Usul Esastan Mukaddemdir.!
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Usul Esastan Mukaddemdir.!

22 Temmuz 2018 - 14:30

 

Mecelle kaidelerinden literatürümüzde en çok kullanılan bir ilkedir “Usul Esastan Mukaddemdir”. Esas itibariyle Hukuk sisteminin evrensel bir ilkesi olarak kabul edilmektedir. Çünkü hiçbir hukuk sisteminde usule uygun verilmeyen bir hükmün geçerliliği yoktur.

Söz konusu ilkenin önemini, hukuk açısından değil, siyaset ve insani ilişkiler bakımından değerlendirmek istedim. Yaygın tanımıyla usul; “yol-yordam” veya “âdab-erkân” bilmektir, “edep/nezaket sahibi” olmaktır. Buna göre usul; ahlaklı bir davranış biçimini ve doğru, barışçıl bir ‘dil’ kullanmayı gerektirir.

Bu durumda, siyasetimizde, iş ve meslek hayatımızda, aile ve akraba ilişkilerimizde, iletişim ve sosyal hayatımızda takip ettiğimiz usul, kullandığımız dil, edindiğimiz adap ve edep ne kadar barışçıl, yakınlaştırıcı ve birleştirici olabilmektedir?

Özellikle son yirmi yılda giderek ayrıştığımız, kutuplaştığımız, kamplaştığımız, adeta düşman unsurlar olarak birbirimizi tanımladığımız gerçeğinden hareketle, takip edilen usulün ve kullanılan dilin etkilerini anlamak mümkündür. Ne yazık ki, bizi değerlerimizden koparan ve ayrıştıran bu anlayış, siyasete hâkim olduğu kadar topluma da hâkim olmuştur. Kanaatime göre bunun nedeni ve esas sorun, siyasetin bu üslupsuzluktan besleniyor olmasıdır.

Neredeyse bütün partiler, toplumsal kesimler, ideolojik guruplar, dini olarak konumlanmış cemaatler, dernekler ve özellikle yazılı ve görüntülü medya tamamen gerilimden, düşmanlıktan beslenmektedir. Bunun sonuçları okullara, hastanelere, camilere, sokaklara gerginlik, kavga ve şiddet olaylarıyla yansımaktadır. Bu durum, Türkiye toplumunu giderek ayrıştırmakta ve toplumsal bölünmeyi hızlandırmaktadır. Yönetenlerin iddialarının aksine, toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden farklılıklarımız veya hak-hukuk- adalet ve hürriyet taleplerimiz değil, çatışmacı siyasetin kendisidir ve siyasette kullanılan dil ve üsluptur. En üstten en alta kadar her seviyede ayrıştırıcı bir dilin, bir üslupsuzluğun hâkim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bugüne kadar hiç olmadığı kadar siyaset üslubunun; kirlendiği, yalanın, aldatmanın normalleştiği, dindarlığın yozlaştığı, dinbazlığın, düzenbazlığın prim yaptığı bir dönem yaşıyoruz. Toplumun; medya, özellikle sosyal medya üzerinden keskin bir dil ile ayrıştığı, edep ve adabın önemsenmediği, nezaketin kaybolduğu sosyal hayatı oluştu. Nefret dili üzerinden nerdeyse herkes taraf olmaya, dini, mezhebi, ideolojik ve siyasi safını belirlemeye mecbur bırakılmaktadır. Bu bile tek başına üslup ve dil açısından toplumdaki kırılmanın boyutlarını göstermesi açısından yeterlidir.

Bizim için asıl olan; hukukun üstünlüğü güvencesinde çoğulcu bir toplumsal barışın tesis edilmesidir. Barışı tesis edecek en esaslı unsurların başında da üslup ve dil gelmektedir. Ötekileştirmek, ayrıştırmak, kutuplaştırmak üzerine geliştirilen siyaset dilinin toplumda ciddi bir karşılığı olsa da, ihtiyacımız olan; ortak değerlerimizi önceleyen edep-adaba uygun bir üslup ve birleştirici bir dil’dir. Geleceğimizi tehdit eden; sorgulayıcı, eleştirel dil veya farklı, çoğulcu toplumsal yapımızdan kaynaklı temel hak ve özgürlük talepleri değil, bu talepleri öteleyen, düşmanlık sayan siyaset anlayışımız ve bunun gereği olarak kullanılan dil ve üsluptur.

“Konfüçyüs'e sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Büyük düşünür şöyle yanıtladı: 'Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

Hepimiz bu coğrafyanın insanlarıyız. Saygı duyulmayan her değer hepimizin ortak kaybıdır. Bunun gibi saygı duyulan her değer de hepimizin ortak kazanımıdır. Bize düşen farklılıklarımızı, çoğulculuğumuzu ve her kesimin kendi değerlerini de kuşatacak ortak bir dil ve ortak paydalar geliştirmeyi başarabilmektir. Bu paydalar, gönüllü ve barışa, adalete dayalı birlikte, güven içinde yaşamımız ve toplumsal bütünlüğümüz için gerekli olduğu kadar, bu yolda takip edeceğimiz üslup ve dilin de çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Abdulbaki Erdoğmuş

Bu yazı 8538 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum