Partilerde değişim ve açılıma direnç var
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Partilerde değişim ve açılıma direnç var

07 Eylül 2022 - 11:20


 15 Temmuz darbesiyle inşa edilen Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin, otoriter bir siyaset ve yönetim için yürürlüğe konulduğunu defalarca yazanlardan biri de benim.
Tek Adam Rejimi ile yönetilen Türkiye’nin siyasal düzeninin artık siyaset kurumlarına tamamıyla hâkim olduğu görülmektedir. Mevcut sisteme sadece iktidar partisi ve bileşenleri değil, muhalefet partileri de hızlı bir biçimde uyum sağlamayı başardılar.
Sisteme karşı olduğu iddiasıyla kurulan partilerde ve oluşturulan seçim ittifaklarında da aynı anlayışı görüyoruz. Bu bağlamda demokratik siyaset iddiasının çökmekte olduğunu belirtmeliyim.
“Altılı Masa” olarak çalışmalarını sürdüren Millet İttifakında ortak payda ‘sistem değişikliği’ veya ‘demokrasi’ değildir. Cumhur ittifakına karşı kurulmuş bir iktidar alternatifidir.
Altılı Masa gündeminde bir demokrasi paketinin olmaması da bu tezimi desteklemektedir. Dağılma korkusuyla demokrasi tartışmalarına dahi girememektedirler.
CHP ve İYİ Parti milletvekilleri arasında yaşanan HDP tartışmaları bu korkunun boyutlarını göstermesi bakımından bir örnektir. Demokrasiden, değişim ve açılımdan duyulan korkunun çığlıkları olarak değerlendirilebilir.
İktidara yönelik rüşvet ve yolsuzluk iddialarının yoğun olarak tartışıldığı bu günlerde, seçim sonrası bir koalisyon ihtiyacı durumunda gündeme gelmesi gereken “bakanlık” meselesi, neden CHP’li bir mv tarafından ortaya atıldı?
Bir amaca matuf değilse ne gereği vardı?
İYİ Parti milletvekillerinin de “Altılı Masa” ve ittifak partilerinin gündeminde olmayan bir konuda sert ve radikal çıkış yapmaları ne kadar doğru?
Seçim öncesi, Millet ittifakının gündemine gelmesi söz konusu olmaması gereken HDP ile koalisyon meselesini, milletvekillerin bugünden tartışmaya açmaları kimin yararına?
Tartışmanın HDP üzerinden yapılması, ittifak partilerinin kendi içlerindeki sancıya işaret etmektedir.
Masada ve ittifakın bir parçası olmadığı halde HDP’yi tartışmak öküz altında buzağı aramaktan farksızdır. HDP’nin, Altılı Masada yer almak için nasıl bir çabası olmuştur?
Her nedense CHP ve İYİ Parti, her yükselişe geçtiklerinde kendi içinden radikal ve ideolojik söylemlerle adeta frene basılmakta ve yükselişleri durdurulmaktadır. Bu durumu iktidarın bir müdahalesi olarak görmediğimi belirtmek isterim.
Her iki tarafın açıklamaları da parti içi bir mücadele amacı taşıdığı kuvvetle muhtemeldir. Her iki tarafın da esas olarak kendi Genel Başkanlarının dikkatlerini çekmeye yönelik hamleler olduğunu düşünüyorum. Yani mesajlar, değişim ve açılıma karşı bir tutumu ortaya koymaktadır.
İki tarafın da HDP’ye yaklaşımlarını sorgulamıyorum ancak HDP üzerinden iç hesaplaşmanın yürütülmesi partilerine olduğu kadar muhalefet ittifakına da zarar vermektedir.
 Siyaset ve partilerdeki ideolojik ve politik farklılıkları da yadırgamıyorum. Siyasetteki ideolojik ayrışmalar, toplumsal kutuplaşmaya ve düşmanlığa yol açmadıkça bir tehdit unsuru olarak görülemez.
CHP ve İYİ Partide olduğu gibi benzer ideolojik ve politik tutumu HDP ve Sol partiler de sergilemektedir. Esas itibariyle mevcut partilerin hepsinde benzer durumlar söz konusu olabilmektedir. Bu bağlamda sadece CHP ve İYİ Parti’yi suçlamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum.  
Bu nedenle söz konusu gelişmeleri demokrasi üzerinden değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Millet İttifakında yer almayan ve Altılı Masada temsil edilmeyen HDP’yi ‘Millet İttifakı’ bağlamında devamlı tartışmaya açmanın demokrasiyle veya demokratik siyasetle bir ilgisi yoktur.
Demokrasi ortak paydasında kurulmayan bir masada, HDP’nin Millet ittifakında olmasını zorunlu kılan bir gerekçe de yoktur. HDP, en başından itibaren CHP-İYİ Parti ve Saadet Partisinin oluşturduğu Millet ittifakının bir parçası olmamıştır.
HDP tartışmaları üzerinden Millet ittifakını dağıtmayı planlayanlar olabileceği gibi CHP ve İYİ Partinin genişlemek ve büyümek için ihtiyaç duydukları açılımı önlemek isteyenlerin de olabileceğini ön görmek gerekir.
İki partinin de ideolojik bir kuşatma altında olduğu gerçeği dikkate alındığında milletvekillerinin çıkışının, partilerindeki değişim ve açılım ihtimalini önlemeye yönelik olması kuvvetle muhtemeldir.
Bu durumun “Altılı Masa” bileşenlerini dağılmakla tehdit ettiği de açıktır. Kuşkusuz bu konuda iki partinin yetkili kurullarının ve genel başkanların tutumu belirleyici olacaktır.
Türkiye’nin muasırlaşması, ideolojik kuşatmaların kaldırılmasıyla mümkün olacağını bilmemiz gerekir. İdeolojilerin ve ideolojik partilerin varlığı ve etkinliği bir tehdit değildir ancak makuliyet sınırlarını aştığında partileri ve en önemlisi de ülkeyi sonu belirsiz krizlere ve kaosa sürükleyeceğini de unutmamak gerekir.
Ayrıca tartışmaların odağında HDP’nin olmasını suni bir gerekçe olarak görüyorum. Zira HDP, başka bir ideolojik ittifakın içinde yer almaktadır. “Emek ve Özgürlük İttifakı” adıyla Sol-Sosyalist bileşenleriyle muhtemelen Eylül ayının sonlarına doğru birlikteliklerini açıklayacaklardır.
Ne gariptir ki siyasal gücünü Kürt Sorunu ve Kürtlerden alan HDP’nin, öncülük yaptığı ittifakta bir tane dahi Kürt partisi yoktur. Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) oluşturulan ideolojik ittifakın içinde yer almaktadır.
Bütün bunlara rağmen Millet İttifakı ve “Emek ve Özgürlük İttifakı” dahil, muhalefet partilerinin oluşturduğu veya oluşturacakları ittifakları önemsiyor ve değerli buluyorum ancak demokrasi ve gelecek inşası için yeterli olmadığını da belirtmeliyim.
 
Abdulbaki Erdoğmuş
 
 
 

Bu yazı 495 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum