Reklam

Fırat Çakıroğlu olayı ve Yaşanmış bir anekdot

Harun Çelik bey'in kaleminden Yaşanmış bir hikaye:

Fırat Çakıroğlu olayı ve Yaşanmış bir anekdot

Harun Çelik bey'in kaleminden Yaşanmış bir hikaye:

Fırat Çakıroğlu olayı ve Yaşanmış bir anekdot
22 Şubat 2015 - 18:28

Harun Çelik

BUNU BİZZAT BEN YAŞADIM VAKTİ OLAN OKURSA SEVİNİRİM

90’lı yıllardı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğrenciydim. Okul bitmemişti ve uzatmaları oynuyordum. Okul nasıl bitsin, bir yandan aşık olmuşum başımda dumanlı dağlar, bir de iliklerimize kadar politize olmuşuz ki hem de nasıl. Bir öğrenci hem aşk hem siyasete bu kadar dalınca haliyle okulda uzadı tabi.
İşte böyle bir dönemdi benim için ve ülke genel seçim atmosferine girmişti. Milliyetçi Hareket Partisi, Refah Partisi ve Islahatçı Demokrasi partisi seçimlere ortak girme kararı almıştı. Kutsal İttifak deniliyordu bu birlikteliğe.
Tandoğan Meydanında büyük bir miting vardı. Meydan ülkücüler ve milli görüşçüler ile doluydu. Ülkücüler bozkurt işaretleri, hilal bıyıkları ve üç hilalli bayrakları ile bir tarafta, milli görüşçüler meydanın diğer bir tarafında toplanmıştı. Meydanda büyük bir kitle vardı.
Ben ve aynı yurtta kaldığım arkadaşlarım ile birlikte, o gün orada ülkücülerin arasındaydım. Buraya kadar anormal olan birşey yok. Devam edeyim anlatmaya.
Miting bitmiş ve insanlar dağılmıştı. Özellikle ülkücü gençler gruplar halinde sloganlar atarak meydandan ayrılıyordu. Refahlı gençler daha sessiz ve sakin bir şekilde alanı boşalttılar.
Benim ve arkadaşlarımın da içinde bulunduğu grup, en ateşli ülkücü gruptu ve meydandan birlikte, sloganlar atarak Kızılay istikametine doğru yürümeye başladık. Gözümüz bir şey görmüyordu, polislerin “dağılın” uyarısı vız geliyor tırıs gidiyordu. O esnada bugün bile görsem yüzünü tanıyacağım kadar hala hafızamda olan bir tip dikkatimi çekti. Hiç ülkücüye falan da benzemiyordu. Bizim topluluk ağırlıklı olarak Cebeci kampüsünde ki fakültelerde okuyan ülkücülerden oluşuyordu. Kanı kaynayan, kimseye eyvallahı olmayan, iki tarafı keskin ustura gibi genç bir topluluktuk. Bahsini ettiğim, parkalı, sakallı ve militan tipli adam ise grubu sürekli kışkırtıyor ve “Yürüyelim arkadaşlar bizi kimse engelleyemez, Allah kitapsız komünistleri Kurtuluş Parkın’da dağıtalım” diyordu.
Tandoğan'daki mitingin dağıldığı aynı saatte, Kurtuluş Parkının önündeki geniş alanda o zamanki SHP ve Kürtçü Partinin de mitingi vardı. Biz Tandoğan'da onlar da Kurtuluş Parkında mitingi düzenliyorlardı.
Bu tipi tipe benzemeyen şahısın sesi hala bugün gibi kulaklarımda, “Yürüyün arkadaşlar, bizim kimseden korkumuz yok. Polis de bizi durduramaz. Şerefsiz vatan hainlerini basalım” diye kışkırtıyordu.
Ben bu adamın provokatör olduğunu anlamıştım. Rahmetli Abdurrahim Karakoçun oğlu Türk-İslam Karakoç da, o gün orada idi. O da durumu fark etti ve bu şahsın kitleyi kışkırtarak Kurtuluş’a doğru yönlendirmek istediğini ve iyi niyetli olmadığını anladı. Bu şahıs ülkücü falan da değildi. Kimin nesiydi, kimin ajanıydı, istihbarat mıydı, neyin nesi kimin fesi belli değildi ama şerefsiz bir ajan provokatör olduğu ayna gibi belli oluyordu.
Tüm bunlar olurken, Maltepe’ye kadar gelmiştik. Önümüzde bir tek Kızılay Meydanı kalmıştı. Kızılay Meydanını geçince karşımızda Kurtuluş Parkı vardı ve çatışma kaçınılmazdı.
Fakat biz bunu o gün o genç kanı kaynayan öğrenci halimizle bile yemedik. “Arkadaşlar içimizde ajan provokatörler var” diye uyarıp “İstiklal Marşını okuyup dağılacağız arkadaşlar” dedik ve de öyle yaptık.
Tipi kayık o şahıs bundan hiç hoşnut olmadı, bir iki deneme daha yaptı ama kitle onu tınlamadı ve küçük gruplar halinde dağıldık. Bu provokatör bizden önce yönünü Kızılay’a çevirdi ve koşar adım uzaklaştı.
Biz Cebeci’de kalıyorduk ve yolumuza devam ettik. Ağır ağır, diyerek konuşarak, mitingin kritiğini yaparak gidiyorduk. Kızılay’da biraz oyalandık ve sonra yolumuza devam ettik. Kurtuluş Parkına geldiğimizde, büyük bir kitlenin orada toplandığını gördük. Orak Çekiçli bayraklar, “Kurtuluşa Kadar Savaş” yazan pankartlar falan ortalık yıkılıyordu.
Biz kaldırımdan, kıyıdan kıyıdan geçip gidelim diyorduk. Bir de baktım o bize “Yürüyün bozkurtlar” diyen adam orada ve elinde kızıl bayrak dalgalandırıyor ve slogan atıyordu. Ben bu sahneyi hala unutamıyorum, şok olmuştum, bu oydu, demin bizi kışkırtan adamdı... Tam yanlarından geçerken o da bizi fark edip; “Arkadaşlar aramızda faşistler var, bu faşist köpekleri buradan kaçırmayın” demesin mi?
Lan demin, “Yürüyün, Kurtuluş’da Allahsız Kitapsız vatan haini komünistleri dağıtalım” diyen adam, yarım saat geçmeden, bizi “Faşist köpekleri yaşatmayın” diye hedef gösteriyordu. Ne olduğunu bile anlamadan, tekme, yumruk darbeleri almaya başladık. Allah’tan aklı selim birileri araya girdi ve bizi o topluluğun elinden aldı ve alanın dışına attı.
Yediğimiz tekmeler ve aldığımız darbelerin acısı geçti ama ben o günü hiç unutmadım. Bu benim bizzat yaşadığım, aradan yıllar geçmesine rağmen hiç unutmadığım bir anım. Yani kitaplardan falan okumadım yada birisi bana anlatmadı, bizzat ben kendim yaşadım.
Peki bunu niye anlattın diye soran olursa, tek bir cümle diyorum.
Anlattım evet sadece anlattım...
Bunu bir başka genç daha okusun ister misin orasını bilmiyorum.
Ama daha çok kişiye ulaşsın isterim.


Bu haber 4279 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum