Aşırılık; tam karşılık gelmese de ‘ifrat ve tefrit’ olarak tanımlanabilir.
İfrat; “herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma manasına gelir.”
Tefrit ise “herhangi bir konuda geri kalma, yeterli ölçüde olmama” halidir.
Aşırılık da bir görüş veya davranışın en uç biçimiyle benimsenme durumudur. Bir başka tanımla ölçüyü kaçırmaktır.
Cenap Şahabettin’in belirttiği gibi “Aşırılık hiçbir yolda doğru değildir: Işığın bile fazlası gözü kör eder.”
Hayatın her alanında olduğu gibi Dinde de aşırılık sapmaya ve saptırmaya neden olmaktadır.
Resul-ü Ekrem’e isnat edilen bir hadiste "Dinde aşırıya gitmeyiniz" buyrulmaktadır.
Kur’an-ı Kerim bu konuda öncelikle Kitap ehlinin aşırılıklarına dikkat çeker ve uyarır:
“De ki; Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda gerçeğe aykırı aşırılıklara kapılmayınız, sizden önceki dönemlerde sapıtmış, birçoklarını saptırmış ve düz yolu şaşırmış kimselerin keyfi arzularına uymayınız.” (Maide /5:77)
Ayeti dinde aşırılığın kişiyi hakikatten saptırdığını açıkça belirtmektedir.
Dini ve dünyevi hayat, diğer bir tanımla maddi ve manevi yaşam bir ölçü ve denge içinde yürütüldüğünde kişi veya toplum ancak huzur bulur ve güvende olur.
Hiçbir aşırılık güvenli, makul ve istikrarlı değildir.
Dinde de ölçü aşırılık değil itidaldir, vasattır, orta yoldur, “emredildiğin gibi dosdoğru olmaktır.”
Dinde aşırılık riyaya, küstahlığa, gösterişe, yobazlığa ve güvensizliğe neden olur.
Lokman (as), (Yavrucuğum!) "(Yersiz) bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma! Unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol…” (Lokman/31:18,19)
İbadetlerde de esas olan devamlılık, azim ve kararlılıktır. İbadet amacıyla yapılan ritüellerin fazlalığı veya şekilcilik ile ortaya konulan davranışlar kişinin dindarlığına yorumlanamaz.
Nice dindar görünenler vardır ki sapkın oldukları ya hiç anlaşılmaz veya anlaşılmaları uzun zaman alır.
Ne yazık ki TV ekranlarında din pazarlayanları, cübbe-sarık-sakal gibi şekil ile din tacirliği yapanları “dindar” sayan bir toplum geleneğine sahibiz.
En az bunlar kadar dini ritüelleri abartanlar da din algısını olumsuz yönde etkiledikleri açıktır. Daha kötüsü bu insanların ortaya koyduğu aşırılıklarda hırslı, itici, tutucu olmaları ve medeni davranışlardan uzak olmalardır.
Aşırılığın “dindarlık” olmadığı ve dinde aşırı gidenlere güvenilemeyeceğini bir hikâye ile noktalayalım.
--
Eve giren adam; evde tek başına yaşayan eşini ağlar halde gördü ve ağlamasının sebebini sordu.
Kadın: '' Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor ve bu durumda Allah'a karşı günah işlemiş olabilirim; onun için ağlıyorum ''dedi.
Adam, karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilendi; karısını kucakladı, alnından öptü. Kazma, kürek hazırladı ve karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söktü...
Adam çalışıyordu; işe gidiş dönüş saatleri belliydi, günlerden bir gün çalıştığı yerde doğan bir arızadan dolayı eve erken geldi, kapıyı açtı ve karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girdi ve hayatının sürpriziyle karşılaştı...
Kuşların onu türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşi; aşığının koynunda gününü gün ediyordu.
Adam gördüğü durum karşısında şaşkındı, eşi ve aşığına hissettirmeden ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı aldı, evden çıktı ve önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk etti.
Uzun bir yolculuktan sonra kendisini; kalabalık bir halk topluluk içinde buldu, kalabalıkta herkes şaşkındı ve anlaşılmaz bir uğultu vardı, adam birine yaklaştı ve kalabalığın nedenini sordu...
Kalabalığın nedeni; kraliyet hazinesi çalınmış ve fail bulunamamıştı. Kral; sarayının önüne halkı toplamış ve fail bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde kalmasını emretmişti.
Kalabalıkta adamın ilgisini; ayak parmakları üzerinde yürüyen biri vardı ve adam, bu ayak parmakları üzerinde yürüyen adamın kim olduğunu sordu...
Ona; bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu, ayağını tam basarsa, istemeyerek karınca ezebileceği Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylediler.
Adam: '' Allah'ım hırsızı buldum beni krala götürün '' diye çığlık attı.
Adamı krala götürdüler ve adam krala, '' Hazineyi çalan hırsızın, kraliyetin din adamı olduğu, O değilse benim başımı kesin '' dedi.
Kraliyetin din adamını getirdiler; kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen din adamı hazineyi çaldığını itiraf etti.
Ama kralın kafasında bir soru kalmıştı, kral döndü ve hazineyi çalanın din adamı olduğunu söyleyen, daha önce hiç görmediği bu şahsa; ‘' Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin '' dedi.
'' Ey kral.! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar '' dedi. (alıntı)
Abdulbaki Erdoğmuş
YORUMLAR