Filistin Üzerine
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Filistin Üzerine

12 Ekim 2023 - 23:24



21.Dönem Diyarbakır Milletvekili olarak 10.04.2002 yılında ANAP grubunda yaptığım konuşma.

"Bir halkın onuru, insanlık değerlerinin ve tüm insanlığın onurudur."

Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanım, Muhterem Arkadaşlarım ve Çok Değerli Konuklarımız,

Hepinizi muhabbet ve hürmetle selamlıyorum. Ben bugün burada sadece bölgenin değil, tüm dünyanın üstünde karabulut oluşturan bir olayı, yani İsrail'in Filistin topraklarını işgalini ve giriştiği katliamı ya da Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in nitelendirdiği gibi bir soykırımı, daha doğrusu binlerce yıllık tarihsel bir olguyu bazı açılardan kısaca değerlendirmek istiyorum.

Filistin'de bir insanlık dramı yaşanıyor. Şu anda yaklaşık üç milyon Filistinli kuşatma altında. Devlet başkanlarına varıncaya kadar tutsak durumda. Yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden; kutsal mabetlere sığnan insanları bile katletmeye girişecek kadar vahşice bir işgal ve soykırım yaşanıyor.
İkinci intifadanın başlamasından bu yana, sadece çocuk yaşta öldürülenlerin sayısı 1800'dür. Yaklaşık yarım asırdır Filistinlilerin kanı âdeta İsrail yönetimlerini besleyen tek hayat kaynağı olmuştur. Bunun adı, teröre karşı savaş değil, bizatihi terörün kendisidir.
Öldürülenler, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı, Batılı veya İsrailli olunca terör Doğulu, Afrikalı veya Müslüman olunca teröre karşı savaş olarak görmek, sapkın bir zihniyetin ifadesidir. Hani terörün coğrafyası, ırkı, rengi, dini yoktu!
Bir halkın onuru, insanlık değerlerinin ve tüm insanlığın onurudur. Hayat mücadelesi veren Filistin halkını terörist ilan etme anlamına gelecek yorumlarla, yaklaşık iki yıl önce başlayan intihar eylemlerini öne çıkarıp elli beş yıldır uygulanan "İsrail Devlet Terörü"nü örtmek mümkün müdür?
Toprağının yüzde 78'ini vermeye razı olmasına rağmen İsrail işgalinden kurtulamayan Filistin'den daha ne bekleniyor?
Şimdi bu olayın asıl nedenlerine kısaca bir bakalım:
Bu olay, bu tarihsel olgu nedir sorusu, birkaç değişik şekilde cevaplanıyor. Asıl cevap, bunun Hazreti İbrahim'in çocukları arasında cereyan eden tarihsel bir olgu olduğudur. Bir de Ibrahim'in çocuğu olmayı reddedenlerin yorumları var, ona değinmeyeceğim.
Bu yaklaşımın ne ölçüde anlamlı olduğu, kendisini İbrahim'in çocuklarından biri olarak gören George Bush'un geçen haftaki konuşmasında görülüyor:
George Bush, İbrahim'in tüm çocuklarının, Kutsal Topraklar'da bir arada barış içinde yaşayabilmeleri için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyordu.
Bunu söylerken de herhâlde şunu anlatmak istiyordu: Filistin'de olup bitenler, bir babanın, çocuklarının her birinin kendi hayat alanlarını açması için diğer çocukları oradan çıkarmak ve öldürmek için giriştikleri bir mücadeledir.
Bu mücadele, tarihseldir ve hiç ortadan kalkmamıştır. Bu mücadelenin ardında yatan şey, aynı kaynaktan geldikleri hâlde, ayrılık ve mücadele içinde olan çocukların her birinin dini sahiplenmesi, o dinin kutsal topraklarını sahiplenme iddiasıdır.
O Kutsal Topraklar ki, binlerce yıldır Ibrahim'in çocuklarınin birbirlerinin kanını döktükleri, peygamberlerin öldürüldüğü topraklardır. İşte, dünyayı, insanlığı biçimlendiren şey de bu iddialardır.
Bana göre, yine bu açıklamasıyla George Bush, şu an hâkim olan çocuğun, yani kendisinin, barışı sağlama misyonu ve gücüne sahip olan çocuk olduğunu da söylemiş oluyordu. Ama nedense, bunu on beş gün önce değil, gerçekleştirilen yıkım ve katliamdan sonra söylüyordu.
Sanki olanlardan etkilenmiş gibi, sanki kiliseye sığınan Müslümanlardan dolayı kilisenin saldırıya uğramasından etkilenmiş ve Ibrahim'in çocuğu olduğunu yeni hatırlamış gibi... Buna rağmen şu anda yine kan dökmekte olan, İbrahim'in diğer çocuğu ise iddiasından vazgeçmiyor.
Çok açıktır ki insanlığı son yüz yıllık tarihi ile anlayabileceğini sanan, topluma da bunu empoze etmeyi ve siyasetimizi de ona göre biçimlendirmeye çalışan bizdeki bilge ve siyaset duayenleri anlayamasa da George Bush bu hadiseyi doğru biçimiyle ortaya koymuştur.
Biz, bütün insanların, İbrahim'in dinine mensup olduklarını biliyoruz. Ancak, İbrahim'in soyundan gelen peygamberleri izleyenlerden bazılarınin, sonradan kendilerini müstesna, üstün hak sahibi gördükleri için ötekilerle savaştığını ve hatta peygamberleri bile öldürdüklerini biliyoruz.
Bugün bizler, Ibrahim'in çocukları arasında üstünlük taslayarak düşmanlık yapanın yanında değil, ibrahim'in bütün çocuklarının barış içinde yaşamalarının gerekliliğine inananların tarafında olmak durumundayız.
İlahi dinlerin buluştuğu, kesiştiği bir merkez olan bu Kutsal Topraklar'da yaşananlar, inanıyorum ki bugün artık Yahudilerin bile taşıyamayacaklan bir utanç yükü hâline gelmiştir.
Bunu açıkça belirtmem gerekirse başkalarının hayatını cehenneme çevirenlerin, cenneti yaşamaları asla mümkün değildir.
Bu yöntemle İsrail, asla amacına ulaşamayacak, bu topraklar Filistinliler kadar, onlara da cehennem olmaya devam edecektir. Bunun için sadece İsrail değil, Amerika Birleşik Devletleri de kendi vatandaşlarının bu topraklarda huzur, barış ve can güvenliğini istiyorsa, İbrahim'in diğer çocuklarının çığlığına kulak vermek ve Filistin'i bağımsız bir devlet olarak kabul etmek zorundadır.
Bir diğer önemli husus da, dinlerle karakterize edilen medeniyetler arası savaştan söz eden tezler, kulağımıza hep masal gibi gelmiştir. Buna göre dünyada birkaç medeniyetin varlığı söz konusudur ve dünya siyasetini biçimlendirecek olan da tek tek devletlerin ilişkileri değil, bu medeniyetler arasındaki ilişkilerdir.
Evet, aynı kökten geliyor olsalar da bugün bir medeniyetler ayrımı vardır. Ama biz bunu söylerken, bunu söyleyen bazılarının zihnindeki gibi, bir savaş çağrısı da dile getirmiyoruz. Ama bunu iddia edenlerin bazıları, binlerce yıldır asıl seçilmiş evladın kendisi olduğunu iddia ederek, bu farklılığı kan dökücülükle yarattılar.
Ne yüzyıllardır bu iddialarla kanları dökülen insanlardan yükselen çığlıklar ne Nazi fırınlarından yükselen çığlıklar, ne de bugün Filistin'den yükselen çığlıklar, artık masal değil. Ama bunları masal olarak gören, dünyanın son yüz yıllık tarihine ve bu tarihin kabullerine bakarak, yarım yamalak ve çarpık bilgileriyle geleceği görebileceğini düşünen ve ona göre pozisyon alan şaşkınlarımız maalesef var.
Dikkat ediniz, 1989'da dağılacaklarını Sovyetler bilmiyordu. 11 Eylül 2001'de olan saldırıyı Amerika Birleşik Devletleri bilmiyordu. Kutsal Topraklar'daki geleceklerini de İsrailoğulları bilmiyor.
Tüm güçlerini seferber ederek, dünya tarihini biçimlendirme çabalarında bulunan en kudretli ülkeler bile, on yıl sonra neler olacağını bilmiyor. Hiçbir devletin aklının artık kendisine bile yetmediği bir dünyada yaşıyoruz.
Dinin bu yüzyılın son çeyreğinde, sanki birdenbire ortaya çıktığını düşünecek kadar şaşkın olanlar var. Hiç olmazsa tarihte olan bitenin ne olduğunu doğru dürüst yorumlayabilseler, hadi bunlara katlanalım diyeceğim; ama ben burada bu şaşkınların zihnine hâkim olan modeli ne hafife alıyorum ne sona erdiğini düşünüyorum, ne de sona ermesi gerektiğini söylüyorum.
Benim söylediğim daha başka bir şey. Ben, insanlık tarihine hâkim olan daha geniş hakikatler ile daha yeni olguların ilişkisinin doğru dürüst kurulması gerektiğini söylüyorum.
Eğer geleceği görmek gibi bir iddiamız varsa bile, bunun, insanlık tarihinin son yüz yılına bakarak mümkün olamayacağını söylüyorum. Diğer devletlerin, daha doğrusu birkaç medeniyete ait olan diğer devletlerin bu olan bitene nasıl baktıklarını anlamaya çalışmamız gerektigini söylüyorum.
Yani, İsrail'e ve Filistin'e baktığımızda ne görüyoruz, kimleri görüyoruz?
Mesela kimileri bir Filistinliye baktıklarında yaklaşık seksen beş yıl önce bizi arkadan vurduğunu iddia ettikleri kalleş Arapların torunlarını mı görüyorlar?
Ibrahim'in çocuklarından birini görmedikleri kesin! Demek ki onlara göre İsrailliler ve George Bush hayal görüyor ve bir hayal uğruna orada kan dökülüyor, öyle mi?
Bu şaşkınları bu kadar ciddiye almamın nedeni, ülkemizin, halkımızın hayatına olan etkilerinden ötürüdür.
Hem kendi ülkemiz hem de insanlik için hayra yardımcı olabilecek siyasilere ihtiyacımız var. Yani George Bush'un niyetini bir yana bırakıp, söylediği sözün doğruluğunu görüp, onun gereğini, yani tüm insanların barış içinde bir arada yaşayabileceği bir dünya için makul ve etkin bir siyaset yapmalıyız.
Bunun için geçmişte ve bugün çok muktedir görünen bazı devletlerin bu yüzyıl içinde nasil akıl almaz katliamlara giriştiklerini ve yaşanan trajedileri hatırlamamız yeter. Bunlar, akıl sahibi insanların işi değil.
Esefle belirtmeliyim, Arapların geçmişteki ihanetleri gibi iddialar ya da İsrail'in Ermeni iddialarına karşı Türkiye'yi desteklemesi gibi mazeretlerle İsrail'in bugün işgal ve soykırımını haklılaştıran bazı siyasileri hayretle ve dehşetle izliyoruz. Böyle bir dönemde bunları dile getirmek, insanlık adına bir ayıptır.
Terörizmden en çok yakınan Türkiye'nin, bugün böylesine bir işgal ve soykırımın sorumlusu olan ve asıl kendisi azılı bir terörist ve cani olarak tescillenen Ariyel Şaron'un destekçisi durumuna düşmesi, kabul edilebilir değildir. Böyle bir yanlışın, insanlık suçu olduğu ve tarihe bir kara leke olarak geçeceği unutulmamalıdır.
Cezayir örneğinde olduğu gibi, torunlarımıza, utanç duyacakları ve bir gün çıkıp özür dilemek zorunda kalacakları bir mirası bırakmaya hakkımız yoktur.
Hem Israil Devleti ile iyi ilişkiler içinde hem de Amerika Birleşik Devletleri'nin dost ve müttefiki olan bir Müslüman ülke olarak Türkiye'ye düşen, Amerika Birleşik Devletleri ve Israil nezdinde bu vahşeti durdurmak için girişimlerde bulunmaktır.
Bu tavır, hem adil hem de akıllıca olacaktır. Bunu istemek ve hükümeti bu yönde etkin olmaya zorlamak, bizim de görevimiz olmalıdır.

Hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. Başkan: Teşekkür ediyorum.


 

Bu yazı 398 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum