Irkçılık Tehdit Etmeye Devam Ediyor!
9 Aralık PSG-Medipol Başakşehir UEFA Ligi maçında Yardımcı Antrenörü Pierre Webo'nun, kenarda bir pozisyona itiraz etmesinin ardından maçın dördüncü hakemi tarafından ırkçı söyleme maruz kalması ve orta hakem tarafından kırmızı kartla cezalandırılması ülkemizde olduğu kadar dünya basınında da geniş yankı buldu.
Medipol Başakşehir’in yönetici, teknik kadrosu ve futbolcularının yerinde tepkileri ve maça çıkmama kararları onurlu bir duruş olarak tarihe geçti. Ben de kendilerini tebrik ediyorum.
Son yıllarda özellikle spor müsabakalarında sık sık rastlanan ırkçı söylem ve tezahüratların tehlikeli boyutlara ulaştığı gözlemlenmektedir. Daha çok siyahi sporculara yönelik bu çirkin davranışların insanlık için büyük bir utanç oluşturduğu da açıktır.
Söz konusu maçta da benzer bir olay yaşandı. Maçın 4. hakemi, Webo'nun bir pozisyona itirazı üzerine orta hakeme "Şuradaki siyah (Negro) olan. Git ve onun kim olduğuna bak. Şu siyah olanın böyle davranmasına izin vermemiz mümkün değil" demişti.
Siyah anlamına gelen “Negro”, kullanım açısından ırkçı bir söylemdir. Ayrıca beyazlardan söz edilirken “insan” kelimesi tek başına kullanılırken, siyah bir insandan söz ederken ona “siyah insan” denmesi de ırkçı bir yaklaşımın ifadesidir. Webo da bu ırkçı söyleme muhatap olduğu için haklı olarak itiraz etti, bizler de yanında olduğumuzu ve ırkçılığın her türlüsünü lanetlediğimizi ifade ettik.
Peki, bu tepkiler yeterli mi?
Irkçı söylemler ve uygulamalar sadece siyahi insanlara yönelik midir?
Elbette hayır!
En basit tanımıyla ırkçılık, insanın kendi ırkını diğer ırklardan daha üstün sayması, özellikle de siyasal anlayışını ırk temeline dayandırmasıdır. Bu üstünlük iddiası etnik aidiyet ile yapıldığı gibi beyaz, siyah, sarı gibi renk farklılığı üzerinden de yapılmaktadır.
Irkçılık, modern çağda Batı dünyasında ortaya çıkmış bir olgudur. Daha çok Afrika ve Asya’da sömürgeciliğe meşruiyet kazandırmak için geliştirilmiş bir ideolojidir. Benzer durum Amerika’da Kızılderililere karşı ortaya çıkmıştır. Soykırımın gerekçeleri, kendilerini üstün gören bir anlayışın “öteki”yi kendisine “hizmet etmekle yükümlü” görmesi ve buna boyun eğdirmeğe kalkışmasıdır.
1550 yılında “Kızılderililer'in aşağılık bir ırk olduğunu ve bunların beyazlara hizmet etmek üzere yaratıldıklarını” ileri süren İspanyol Rahip Gaines’in ırkçı tezinin Amerika’da karşılık bulduğu ve soykırımı meşrulaştırdığı bilinmektedir.
Doğu toplumlarında kabilecilik, soy, nesep, aile veya Hindistan’da kurumsallaşmış kast sistemi gibi insanlık tanımına ve değerlerine aykırı olgular olsa da Yahudiler dışında diğer unsurların hiç birisinde ırkçılık gibi bir anlayışın 19. Yüzyıla kadar olmadığını söyleyebiliriz.
Yahudiliğin ırka bağlı bir din olması nedeniyle kendilerini insanlığın tüm unsurlarından üstün gördüklerini biliyoruz. Bu sebeple de diğer milletleri yönetme hakkının sadece kendilerinde olduğunu ileri sürmüşlerdir:
"Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya çalışacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar" (Tevrat-Tesniye, 2/25)
19 ve 20. yüzyıldan itibaren Müslüman dünyasında da başlayan “milli devlet”, “milliyetçilik” gibi akımların zamanla ırkçılığa dönüştüğü ve Türkiye örneğinde olduğu gibi kurumsal kimlik dahi kazandığı görülmektedir.
Ne yazık ki yaklaşık yüz yıldır Türkiye olarak” kurumsal ırkçılık” ile yönetiliyor ve yönlendiriliyoruz. Anayasa’nın 66. Maddesi aynen şöyle diyor:
“Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarda kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkartılamaz...”
Bu maddeye göre herhangi bir vatandaşın kendisini Kürt, Arap, Gürcü veya Laz olarak tanımlaması yasaktır. Ülke nüfusunun yarısının Türk olmadığı halde tamamını zorunlu olarak “Türk” saymak “kurumsal ırkçılık” değil midir?
Pierre Webo’ya yönelik ırkçı saldırıdan daha mı az insanlık suçu içermektedir?
Diyarbakırsporlu futbolcuların, teknik kadronun ve yöneticilerinin rakip sahalarda maruz kaldıkları sözlü hakaret, küfür ve fiili saldırılar ırkçılık değil midir?
Tarım işçilerinin, fındık, pamuk toplayıcılarının, inşaat emekçilerinin “Kürtlük” gerekçesiyle dövülmeleri, linç edilmeleri, kovulmaları ırkçılık değil midir?
Ait olduğu etnisiteyi necip-üstün-ayrıcalıklı ve yönetmeye tek hak sahibi görmenin Yahudi ırkçılığından ne farkı vardır?
“Bir Türk dünyaya bedeldir!” saçmalığı bir tarafa, Diyarbakır başta olmak üzere şehir merkezlerine, Karacadağ gibi yüksek yerlerin eteklerine, yol güzergâhlarına “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazmak ırkçılık değil de nedir?
Kürtçe dilin yasaklanması, mahkeme kayıtlarına ve TBMM tutanaklarına “bilinmeyen dil” olarak geçmesi ırkçı bir tutum ve ayırımcı bir uygulama değil midir?
Hiç kuşkusuz Türk halkını “ırkçı” olarak tanımlamak haksızlıktır. Irkçı olan düzendir, yani kurumlar, kuruluşlar, partiler ve ideolojik gruplardır. En kötüsü de ırkçılık, anayasa ve yasalarla teminat altına alınmasıdır.
Bu uygulamalar karşısında sessiz, tepkisiz davrananların, sağduyu ve duyarlılık ortaya koymayanların Pierre Webo’ya sahip çıkmaları, ırkçılığı telin etmeleri hiçte gerçekçi ve inandırıcı görünmüyor!
Irkçılık karanlık bir iddiadır, bu iddiayı aydınlatacak bir ışık hiç kimse tarafından henüz keşfedilmemiştir. Karanlığın peşine takılanlar aydınlıktan korkar hale geldikleri için ışık veren her şeyden de korkarlar.
Çağımızda etnik aidiyetini gurur vesilesi yapmak, ait olduğu milleti necip-üstün, ayrıcalıklı görmek, din, ırk, ecdat milliyetçiliği yapmak, devlet-millet-bayrak edebiyatı yapmak bir cehalet hamasetidir, aklın, ilmin, teknolojik gelişmelerin, ekonomik ve sosyal yaşamın reddettiği ilkel bir anlayış ve hastalıklı bir zihin halidir.!
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR