Türkiye, yaklaşık yüz yıldır muasırlaşmanın gereği olan çoğulcu, demokratik bir sisteme geçmeyi başaramadı. Başarmaya yaklaştığı her defasında operasyonel bir müdahale ile engellenmiş ve ulaştığı noktadan çok daha geriye çekilmiştir.
En son örneği 15 Temmuz darbe kaosunda yaşandı. Anti-demokratik çoğunlukçu rejimden çok daha geriye yani “Tek Adam” rejimine evirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) etkisiz ve işlevsiz kılınmış, demokratik ve hukuk ilkelerine bağlı olmasa da yasallığı olan kurumlar tahrip edilmiş, bazıları dağıtılmış ve böylece Türkiye “Tek Adam” yönetimine ve keyfi uygulamalara açık hale getirilmiştir.
AK Parti iktidarında çoğunlukçu yönetimden çoğulcu yönetime, kanun devletinden hukuk devletine geçilmesini beklerken “tekçi” ve “Tek Adam” sistemine geçmek, Türkiye açısından 21. yüzyılın en büyük kâbusu olduğunu düşünüyorum.
En önemlisi de çoğulcu ve özgürlükçü siyaset baskılanmış, demokratik siyaset tamamıyla uygulamadan kaldırılmıştır. Siyasi partilere dahi “Tek Adam” yönetimi hâkim olmuştur. Parti başkanları itaat edilecek, teslimiyetle boyun eğilecek, emrinden sual edilmeyecek, sorgulanmayacak bir otorite oldular.
Ne yazık ki bütün bunlar sandık marifeti ve millet tercihi ile gerçekleştirilmiştir.
Sorun artık CB Erdoğan’ın otoriter kişiliği, sınır tanımaz yetkisi ve partililerin sorgusuz-sualsiz itaat ve biatı değildir. Bunun çok ötesine geçen devlet yönetimi ve siyasal düzen sorunudur.
Mevcut otoriter sistemin değişmemesi durumunda cumhurbaşkanı değişse de “Tek Adam” düzeni artık devam edecektir.
Bu durumda deve kuşu misali başımızı kuma gömerek bu tehlikeyi atlatmamız mümkün değildir.
Tekçilik ile çoğulculuk, keyfilik ile hukuk, ayırımcılık ile eşitlik, biat ile yurttaşlık, savaş ile barış, hamaset ile gerçeklik arasında bir tercihle karşı karşıyayız.
Bir Ortadoğu ülkesi gibi yönetilmek istemiyorsak, parti tercihlerimizin üzerine çıkarak “sistem değişikliği ve çoğulculuk” ortak paydasında ülkemizin yararına yan yana gelmek zorundayız.
Kendi tercihlerimiz ve sandık marifetiyle inşa ettiğimiz “tekçi” ve “Tak Adam” vesayetine dayalı Cumhurbaşkanı Hükümet sistemine yine kendi tercihlerimiz ve sandık marifetiyle son vermeye mecburuz.
Mükemmel bir devlet veya siyasal düzen örneği yoktur. İhtiyacımız olan; kurumları ve yöneticileri hukuk kurallarına göre biçimlendirilmiş, muasır, yaşanır ve güven duyulacak bir devlet, çoğulcu bir siyaset ve demokratik bir sistemdir.
Mevcut sistemin, böyle bir devlet ve siyasetten yoksun olduğunu bildiğimiz halde aksini yapmak zulüm olduğu kadar ülkemizin geleceğini de karanlığa mahkûm etmek olacaktır. Buna da hakkımız yoktur.
Sanıyorum verdiğim şu örnek meramımı ifade etmek için yeterli olacaktır:
-Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.
Muhtar çakmağı alınca -ateşin sahibi olarak- giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.
Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş.
Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.
Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; “Sizde çakmak yok mu?”
Köylüler; “var” demişler,
“Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?”
Köylüler; “yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?”
“Evet, muhtara verdik.”
“Eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
“Siz öyle yapmadınız mı?”
“Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik.
Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.”
-
Biz çakmağı değil, ülkenin yönetimini, hatta kaderimizi ve çocuklarımızın geleceğini bir kişiye teslim ettik. Saray ve saltanat düzenini kendi oylarımızla inşa ettik.
Kutuplaşma ve ayrışma tezgahına düşmeden hep birlikte bu düzeni değiştirmemiz gerekmiyor mu?
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR