Merkez siyasetinin önemli paradigmalarından biri sağduyu ve demokrasidir. Türkiye’nin DP ile başlayan AP ve ANAP’la devam eden siyasi geleneğin iki ilkesi de hep sağduyu ve demokrasi olmuştur. Türkiye, siyasal krizler yaşadığı her dönemde makuliyet ve suhuletin adresi hep merkez sağ siyaseti olmuştur.
Türkiye, bugün çok daha büyük krizler yaşamakta ve istikrarsızlık örneği vermektedir. Komşuları başta olmak üzere Ortadoğu ve Akdeniz havzasında güvensizlik unsuru bir devlet olarak algılanmaktadır.
İçerde ise farklı olan her kesimi düşmanlaştırmış, cephelere, kutuplara ayırmış, etnik-ideolojik çatışmalara zemin hazırlamış bir yönetim görüntüsü vermektedir. Toplumun yarısına yakını potansiyel suçlu ilan edilmek üzere KHK ve yasalar çıkarılmıştır. Herkes ve her kesim iktidarın keyfine göre “öteki” olmaya hazır durumda bekletilmektedir.
Yoksulluk, işsizlik, üretimsizlik, geçim derdi toplumu giderek daha çok tedirgin etmekte, endişelendirmekte ve korkutmaktadır. Ahlaki ve manevi çöküş ise dip yapmıştır. Geleceğe ilişkin belirsizlik ve umutsuzluk gençlerimizin hayallerini yıkmakta, çareyi yurt dışına çıkmakta aramaktadırlar.
Orta sınıf tamamıyla yok edildiği için bir azınlık dışında toplum kitlesel bir yoksullaşma ile karşı karşıya kalmıştır. Haksızlık, hukuksuzluk, ayırımcılık, partizanlık gibi uygulamalar da devlet ve toplum arasındaki güven köprüsünü yıkmış durumdadır.
Türkiye’nin siyaset ve yönetim tablosuna dikkat edildiğinde toplumsal kaygıların haklılığı ortaya çıkacaktır!
Türkiye’nin devlet ve siyaset geleneği bilinçli ve planlı olarak tahrip edilmiş, yerine nasıl bir siyaset ve devlet modeliyle devam edileceği henüz açıklık kazanmamıştır.
Demokrat Parti ve Adalet Patisi geleneğine ait siyaset arsasında ruhsatsız ve imarsız kuleler inşa etmiş bir AK Parti var! ANAP geleneğinden gelen politikacıları “Özal misyonu” iddiasıyla uyutan, kimilerinin ağzına bal çalarak, kimilerini de uyutarak bertaraf eden bir iktidar var!
Din başta olmak üzere değer olarak tanımlanan her ne varsa içini boşaltmış, tahrip etmiş, değersizleştirmiş bir yönetim var!
Sistemi tekçi bir yapıya dönüştürmüş, tek adam otoritesini esas alan ve radikal etnik milliyetçiliğe dayanarak yeniden tesis eden bir Cumhur İttifakı var!
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak Yargıyı otoritenin emrine vermiş, TBMM’ni işlevsiz kılmış, halkın seçtiklerini kayım marifetiyle değiştirme yetkisini almış bir Cumhur İttifakı var!
Sistemin yerleşmesi için parti taşeronu haline getirilmiş müteahhitlere, iş adamlarına, tefecilere, mafya ve çetelere, hırsızlara devletin bütün kaynaklarını dağıtan, peşkeş çektiren bir Cumhur İttifakı var!
Cemaatlere, tarikatlara, dini ve ideolojik gruplara liyakat ve ehliyet aramadan bürokratik makamları sunan bir Cumhur İttifakı var!
Akademik kariyer verilmesi için bilimden, nitelikli eğitimden yoksun yüzlerce fakülte, yüksek okul ve üniversite açan, var olanları da tekeline alan bir Cumhur İttifakı var!
Diyanet İşleri Başkanlığını siyaset kurumuna dönüştürerek büyük çoğunluğunu parti ve ideoloji militanı yapan ve istihdam alanı oluşturmak için gerekli-gereksiz binlerce cami inşa eden bir Cumhur İttifakı var!
Vali ve kaymakamlar başta olmak üzere devlet temsilcilerini parti temsilcileri olarak gören ve buna zorlayan bir Cumhur İttifakı var!
Aydınları, yazarları, gazetecileri, siyasetçileri tehdit eden ve muhalefete devamlı parmak sallayan bir Cumhur İttifakı var!
Özetle radikal muhafazakâr-otoriter ve tekçi AKP ile radikal milliyetçi-otoriter ve tekçi MHP’nin oluşturduğu ve devletin ana damarlarına nüfuz etmiş bir Cumhur İttifakı var!
Ne yazık ki bütün bu sorunların çözümünü de demokrasi ve alternatif siyaset yerine alternatif cumhurbaşkanı seçiminde gören, bunda dahi ittifak oluşturamayan bir muhalefet var!
Peki gerçekte çözüm bu mu?
Elbette seçimler de cumhurbaşkanı adayı da çok önemli. Devlet tecrübesi olan, yakasında parti rozeti bulunmayan ve hiçbir partinin iç işlerine müdahale etmeyecek, yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına ve hukukun üstünlüğüne inanmış tarafsız, demokrat bir Cumhurbaşkanı adayı gerekli.
Ancak unutmamalıyız ki siyaseti, devleti ve ülkemizin geleceğini bloke eden bir Cumhur İttifakı var. Öncelikle otoriter ve totaliter ittifaka karşı demokraside bir ittifak gerekmez mi?
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik krizi, toplumsal kutuplaşma ve bölünmeyi ancak demokrasi ve hukuk tesis ederek aşılabileceğine inanıyorum.
Bu bağlamda yeni ittifakın çekim merkezi de hiç kuşkusuz demokrasi ve hukuk olmalıdır. Bunun için de Cumhur İttifakı’nın siyasi gücü kırılmalı ve demokrasi oyunu bozulmalıdır.
Peki nasıl?
Öncelikle makul siyasete ihtiyaç vardır. Muhalefette kırılmalar, dağılmalar yaşatmadan siyaset ve ittifak alanını iktidar tabanını da kuşatacak şekilde genişletmek gerekir. Ana muhalefet partisinin çabalarına rağmen böyle bir ittifakın gerçekleşmediğini görüyoruz.
Kanaatime göre sorun Ana muhalefet veya diğer muhalefet partilerinde değildir. Sorun siyasette ve siyaset alanındadır. Krizlerde makuliyeti ve siyaset aklını önceleyecek ve demokratik gelenekten beslenen demokratik sağ merkezi temsil eden bir parti yoktur.
Başta AK Parti olmak üzere “merkez” iddiasıyla siyaset yapan hiçbir partinin, geçmişin merkez sağ siyaset geleneği ile bir ilgisi ve bağı yoktur.
Türkiye’nin yönetimde ve siyasette yaşadığı sorunların esas nedeni de budur. Bugün itibariyle merkez sağ geleneği temsil eden bir partinin olmaması yalnız merkez siyaseti için değil Türkiye’nin istikrarı açısından da büyük bir sorun oluşturmaktadır.
Devletteki tahribat, siyasetteki belirsizlik, ülkenin geleceğine ilişkin artan umutsuzluk; sağduyu ve istikrarı zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda merkez-demokrat sağa ihtiyaç duyulmaktadır.
Hakkını teslim etmek gerekirse geçmişte büyük ölçüde bunu başarmış olan siyasi merkez Adalet Partisi ve devamı olan DYP (Demirel dönemi) olmuştur. ANAP da merkez siyaset anlayışını yenileyerek ve geliştirerek AB üyeliği kapsamında demokrasiyi kurumsallaştırmaya çalışmıştır.
Özal ve Demirel sonrası Türkiye’de demokrasi ve sağduyu siyasetinin ana damarı kesilince taklitçi ve çakma partilerle söz konusu gelenek temsil edilmek istendi. Nihayet takke düştü, kel göründü. İstikrar bozuldu, dalga ve fırtınalarla köpük dağıldı, boşluğun büyüklüğü görünür olmaya başladı. Böylece makul siyaset ihtiyacı ortaya çıktı.
Merkez Sağ Siyaset ihtiyacını karşılayacak bir parti yoktur ancak geleneğin temsilcileri çok az sayıda da olsa hala hayattadır ve sağlıklıdırlar. Yapılması gereken bu aktörlerin bir beklenti içine girmeden siyasi geleneğin yeniden canlandırılarak doğal mecrasında devam etmesi için öncülük yapmalarıdır.
Demokrasi ve demokratik merkezle ilgisi olmadığı halde bu alanı tamamıyla işgal etmiş Cumhur İttifakına karşı yeni bir demokrasi ittifakını önerecek, katkı sunacak, güçlendirecek öncelikle merkez siyaseti ve bu geleneğin aktörleridir.
Haydi tam zamanı!
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR