Türkiye hayati bir seçime doğru son hızla gidiyor. Seçimlerin hayati olması, bunun bir savaş olduğu anlamına da gelmiyor. Bunun yanında çok zorlu, sıkıntılı, çetrefilli günlerden geçtiğimiz konusunda herhangi bir şüphe yok. Hâl bu iken, böylesine kritik zamanlarda sorumluluk mevkiinde olanların, sorumsuzca açıklama ve davranışlarını gördükçe ülke olarak kaybettiğimiz veya ihtiyacımız olan değerleri daha iyi anlayabiliyoruz.
Ülkede bir beka sorunu olduğu konusunda bu iddiayı ortaya atanlarla aynı düşünüyorum. Ancak Türkiye’nin beka sorunu ile karşı karşıya kalmasına sebep olanlara bir dönem daha yetki vermenin, bunu daha da derinleştireceğini net olarak görebiliyorum. Çatışmanın bu topluma kaybettirdiği tahammül hasletine ne kadar da ihtiyacımız olduğunun farkındayım. Toplumun direnç noktalarında her geçen gün şiddetini artıran kırılmalar olduğunu görmekten dolayı son derece endişeliyim. İç barış ve huzuru tesis etmeden, ne ekonomide, ne dış politikada, ne de diğer alanlarda bir arpa boyu yol alınamayacağını gayet iyi biliyorum.
Ülkeyi yönetenlerin açıklamalarında günü kurtarmaya dönük çabaların ağır bastığını üzülerek müşahede ediyorum. Seçimleri savaş, diğer partileri de düşman olarak görenlerin sözün bittiği yere doğru koşar adım gittiklerini izliyorum.
İşte tam da bu noktada şunu belirtmek isterim ki, aşağıdaki gerçeklere itibar etmeyenler, yaptıkları yanlışların kaçınılmaz sonuçlarına mutlaka hazır olsunlar.
Kamplaşmanın, ayrışmanın olduğu yerde toplumsal huzur kesinlikle olmaz.
Üretim merkezli ekonomi yoksa sağlıklı büyüme ve kalkınma olamaz.
Güvenin olmadığı yerde ne içerden, ne de dışarıdan yatırım gelmez.
Sorgulamanın, denetimin, şeffaflığın olmadığı yerde sağlıklı bir gelişim olmaz.
Plansız bir ülkenin doğru hedefler üzerine kurgulanmış bir gelecek tasavvuru olamaz.
Bununla birlikte içinde bulunduğumuz atmosfer ülkemizde parti devletine giden bir süreci delilleriyle hepimize gösteriyor. Devletle milleti kaynaştıracağız diye yola çıkıp, devletle partiyi bütünleştirme yolunu tercih edenlerin düştüğü duruma üzülmemek tabi ki mümkün değil. Bir de şu var ki, bundan önceki örneklerinden de anlaşılacağı gibi bu yola girenlerin başarılı olma, bu durumu uzun süre devam ettirme şansları hiç olmuyor.
Şunu unutmayalım; devlet kalıcı, iktidarlar geçicidir. Seçilmişler geçici, atanmışlar partisizdir. Valiler, kaymakamlar veya diğer bürokratlar talimatları hükümetlerden alırlar ama ülkenin vatandaşları arasında asla ayırım yapamazlar. Eğer yaparlarsa görevlerini suiistimal etmiş ve suç işlemiş olurlar.
Her şeye ve bütün olumsuzluklara rağmen, Anadolu’nun, yurdun dört bir tarafından iyi haberler geliyor. Görünen o ki, bu seçim cesaretin korkuya galip geldiği bir seçim olacak. Sorgulamalar önceki seçimlerde olmadığı kadar yoğun. Sorunlarının çözümünü ertelemek, taleplerini yine vaatlerle geçiştirmek istemeyenler gün geçtikçe artıyor.
Seçimleri savaş ilanı olarak görenlerin farkında olmadığı şey şu; saldırganlık, tahammülsüzlük, yalan, iftira, hakaret, küfür, kin, nefret, aşağılama mutlaka kaybedecek. Aklıselim, itidal, sabır, güven, anlayış, esenlik ve kardeşlik elbette kazanacak.
Su akar yatağını bulur demiş atalarımız. Her zorluktan sonra bir kolaylık mutlaka gelir.
YORUMLAR