AKP'de Kültür ve Turizm bakanlığı yapmış olan Yazar, Politikacı ve Hukukçu Ertuğrul Günay, Gazeteci Hamza Özkan'ın sorularını yanıtladı. Günay özelikle tutuklu bulanan HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a ilişkin dikkat çeken sözler söyledi. “Sayın Selahattin Demirtaş, uzun yıllardır ilk defa demokrat Kürt siyaseti içinde birikimi ve belagatiyle öne çıkan, giderek lider vasfı kazanan önemli bir isim oldu.
Söyleşimize sizi tanıyarak başlamak istiyoruz, Yazar, Politikacı ve Hukukçu Ertuğrul Günay kimdir, neler yapar, nasıl bir hayat görüşünü benimser, evrenle ve insanlarla nasıl bir diyalog içindedir?
“Teşekkür ederim. Ordu’da doğdum, İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu kıdemli bir Hukukçuyum.
1977 Ordu, 2007 İstanbul ve 2011 İzmir milletvekili olarak üç dönem TBMM üyeliği, 2007-2012 arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptım.
İlkinde TBMM’nin önseçimle gelmiş en genç üyesiydim. Dönemi 12 Eylül’de tutukevinde tamamladım.
Uzun süre Meclis dışında olduğum için, zaman zaman bağımsız biri olarak siyasetin düşünsel ve okuryazarlık yönüyle ilgilenme imkânım oldu.
Yayınlanmış üç kitabım, siyasi görüş ve açıklamalarımı içeren birkaç kitapçığım ve çok sayıda makalem var. Halen de bağımsız, demokrat bir yurttaş olarak okuryazarlıkla uğraşıyorum.
Çoğulculuğun, adalet anlamında eşitlikçiliğin, katılımcılığın ve saydamlığın devlet ve toplum yaşamında iyi bir yönetim biçimi olması açısından vazgeçilmez değerler ve kurallar bütünü olduğuna inanıyorum.
Kitaplar, sanat, tarih, doğa, çevre özel merak ve ilgi alanlarımdır
-Siyasetçiler her seçim öncesi ve sonrası kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve ayırıcı bir üslup kullanılıyorlar. Bu üslup tercihinde bulunmalarında rol oynayan siyasi nedenler nelerdir, siyasiler neden bu dili tercih ediyorlar?
“İnsanlar, savundukları düşüncelere ve kendilerine yeterince güvenmediklerinde saldırgan ve kaba olabiliyorlar. Saldırganlık, kabalık, ötekileştirici, ayrımcı dil ve tutum çaresizliğin, yetersizliğin, bir ölçüde acizliğin dilidir.
-AKP, 17 yıldır iktidarda, iç ve dış politikaya ne tür çözümleri oldu? Sizce çözüm üretiyor mu? Kriz yaşıyor mu, yaşatıyor mu?
“Geride kalan yılları iki döneme ayırmak gerekiyor. 2003-2011 yıllar arası AK Parti dönemiydi. Çoğulculuğa, özgürlüklere, barışçılığa, AB’ye ve evrensel değerlere açılma gayreti olan bir dönemdi. Türkiye’nin bölgede ve dünyada itibarı yükseliyordu.
2011 Sonrası, üçüncü seçimi kazandıktan sonra yeni bir dönemin işaretleri belirdi, kibir oluştu, içe kapalılık ve buyurganlık başladı.
2012’den sonra adım adım eski ilke ve politikalardan vazgeçildi. Din istismarı, kaba milliyetçilik, fırsatçılık, ayrımcılık öne çıkmaya başladı. 2014 ve sonrasında artık ‘AK Parti’ iktidarı yok oldu. İktidarın nimetlerine yapışmış ‘yeni AKP’lilerin, MHP’ye ve eskimiş devlet çözümsüzlüklerine teslimiyetinden kaynaklanan iç ve dış krizler ortaya çıktı.
-Bugün yaşanan; toplumsal, siyasal, ekonomik krizin nedeni AKP- MHP Bloğunun desteklediği başkanlık sistemi mi sizce? Başkanlık ve parlamenter sistemin arasındaki fark nedir? Çözüm ne olmalıdır?
“Bugünkü sistem dünya siyasetinde geçerli, evrensel hukuk ölçüsünde bir sistem değil. Bir ölçüde Asya despotluklarına benzeyen ‘Türk Tipi CB sistemi!’
Bu sistemi, ABD ve Avrupa demokrasisiyle karşılaştırmak gerçeği anlamaya yeter. Çağdaş demokrasi, adı ister başkanlık, ister parlamenter olsun, kuvvetler ayrılığı demek. 16 Nisan referandumuyla getirilen sistemde kuvvetler ayrılığı yok. Bütün güçler tek merkezde ve hatta tek kişide toplanıyor.
Bu sisteme demokrasi denilemez.
Doğru olan, gerçek parlamenter sisteme geçmektir. Gerçek parlamenter sistemde milletvekillerini parti merkezleri değil, doğrudan halk seçer. O yüzden yapılması gereken başkanlık sisteminden de, genel başkanlık sisteminden de vazgeçmek, halka ve kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemi yaşama geçirmektir.
-İktidara gelen her partinin gündeminde, Kürt sorununu çözmek var, sizce Kürt Sorunu çözüldü mü, HDP’nin sıkça dillendirdiği “Kürt sorununu çözmeyen çözülür” temasının Türkiye siyasal hayatındaki karşılığı nedir, siz neler düşünüyorsunuz bu konuda? Sizce AKP’de çözülüyor mu?
“Türkiye 1946’da çok partili sisteme geçti, ama çoğulculuğa geçemedi. Oysa çoğulculuk, demokrasinin kuvvetler ayrılığı kadar ‘olmazsa olmaz’ bir kuralıdır.
Bir ülkenin yurttaşlarını etnik yahut inanç ve başka ayrımlar yapmadan bir ve eşit görmek ve bu eşitliliği kâğıt üstünden de hayata taşımak çoğulculuktur. İnsanların doğuştan gelen özellikleri; inançları, dilleri, kültürleri tam bir özgürlük tanımlanması içeresinde yer almalı ve bunların geliştirilmesine olanak sağlanmalıdır.
“21.Yüzyıl dünyasında ‘tekçi’ ideoloji ve dayatmalar kendisine de, çevresine de zarar verir”
Kürt yurttaşlarımızın her yurttaş gibi özgür ve eşit haklara sahip olması ve aynı oranda siyasete katılması sistemi demokratikleştirir, güçlendirir. Bunun yolu da, çoğulculuğun değerini ve erdemini anlamak ve içselleştirmekten geçer. Bu ilke ve gereklilik yeterince anlaşılamadığı, samimiyetle benimsenmediği için şimdiye kadarki bütün paket/rapor/açılım/çözüm vb. girişimler sonuca ulaşmadı. Bu akıl(sızlık)la da ulaşılamaz. 21.Yüzyılın dünyasında ‘tekçi’ ideoloji ve dayatmalar kendine de, çevresine de zarar verir. Bu tür dayatmalar hiçbir sorunu çözemez. Keskin sirke misali, ancak kabını çürütür, parçalar.
-AKP-MHP Bloğunun yerel seçimde kazanamadıklarını, Kayyumlarla geri almalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kayyumlara karşı HDP’nin erken seçim çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Seçimin özgür ve eşit koşullarda yapılması ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi demokrasinin ilk ve en basit kuralıdır. Türkiye’de seçim yeterince özgür ve eşit koşullarda yapılmıyor. İktidar abartılı devlet imkânları kullanıyor; karşıtlarına, özellikle de HDP’ye karşı baskılar ve haksız suçlamalar yöneltiyor.
Bütün bunlara rağmen seçilmeyi başaranların hukukuna da saygılı davranmıyor. Bu açıdan seçilmiş Belediye Başkanlarının siyasi kasıt ve kararlarla görevden alınmasını, tutuklanmasını ülke bütünlüğü ve geleceği açısından çok yanlış, haksız ve talihsiz bir tutum olarak niteliyorum.
Ülke bütünlüğünü gerçekten önemseyenlerin, halkın iradesiyle seçilmiş olanların bu çalışmayı içine sindirmesi, onları seçenlerde de gönül kırıklığı yaratmaması gerekir.
Erken seçim çağrısı, bu haksızlıklara karşı bir tür halkın hakemliğine gitme çağrısıdır, bir tepkidir. Ama bu çağrının sonuç alacağını sanmıyorum. Çünkü iktidar erken seçime, ülkenin değil, kendisinin ihtiyacı olduğu zaman, gitmeye kalkacaktır.
-Eski AKP’li arkadaşlarınızın yeni partiler kurmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, siz de yeni partilerde var mısınız? Sayın Babacan veya Davutoğlu’ndan teklif aldınız mı?
“Yeni partilerle ilgili gelişmeleri izliyorum. Arkadaşlarla zaman zaman görüşlerimi paylaşıyorum.
Türkiye’nin çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi, gerçekten demokrat yeni bir siyasal harekete ihtiyacı var.
Böyle bir hareketin ortaya çıkması halinde, içinden/ dışından destek olmayı bir yurttaşlık görevi sayarım. Ama gelişmeleri, çabaların nasıl somutlaşacağını biraz daha yakından görmeye ihtiyacımız var.
-Olası bir erken seçimde, CHP-HDP-Babacan vb. partiler yeni bir koalisyon ve hükümet için topluma bir mesaj verirlerse sizce iktidara gelme şansları var mı?
“Önümüzdeki seçimde muhalefet partileri organik bir ittifak yapmasa bile, mutlaka ilkeler bazında söylem birliği yapmalıdırlar. Bu ilkeler demokratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri, çoğulculuk, eşitlik, şeffaflık ve her alanda adalet, bunlara dayalı, parlamenter sistemi önceleyen yeni bir anayasal zemin üzerinde olmalıdır.
CHP/ İYİ Parti/ HDP / Saadet ve yeni partiler bu hedefler üzerinde güç ve söylem birliği yaparsa, din ve milliyetçilik istismarının ülkede yaptığı tahribat önlenebilir.
Önümüzdeki dönemde kesinlikle demokratik hukuk devleti için cesaretli ve kararlı bir güç birliği gerekiyor.
-Sizce Sayın Demirtaş neden içer de tutuluyor?
“Sayın Selahattin Demirtaş, uzun yıllardır ilk defa demokrat Kürt siyaseti içinde birikimi ve belagatiyle öne çıkan, giderek lider vasfı kazanan önemli bir isim oldu.
Sadece Kürt seçmenlerde değil, bütünüyle Türkiye siyasetinde ilgi ve beğeni topladı.
Onun çizgisinin yaygınlaşması Kürt siyasetini on yıllardır içine itildiği şiddet tuzağından kurtarabilir, demokrasi içinde yol almasını sağlayabilir.
Böyle bir gelişme ülkedeki barış ve esenliğine yarar sağlar.
Sanırım farklı taraflarda böyle bir gelişmeden hoşnut olmayan var.
Onlar Demirtaş’ı içerde tutarak siyasetin gerginliğini sürdürmek ve bu gerginlikten beslenmeye devam etmek istiyorlar.
Ülkeye iyilik yapmıyorlar.”
-Politikacı, Hukukçu ve yazar kimliğiyle tanıyoruz sizi, bu üç kimliğinizi bir arada tutmanızın sırrı nedir? Şu ana kadar çıkan kitaplarınızın ana temaları nelerdir?
“Yunus Emre’nin o güzel dörtlüğü yaşama bakışımın özüdür:
“Sen kendine ne istersen/ gayrıya da onu iste/ dört kitabın manası budur/ eğer var ise”
Bu mısralar eşitlik ve iyiliğin insanlık için nasılda doğru bir yöntem olduğunu anlatıyor. Elimden geldiğince bu felsefenin gereklerine uymaya çalıştım. Evim, ailem ve bütün çevremle sevgi ve saygıya dayalı ölçülü, mütevazı bir yaşamım var.
Kitaplarım, ‘Karşı Siyaset’ ve yakınlarda yayınlanan ‘Sevgili Anadolu’ siyaset ve kültür alanlarında bu bakış açımın izlerini taşıyor.
Üçüncü baskısı tükenen ‘Bosna Yazıları’ da, 90’larda Balkanlar’da yaşanan bir vahşete tanık olan arkadaşlarımın ve benim gözlemlerimi konu alıyor.
Zaman ayırıp, sorularımıza yanıt verdiğiniz için Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ediyoruz
Son sözü yine sevgili Yunus’a bırakayım izninizle: “Bilmeyen ne bilsin bizi/ Bilenlere selam olsun.”
Teşekkür ediyorum.
Ertuğrul Günay
ANKARA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ
YORUMLAR