Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) birkaç hafta önce bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için eldeki ilaçların yetersiz kaldığını ya da bir başka ifade ile enfeksiyon etkeni bakterilerin eldeki ilaçlara karşı giderek daha dirençli olduğunu açıkladı. Yapılan açıklama 66 farklı ülke, 64 bin gözetim noktası ve kayıtlı 2 milyon hastanın takibi ile elde edilen verilere dayandığı için dünya genelindeki durumu çok iyi yansıtıyor.
DSÖ daha önce de gerek insanlarda ve gerekse hayvanlarda aşırı ve gereksiz antibiyotik kullanımının hastalık yapıcı bazı bakterilerin zaman içinde direnç kazanmasına yol açtığını dile getirmişti.
DSÖ, 2017 yılında antibiyotiklere dirençli bakterileri 12 gruba ayırmış ve bu bakterilere karşı yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi gerektiğini belirtmişti. Bu 12 grup içinde yer alan bakterilerin hangileri için antibiyotiklere daha fazla ihtiyaç duyulduğunu da önem sırasına göre kritik, yüksek ve orta öncelikli olarak üç sınıfa ayırarak belirtmişti.
Yeni antibiyotiklerin geliştirilmesine en fazla kritik grupta yer alan bakteriler için ihtiyaç duyuluyor. Bu grup içinde kan dolaşım sistemi ve zatürre gibi çok ciddi ve sıklıkla ölümcül olan hastalıklara yol açan bakteriler yer alıyor. Bu bakterilerin solunum desteği sağlayan ventilasyon cihazlarına veya kan kateterlerine (sıvıları dışarı atmak veya vücuda belli sıvıları verebilmek amacıyla vücut boşluğuna veya damara sokulan bir çeşit tüp) ihtiyaç duyan hastalar için büyük bir tehdit oluşturduğu belirtiliyor. Bu tip alet ve ekipmanlara çeşitli hastalıklar nedeniyle en fazla ihtiyaç duyan kesim ise yaşlılar ve yapılan açıklamada hastanelerde, huzurevlerinde ve tedavi-bakım hizmeti verilen yerlerde yaşayan yaşlı insanların daha büyük bir risk altında olduğu da belirtiliyor zaten.
Antibiyotikler COVID-19 gibi virüslerin yol açtığı hastalıklar üzerinde tedavi edici bir etkiye sahip değil, ancak bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonların tedavisi için kesinlikle gerekli olan ilaçlar.
Koronavirüsün yol açtığı COVID-19 hastalığına yakalanan insanların sadece antibiyotiklerle tedavi edilebilen ikincil bakteriyel enfeksiyonlara karşı çok hassas oldukları ve ne yazık ki ikincil bakteriyel enfeksiyonların önemli bir ölüm nedeni olduğu belirtiliyor.
Koronavirüsün yol açtığı virütik enfeksiyon nedeniyle çeşitli yaş gruplarında tespit edilen ölüm oranlarının ne kadarının antibiyotiklere dirençli bakterilerin neden olduğu ikincil enfeksiyonlardan kaynaklandığı sorusu dikkate değer bir sorudur. Zaman içinde elde mevcut bilgiler çoğaldığında bu sorunun yanıtı konunun uzmanı hekimler ya da bilim insanları tarafından verilecektir.
Ancak bu meselenin ihmal edilmemesi gereken bir başka yönü daha var.
Antibiyotiklere direnç gelişimi sorununun bir tarafında insanların aşırı veya gereksiz antibiyotik kullanımı yer alırken diğer tarafında ise hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan antibiyotikler yer alıyor.
Antibiyotikler sadece hayvanları tedavi etmek için değil, aynı zamanda hastalık geliştirmelerini önlemek ve büyümelerini ya da kısa sürede ağırlık kazanmalarını teşvik etmek için de kullanılıyor. Dolayısıyla dünya genelinde hayvancılık sektöründe gereksiz antibiyotik kullanımı çok fazla.
Hayvancılık sektöründe kullanılan antibiyotikler de hayvanlarda bulunan çeşitli bakterilerin direnç geliştirmesine neden olabiliyor. Bu bakteriler hayvanlarda ve insanlarda tedavisi güç hastalıklara neden olabiliyor. Buna ek olarak antibiyotikler hayvanların et, süt, yumurta gibi yenilebilir ürünlerinde kalıntı bırakabiliyor. Bu ürünler yenildiğinde antibiyotikler de bünyeye alınıyor ve bu da bakterilerde direnç gelişimini besleyen bir başka etmen oluyor.
Gıdalardaki antibiyotik kalıntıları son yıllarda en önemli gıda güvenliği sorunlarından biri olarak gösteriliyor. Hayvan yetiştiriciliğinde aşırı antibiyotik kullanımının Salmonella ve Campylobacter gibi bakterilerde direnç gelişimine neden olduğu belirlenmiştir. Her iki bakteri de dünya genelinde gıdalar vasıtasıyla geçen zoonotik hastalık etkenleri içinde en başta gelmektedir.
Hayvancılık sektöründe kullanılan antibiyotikler ve gıdalardaki antibiyotik kalıntıları koronavirüsün yol açtığı COVID-19 hastalığının ağır seyretmesine neden olan etmenlerden biridir demek yanlış olmayacaktır.
Bütün bu nedenlerle antibiyotik direnci sorununun sadece insanlardaki gereksiz ya da aşırı antibiyotik kullanımı üzerinden tartışılması çok yetersizdir; meseleye hayvancılık sektörünün mutlaka dâhil edilmesi gerekiyor.
Ülkemizde hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan antibiyotik miktarının ne kadar olduğu üzerine kesin bir bilgi yok. Ancak ne düzeyde olduğunun mutlaka tespit edilmesi gerekiyor. Ayrıca et, süt, yumurta ürünlerinde antibiyotik kalıntısı bulunup bulunmadığını tespit etmeye yönelik çalışmalarında düzenli olarak yapılması gerekli. Bir başka kritik ve atlanmaması gereken nokta ise ithal edilen her türlü hayvansal üründe antibiyotik kalıntısı yapılmasıdır.
Bu sorulara net yanıtlar verebilmemizi sağlayacak dişe dokunur bir bilgi ne yazık ki elimizde yok. Ancak yapılacak çalışmalarla hem sorunun boyutlarını tespit etmek ve hem de alınabilecek önlemleri belirlemek ve bu önlemleri uygulamaya koyabilmek mümkün olacaktır. (BŞ/EKN)
Bülent Şık
Gıda Mühendisi. Doktora konusu çevre dostu analiz yöntemleri geliştirilmesi üzerine. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren çeşitli laboratuvarlarda çalıştı. 2009 Yılında öğretim üyesi olarak Akdeniz Üniversitesine geçti. Üniversitede Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nin kurulumu ve faaliyete geçmesi çalışmalarını yürüttü. 2010-2015 yılları arasında aynı merkezde Teknik Müdür Yardımcılığı yaptı. Gıdalarda ve sularda katkı maddelerinin ve çeşitli toksik kimyasal maddelerin kalıntılarının belirlenmesi üzerine çalışmalar yaptı. Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümünde öğretim üyeliği yaparken 22 Kasım 2016’da çıkarılan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldı.Türk Toraks Derneği 2019- Çevre ve İklim Sorunları Savunuculuk Ödülü ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2019- Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü sahibi.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
YORUMLAR