenin bütünlüğüne, hatta bekasına yönelik çok ciddi sorunlar yaşayacağımız ve ağır bedeller ödeyeceğimiz kuvvetle muhtemeldir.
--
Ülkemizin bu kaos ve karanlıktan çıkması için yeni bir yönetim sistemine, yeni bir siyaset anlayışına ve bunları gerçekleştirmek için de yeni bir partiye/partilere ihtiyacı vardır.
Ne yazık ki iktidar ve bileşenleri arasında veya AK Parti içinde ciddi kırılmalar ve dağılmalar yaşanmadıkça, genel seçimlere kadar bir iktidar değişimi söz konusu olmayacaktır.
Bu nedenledir ki, iktidar değişimi söz konusu olduğunda ilk akla gelenler; eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’dur.
Sayın Davutoğlu’nun parti içi mücadeleyi seçmesi, sistemi ve yönetimi eleştirmesi önemlidir. Parti içinde karşılık bulduğu da, başlayan tartışmalardan anlaşılmaktadır. AK Parti içinde bir değişim arzusunun olduğunu da biliyoruz. Bu arzunun alenileşmesinde Sayın Davutoğlu’nun büyük etkisinin olacağını düşünüyorum.
Sayın Abdullah Gül’e gelince; AK Parti veya yeni bir partinin Genel Başkanı olarak aktif siyasete geri dönmesini doğru bulmuyorum. Ancak siyasetin dışında kalmasını da genel siyaset açısından çok önemli bir kayıp görüyorum. Sayın Gül’ün Türkiye, Bölge ve dünya siyasetine, demokratik ve makul siyasete katacağı çok şey olduğuna inanıyorum. Böyle bir imkânın oluşması durumunda kendisinden, bilgi ve deneyimlerinden mutlaka yararlanılması gerekir.
Bugün; karizmatik bir liderlik veya kurtarıcı bir kahramanlık zamanı değildir. Deneyimli, birikimli, öngörülü ehil şahsiyetler yanında, heyecan, enerji ve çağın bilgisiyle donanmış müteharrik bizzat/aksiyoner ve erdemli gençlerin oluşturacağı dinamik bir siyasete ihtiyaç vardır.
Bütün kesimleri makuliyet ve hukuk çizgisinde birleştirmeyi amaç edinen demokratik bir siyasete mecbur ve mahkûm olduğumuza inanıyorum. Türkiye'ye lider olmak veya karizmatik bir başkan olmak için değil, ortak akıl ve ortak kararlarla Türkiye'yi ıslah ve imar etmek için yola çıkacak öncülere, liderlere, liyakat ve ehliyet sahibi ekibe başkanlık yapacak bir akla ihtiyaç vardır.
"Ferman padişahındır" veya "ulu'l emre itaat vaciptir" anlayışının sonucu olarak ortaya çıkan kibir, vazgeçilmezlik, göklerden gelen kararla seçilmişlik gibi vehm ve zann girdabına dalmayan, ortak akıl, ortak karar ile hareket edecek, müzakere, diyalog ve uzlaşmaya açık bir liderlik ancak çözüm olabilir.!
İhtirasın, kibrin, narsizmin rüzgarına kapılıp fırtınalara yol açan, karizma yapıp ülkelerini felakete sürükleyen çok sayıda karizmatik lider biliyoruz. Yeni siyasette narsist, mütekebbir, öngörülmez karizmatik lider tipolojisine fırsat verilmemelidir.!
Yeni bir lider adayında arayacağımız özelliklerin başında; sempatik, sıcak, mütebessim, sınırlarını ve işini çok iyi bilen, kendisine özgüveni kadar çalışma arkadaşlarına da güven veren, sorumluluğu ve yetkiyi paylaşmasını bilen, içerde ve dışarda tanınırlığı ve güvenirliliği üst seviyede olan, kibirden ve şımarıklıktan uzak, edep, adap ve nezaket sahibi “Beyaz Atlı Prens” misali etrafa olumlu enerji yayan bir kişiliğe sahibi olması gelmektedir..!
--
Birden fazla partinin yeni dönemde yerini almasını demokrasi açısından yararlı ve gerekli görüyorum. Sosyal demokrat-sol ve milliyetçi sağ siyasetteki hareketlilik dikkat çekse de, esas beklenti demokratik toplum merkezli siyasi hareketliliktedir. Toplum, buradan çıkacak bir partiye ve "Beyaz Atlı prens"e odaklanmış durumda..!
Öncelikli politikası ekonomi olsa da, öznesi Hak-Halk ve Hukuk olan bir merkez siyaseti zorunlu hale gelmiştir. Güvenlik, eşitlik ve özgürlük dengesini hukukun güvencesi ile sağlayacak, kimlik siyaseti yapmayacak ancak çoğulculuğun gereği olarak kimlikleri farklılıklarıyla ve haklarıyla kuşatacak, kadın-erkek eşitliğini sağlayacak, çevre ve hayvan haklarını insan hakları duyarlılığında önemseyecek, toplumu devlet veya bir ideoloji için dizayn etmek, resmi ideolojinin kontrolüne almak veya tebliğ ve irşad etmek için değil, hizmet, inşa ve imar için yola çıkacak, içeride ve dışarıda sulhu amaç edinecek Çoğulcu Demokrat bir Parti’ye ihtiyaç olduğu açıktır.
Siyasal partiler, demokrasinin asli aracı unsurlarıdır. Demokrasi de, hak ve özgürlüklerin, çoğulculuğun esas alındığı bir siyasal sistem modelidir. Demokratik sistemi ve hukukun üstünlüğünü amaç edinmeyen bir siyasal parti demokrasinin değil ancak ideolojilerin, kimliklerin veya çıkarın aracı unsuru olur.
Bu nedenle de toplumu; simgeler, semboller, kimlikler ve aidiyetler üzerinden ayrıştırarak, kutuplaştırarak, bölerek, gerektiğinde çatıştırarak iktidar olmayı hedeflerler. Bunlar için dini, milli istismar kadar demokrasi ve hukuk istismarı da meşru ve mubahtır.!
Bunun sonucudur ki Türkiye, derin bir krize ve çöküşe sürüklenmiş durumdadır. İzmihlal yaşamak istemiyorsak, demokrasi ortak paydasında yeni bir siyaset inşa etmeli ve bunun asli unsurları olan yeni partiler kurmalıyız.!
Demokratik merkez siyaseti için 2019 yılı sonları veya 2020 yılının başlarında, şartların olgunlaşması ve toplumsal talebin yoğunlaşması durumunda, donanımlı, bilgi birikimli bir kadronun "Beyaz Atlı Prens" öncülüğünde yeni bir partiyle kamuoyunun karşına çıkması kuvvetle muhtemeldir..!
Gecikmenin telafisi vardır ancak zamanlaması yanlış bir adımın telafisi yoktur!
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR