Temsili demokrasilerde ister tek başına, ister koalisyon ile hiçbir iktidar milli iradeyi tamamıyla temsil etmez. Çünkü çoğunluğun iradesi milli irade demek değildir. Bu bağlamda Cumhur ittifakının halk iradesini değil çoğunluğun iradesini temsil ettiği ve bunun da çoğunluk despotizmine dönüştüğü söylenebilir. Bu durumda, Türkiye siyasal sistemini ve mevcut yönetim tarzını demokrasi olarak tanımlamak demokrasiye gerçekten büyük bir iftira olduğu kanaatindeyim.
Batı demokrasilerinin dahi gerçek demokrasinin özüne ve ruhuna uygun olmadığını bildiğimiz halde Türkiye için demokrasi iddiasında bulunmanın sorunlu, hatta trajikomik bir durum olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz demokrasi, Türkiye’de anlayış olarak da, uygulamalarıyla da hiçbir zaman Batı düzeyinde olmamıştır. Ne yazık ki demokrasi anlayışımız “Tramvay demokrasisi”, uygulamalarımız ise Seçim oyunundan öteye geçememiştir.!
Farklı etnik veya farklı inanç aidiyeti olanların tek etnik veya tek inanca dayalı bir kimlikte temsil edilmesi demokrasi olmadığı gibi, etnisiteye veya inanca dayalı bir sistem de demokrasi olarak tanımlanamaz. Demokrasi, en azından hukukun üstünlüğü güvencesi ile farklılıkları ve farklı unsurları bir arada barış içinde yaşatan bir sistemin adıdır. Bir ülkede demokrasi, bir arada yaşayan insanların etnik aidiyeti, dili, dini, inancı, sınıfı, cinsiyeti, sosyal ve siyasi statüsü vs. ne olursa olsun farklılıklarını hiçbir tehdit, baskı ve engelle karşılaşmadan koruyabildiği, geliştirebildiği ve yaşayabildiği ölçüde değerlendirilmelidir. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede hukuktan söz edilemeyeceği gibi, özgürlüklerin olmadığı bir ülkede de demokrasinin hiçbir çeşidinden söz edilemez.
Çoğunluğun azınlıkla buluşmadığı, ortak paydalarda mutabakat sağlamadığı, kendisinden olmayanı, kendisi gibi düşünmediği ve hak sahibi görmediği bir toplum ve devleti demokrasi tanımı içinde değerlendirmek haksızlık, bilgisizlik veya hamaset ve aldatmadır.! Demokrasi ancak kurum ve kurallarıyla, halkın kültürel alışkanlıklarıyla var olabilir.
Bu aldatma sonucudur ki, demokrasi iddiasıyla iktidar olanlar, kısa bir süre sonra devlet gücü ile zehirlenerek otoriter bir yapıya özenebiliyorlar.! Demokrasi araçlarıyla iktidar gücünü elde edenler, sermaye ve bürokrasi gücünü de yanına alarak gözü dönmüş, hak-hukuk tanımaz muktedirlere, kutsanmış ilahlara, sorgulanmaz tanrılara dönüşebiliyorlar.! Bu durumda sadece yönetenlerin değil, destek veren çoğunluğun despotizmi demokrasi için yeterli bir meşruiyet kabul edilir.!
Sahte demokrasiye örnek ülkelerden birisi Türkiye’dir; bu tablo karşısında dövünmeyi, şikâyet etmeyi, ah-vah etmeyi bırakıp gerçeklerle yüzleşmenin tam zamanı.! Çünkü uçurumun son eşiğindeyiz. Geri dönüşü olmayan bir sürecin içine sürükleniyoruz. Muktedirlerin, iktidar körlüğü ve hırsı nedeniyle ülkemizi uçurumdan yuvarlayacak kadar çılgın ve cesur oldukları açık değil mi?
Böyle açık bir tehlike karşısında ülkemizi, uçurumdan aşağı düşmeden selamete çıkaracak ortak bir akla, ehliyet ve liyakate, hukuk ve adalete, bunun için de Yeni bir Siyasete ve müşterek bir zemine ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Yine inanıyorum ki, bedel ödemeyi ve risk almayı göze almadan değişim ve yenilik için yola çıkılmaz.
Politik ikbal için arayışta olanların risk alması düşünülemez. El-etek öpmek, kapı kulu olmak siyaset değildir, zor dönemlerde ceberut yönetimlere karşı siyaset yapmak korkakların işi de değildir.! Gerçek siyaset adamları için söz konusu özgürlük, onur, hak-hukuk-adalet, ülke ve insan ise hiçbir gerekçe mazeret yapılamaz, hiçbir risk ve bedelden de kaçınılmaz.! Henry David Thoreau’nun ifadesiyle “haklıların mahkûm edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri cezaevidir.”
Her fırsatta dillendirdiğim Yeni Siyaset iddiası böyle bir anlayışın ve idealin sonucudur. Yeni Siyaset, politik ikbal arayanlar için değil, çoğulcu demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük ve eşitlik ortak paydasında birleşebilecek ve ülkesi için endişesi olanlar için gereklidir. Yeni Siyaset, demokraside ittifak için zorunludur. Demokrasi’de İttifak, Toplumsal bütünleşmenin de yolunu açacak bir PROJE’dir.!
“Kardeşlik”, “birlik ve beraberlik” iddiaları içi boşaltılmış, inandırıcılığını yitirmiş ve toplumu bütünleştirmekten uzak kavramlara dönüşmüştür. Tek devlet, tek millet, tek vatan, din, ezan, bayrak gibi söylemler artık kutuplaştırmak ve ötekileştirmek için kullanılmaktadır. Yeni bir Siyaset ile içi doldurulmuş, inandırıcı ve güvenilir ‘Yeni Kavramlar’ geliştirmek zorundayız. Bunun için de öncelikle demokratik bir anlayışa, demokratik bir siyasete ve ‘Demokrasi’de İttifak’ hareketine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sözü olan sözünü, talebi olan talebini, dini-La-dini iddiası olan iddiasını, siyasal ve toplumsal projesi olan projesini baskısız, dayatmasız, özgürce bu zemininde ortaya koyabilmelidir. Dayatmayı, ayırımcılığı reddeden, şiddeti bir araç ve yöntem olarak kullanmayan parti, dernek, sivil kuruluşların, dini veya la-dini grupların, bütün toplumsal kesimlerin, farklı etnik ve inanç unsurlarının barış ve adalet için demokraside ittifak etmelerini ülkemiz ve insanlarımız için gerekli görüyorum.
YORUMLAR