Reklam

Türkiye'yi ağlatan fotoğrafın hikayesi

Diyarbakır'da şehit edilen polis memuru Tansu Aydın'ın Vietnamlı eşi Vu Yhuy Tuanvi, tabutun yanına uzandığı fotoğrafla ilgili "Ona yakın olmak istedim, tabutunun yanına uzandım" dedi.

Türkiye'yi ağlatan fotoğrafın hikayesi

Diyarbakır'da şehit edilen polis memuru Tansu Aydın'ın Vietnamlı eşi Vu Yhuy Tuanvi, tabutun yanına uzandığı fotoğrafla ilgili "Ona yakın olmak istedim, tabutunun yanına uzandım" dedi.

Türkiye'yi ağlatan fotoğrafın hikayesi
01 Eylül 2015 - 13:51

Diyarbakır'ın Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi'nde trafik kazasıyla ilgili işlem yaparken teröristlerce şehit edilen polis memuru Tansu Aydın'ın cenaze töreninde tabuta sarılıp ağıtlar yakarak Türkiye'nin hafızasına kazınan Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi yaşadıkları büyük acıyı anlattı.

  Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman'a konuşan acılı şehit eşi, Türkiye'yi ağlatan fotoğrafını hikayesini şöyle anlattı: "Ben Budistim, bizde kaybettiğin kişiyle 7 gün birlikte kalabiliyorsun. Birdenbire kopmuyorsun. Bana, sevdiğin insanı bir kutuya koymak da yabancı. Biliyorum sizin dininizde de farklı, saygı duyuyorum. Ama beni de anlayın, hayattaki en değerli varlığımdı, ona yakın olmak istedim, tabutunun yanına uzandım."

 
  İşte o röportaj:  Başınız sağ olsun. Allah sabır versin...  - (Ağlıyor.)  Türkiye'ye gelmeye nasıl karar verdiniz?  - Ben hep çocuklarım iyi İngilizce konuşsun istedim. İnternette gezerken, Tansu'nun ablası Banu'nun Antalya'daki dil kursunu gördüm. Tanıştık, bir yıla yakın Eliz ve Lucky, Banu'dan internet üzerinden İngilizce eğitim aldı. İnanılmaz gelişme gösterdiler. Biz de Banu'yla arkadaş olduk. Sonra bize davetiye yolladı, Antalya'ya geldik...  Yerleşmek için mi?  - Yok hayır, tatile. 3 ay kalıp dönecektik. Geçen nisan ayıydı. Ben bir tesadüf eseri Banu'nun erkek kardeşi Tansu'yla tanıştım. Diyarbakır'da görevliydi, bir günlüğüne gelmişti. Çok tuhaf bir şey oldu. Alamadık kendimizi birbirimizden. Her şeyi tanıdıktı, sanki yıllardır tanışıyorduk, o güzel sesi, bakışları, şefkatli hali. Hep özlediğim şeydi. Bütün bir hayat onu beklemiştim sanki. Biz küt diye âşık olduk. Bir ay kadar telefonlaştık, mesajlaştık. Sonra bu ilişkiyi uzaktan sürdüremez olduk. Onun yanına gitmek istedim. Tabii ki Diyarbakır'ın tehlikeli olduğunu söyledi. Buna rağmen gittim. Hayatımın en güzel günleriydi, apar topar evlendik. Topu topu iki buçuk ay birlikte olabildik ama hayatımda hiç kendimi bu kadar tamamlanmış hissetmedim.  Çocuklarınız da sizinle birlikteydi?  - Elbette. Onlarla da çok iyi anlaşıyordu. 10 ay sonra hep birlikte Antalya'ya taşınacaktık. Şark hizmeti bitiyordu.  Diyarbakır'da nasıl geçiyordu hayatınız?  - Türk yemekleri yapmayı öğrendim. Evdeydik daha çok, çocuklarım şarkılar söylüyordu, dans ediyordu. Rüya gibiydi her şey. Evlendikten sonra oğlum Lucky, Tansu'ya "Artık gözlerim çekik olmayacak di mi? Sana benzeyeceğim" dedi. Çocuklar da ona en az benim kadar düşkündü. Birlikte çocuk yapmak da istiyorduk.  O iki buçuk ayın tamamı Diyarbakır'da mı geçti?  - Hayır. Tansu'nun 20 günlük izni vardı, Antalya'ya gittik. Ve birkaç günlüğüne de Afyon'a. Tansu'nun ilk evliliğinden Yağmur diye bir kızı var. Ama eski eşiyle arasındaki sorunlardan dolayı bir yıldır göremiyor. Afyon'a gittik, 4 gün polisevinde kaldık. Yine kızını göremedi. Eşi göstermedi. Diyarbakır'a dönerken çok üzgündü. O sabah işe gitti, akşam da her zamanki gibi eve gelecekti ama gelemedi... (Ağlıyor.)  "HİÇ YANINDAN AYRILMAK İSTEMEDİM" Nasıl oldu anlatır mısınız?  - Normal bir gündü. Ben alışveriş yaptım, yemek hazırladım, öğleden sonra kapı çaldı. Tansu erken geldi diye uçarak kapıyı açtım. Baktım bir arkadaşı. Kötü bir şey olduğunu hissettim. "Yaralandı" dedi, hemen hastaneye koştuk. Saatlerce bekledikten sonra, cansız bedenini gördüm. Gözleri açıktı. (Ağlıyor.) Öptüm, öptüm, öptüm... Hiç yanından ayrılmak istemedim. Ama bir süre sonra "Artık gitmeniz gerekiyor!" dediler.  

"İNSANI BİR KUTUYA KOYMAK BANA YABANCI" Bizler cenaze arabasının arkasında, tabutun yanına binilmesine çok alışık değiliz. Sarstı bizi o fotoğraf. Siz o anda ne yaşadınız?  - Şok! Ben Budistim, bizde kaybettiğin kişiyle 7 gün birlikte kalabiliyorsun. Birdenbire kopmuyorsun. Bana, sevdiğin insanı bir kutuya koymak da yabancı. Biliyorum sizin dininizde de farklı, saygı duyuyorum. Ama beni de anlayın, hayattaki en değerli varlığımdı, ona yakın olmak istedim, tabutunun yanına uzandım.  "ÖLÜNCEYE KADAR ONUN EŞİYİM" Bundan sonra ne yapacaksınız?  - Ülkeme dönmek istemiyorum. Burada Tansu'ya daha yakın olacağımı düşünüyorum. Ben sonsuza kadar onun eşi olmaya söz verdim. Ölmesi bu gerçeği değiştirmiyor. Ölünceye kadar onun eşiyim.  Başınız sağ olsun. Korkunç bir şey. Siz bütün bu olan biteni nasıl değerlendiriyorsunuz?  - Çok acı! Bu acıların artık son bulmasını istiyorum. Birileri, "Dur!" demeli. Artık gençler yaşasınlar ve bir hiç uğruna ölmesinler! Bizi ancak evladını kaybeden insanlar anlayabilir. Canı bizim kadar yananlar... (Ağlıyor.)  Bizlerin şehit ailelerin çektiği acıları anlayabilmemiz mümkün mü?  - Herkes üzülüyor ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Tabii ki çevremizde acımızı paylaşan insanlar var, ama benim bir daha kardeşim olmayacak! Sizin için hayat devam ediyor. Ama bizim için etmiyor. Bu kadar sevdiğin bir insanın artık olmaması her gün ölmek demek. Biz de o durumdayız, sadece etrafımızda bana ihtiyacı olanları görüp ayakta kalmaya çalışıyoruz...

Bu haber 981 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum