31 Mart 2019 Yerel seçim sonuçlarının doğru okunması durumunda, siyasette yeni bir döneme girildiğini anlamak hiç de zor değil. Artık yeni bir siyasete, siyaset aklına, üslup ve diline, en önemlisi de yeni bir siyasal yönetime ihtiyaç olduğu çok açıktır. Çünkü toplum, her türlü ayartma, aldatma, dayatma ve baskıya rağmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne dayalı otoriter rejime/tek adam hâkimiyetine, oylarıyla korkusuzca karşı bir duruş sergilemiştir.
Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve ayırımcı siyaset tarzının toplumu ve ülkeyi felaketin eşiğine getirdiği bir seçim sürecinde, siyasetçilerden beklediğimiz sağduyu tarını duyarlı seçmenin oylarında gördük. Devletin “beka sorunu” teziyle tanrılaştırıldığı ve kutsandığı bu süreçte, devletin bütün imkân ve gücünü kullanmasına rağmen, iktidar bloğu amacına ulaşmayı başaramadı. Seçim başarısı muhalefetin adına yazılsa da, asıl başarı; Tanrı ve devlet istismarına aldırmadan korku duvarlarını yıkan inançlı ve bilinçli halkımızındır. “Beka sorunu” yaratarak ve “terör” algısı oluşturarak ittifak ve iktidarlarını sürdürmeye çalışanları deşifre eden ve oylarıyla ‘DUR!’ diyen yine halkımızdır.!
Parti ve adaylardan kimin kazandığı veya kimin kaybettiği ile ilgili değilim ancak iktidarı, uygulamalarını sorgulayarak uyaran seçmen duyarlılığını çok ciddi ve değerli buluyorum. Yeni bir siyaset kapısını aralayan bu gelişmelerden, siyaset arzusu içinde olan herkesin ve özellikle gençlerin iyi ve doğru dersler çıkarmasını ve mesajı doğru okuyup yeni siyasete odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye'nin karizmatik liderlere, hamasi nutuklara, demogog ve cambazlara değil, akl-ı selim ile akleden siyaset adamlarına ve donanımlı genç siyasetçilere ihtiyacı vardır.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, yakın tarihimizde dünyada yaşanan felaketlerin neredeyse tamamı karizmatik, toplum tarafından tekleştirilmiş, kutsanmış, kibirli, doyumsuz liderler marifetiyle gerçekleşmiştir. Bunların çoğu seçimle geldikleri halde, seçimle gönderilmesi imkânsız hale geldiği için ülkeler ve toplumlar nice felaketler ve acılar yaşamıştır ve yaşamaya da devam etmektedirler.!
Benzer felaketlerin ülkemiz için de mümkün olabileceği endişesini hep taşıdık. Ötekileştirici, dışlayıcı, çatışmacı siyasetin sonuçlarından hep kaygı duyduk. Bu felaketler göstermiştir ki, tanrılaştırılmış zorba devletleri, kutsanmış sembolleri, bir avuç seçkini, azınlık ve doyumsuz bir zengin sınıfı, dinden beslenen yobazları, kendini vazgeçilmez ve Allah’ın lütfu sayan kibirli-ruh hastası liderleri yaşatmak için milyonları yoksulluğa, açlığa mahkûm eden ve kutsalları adına ölüme sürükleyen hastalıklı bir zihniyeti sorgulamadıkça insan gibi yaşamaya, yönetilmeye imkân ve ihtimal yoktur.!
Bu nedenle gerek ülkemizde, gerekse coğrafyamızda yaşanan felaketlerin acı dersini aklın ve bilgininin süzgecinden geçirerek yeni bir siyasi yol haritası çizmek zorundayız. Yüzleşmeyi öncelikle kendimizle yapmalıyız. Yeni düşmanlar yaratarak fırsatları heder etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Yapılan yanlışları, tahribatı telafi etmek için yeterli birikim ve öngörüye sahip, yetişmiş, nitelikli çok sayıda insanımızın olduğundan kuşku duyulmamalıdır.
Türk’ü-Kürdü, Müslim-Gayr-i Müslim, Laik-dindar, Alevi-Sünni gibi toplumun bütün kesimleri, çölde suya duyulan hasret gibi sükûnete, huzura, barışa, hukuka hasret…!
Tanrılaştırılmış devlet ve kişilerden, kutsanmış sembol ve simgelerden, hamaset ve asabiyetten bağımsız bir siyaset anlayışını müzakere etmenin tam zamanıdır. Barış iklimi ancak Hukuk-Demokrasi-Hak ve Hürriyetler ve AB kriterlerini merkeze alacak bir değişim ve sağduyu siyaseti ile mümkündür.
Bu bağlamda 31 Mart seçimleri, sonuçları itibariyle iktidar unsurları ve partileri için bir kayıp olsa da, iktidar ve muhalefetiyle Türkiye için büyük bir fırsat olarak düşünülmelidir. Daha önemlisi, ceberut yönetimden, kirli siyasetten, gerilim ve kutuplaşmadan, yolsuzluk ve talandan uzak duran kesimlerin, bu tarihi fırsatı ülkenin ve halkın yararına dönüştürme sorumluluğu doğmuştur. Çünkü mevcut yönetim ve siyasi zihniyetin yaralara merhem olmak şöyle dursun, her gün yeni yaralar açması kaçınılmazdır.
İktidar partisi, ya kuruluş ilkelerine (fabrika ayarlarına) geri dönmeli veya değişimin önünü açmalıdır. Kavgasız, çatışmasız bir değişim tek arzumuzdur. Bu ülke hepimizindir, sorumluluk da hepimizindir.!
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR