Reklam

Deprem: Neden Öğrenemiyoruz? Suçlu sadece müteahhitler mi?

Yıkılan her binada mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, denetçilerin imzası var… Yıkılan her binada belediyelerin, diğer kurumların sorumluluğu var… Suçlu sadece müteahhitler mi?

Deprem: Neden Öğrenemiyoruz? Suçlu sadece müteahhitler mi?

Yıkılan her binada mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, denetçilerin imzası var… Yıkılan her binada belediyelerin, diğer kurumların sorumluluğu var… Suçlu sadece müteahhitler mi?

Deprem: Neden Öğrenemiyoruz? Suçlu sadece müteahhitler mi?
17 Şubat 2023 - 16:26

 


@sedatlaciner
 

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

Türkiye deprem felaketiyle ilk kez karşılaşıyor değil...

 

Türkiye, dünyada en çok deprem olan ve depremin en çok zarar verdiği ülkelerden biri…

 

Deprem; yağmur gibi kar gibi, yaz gibi kış gibi Türkiye topraklarının bir gerçeği… gündelik hayatımızın en çok karşılaştığımız olaylarından biri…

 

 
Topraklarımızın tamamına yakını fay hatları üzerinde ve  memleketimizde her yıl onbinlerce yer sarsıntısı kaydediliyor… Neredeyse her gün büyüklüğü 4 ve üzeri bir deprem oluyor…

 

Deprem kayıtlarına göre topraklarımızda 1500'lü yıllardan bugüne 7 ve üstü büyüklüğünde en az 23 deprem olmuş… Yani her 100 yılda bir yaklaşık 5 kez büyük deprem yaşanmış, bu da ortalama 20 yılda bir büyük deprem yapar. Üstelik bunlardan bazıları çok büyük can kayıplarına neden olan depremler.

Örneğin 27 Aralık 1939 Büyük Erzincan Depremi’nde 33 bin insan hayatını kaybetti, 100 bin kişi yaralandı… 116 binden fazla ev bu depremde yıkıldı… Deprem 7,9 şiddetindeydi ve kesinlikle büyük bir depremdi, ama aynı deprem daha iyi yapılaşmış bir başka şehirde belki bunun onda biri kadar zarar verebilirdi…

17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi'nde ise 18 binden fazla canımız gitti, ülkenin beli büküldü....  1999'dan bugüne bile deprem, kendisini defalarca hatırlattı...

Sadece 23 yılda birçok büyük deprem yaşadık... 1999 Düzce Depremi, 2003 Bingöl, 2010 Elazığ Başyurt Depremi, 2011 Van Depremi, 2020 Elazığ ve İzmir Depremlerinde 1500'den fazla insanımız hayatını kaybetti, binlerce insan yaralandı, binlerce bina kullanılamaz hale geldi...

2023 Kahramanmaraş Depremi'ndeki yıkıma ve sonrasında yaşadıklarımıza bakınca ise insan "neden yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenemiyoruz" diye hayıflanmaktan kendisini alamıyor...

Maalesef mesele, birkaç müteahhidin üstüne yıkılamayacak kadar büyük... Fotoğraflar, toplumun her kesiminin dahil olduğu yanlışlar zincirine işaret ediyor... Evi yapandan satana, evlerin böylesine hatalı yapılmasına müsaade eden görevlilerden daha üst mercilere, hatalı yapılan evlere kredi açan bankalardan görmeden belgeleri imzalayan mühendislere kadar uzanıyor mesuliyet zinciri...

Masum değiliz hiçbirimiz ve bunun bedelini defalarca çok ağır ödedik... ödemekteyiz...

Depremin bir suçu yok, dediğim gibi, o kendisini defalarca hatırlattı, adeta "gerekli önlemleri alın" dedi...

Artık deprem uzmanlarını dinlemek istemiyorum, çünkü ben de neredeyse her Türk vatandaşı gibi bir deprem uzmanı oldum... Aynı şeyleri anlatıp duruyorlar ve bu onların suçu değil, yapılması gerekenler anlattıkları şeyler... Ancak bizler uzmanların anlattıklarını uygulamak yerine sanki bunları dinlemeyi seviyoruz... bir tür masal gibi... Belki bu şekilde kendimizi kandırıyoruz.

Ancak, tabiatı kandıramazsınız... kandıramadık da...

 

NEDEN ÖĞRENEMİYORUZ?

Son 23 yılda bile çok sayıda büyük deprem oldu, büyük kayıplara uğradık... Tecrübe en iyi öğretmense biz neden öğrenemiyoruz?...

Depreme karşı önlemler belli ve hepimiz bunları artık ezberledik... Asıl sorun deprem yasaları değil, depremi görmezden gelişimiz... Göz göre göre felakete davetiye çıkarıyoruz. Deprem hiç olmayacakmış gibi davranıyoruz... Mevzuatı uyguluyor gibi yapıp, yaptığımız veya oturduğumuz binanın yıkılmamasını diliyoruz...

 

Depreme karşı alınacak önlemlerden önce depremi neden görmezden geldiğimiz, onca depremden neden yeterince öğrenemediğimiz üzerinde durmamız gerekiyor... Bu sorunun yanıtını bulabilirsek gerisi çok daha kolay olacaktır...

 

BAZI PRATİK ÖNERİLER

Orta ve uzun vadede yapılması gereken pek çok şey var, ancak bunları bugün uzun uzadıya anlatmayacağım, çünkü yapmadıktan sonra konuşmanın anlamı yok... Belki bunların sırası da değil... Henüz enkaz orta yerde dururken konuşulacaklar farklı şeyler olmalı... Fakat hemen şimdi yapılması gereken bazı şeyler var ki bunları bir Türk olarak, hatta bir insan olarak paylaşmayı vazife biliyorum... bir nebze faydam olur ümidiyle, tüm iyi niyetimle sizlerle paylaşıyorum:

1999 Gölcük Depremi'ni yaşayanlar bilirler, o günlerde de Türkiye'nin dört bir tarafından deprem bölgesine kamyan kamyon yardımlar yağdı...

Bebek bezi, tuvalet kağıdı, ekmek, su vs...

Bu yardımlar Türk insanının gönül zenginliğini gösteriyordu. Birçok insan, zengin olmadığı halde elinde avucunda ne varsa bölgeye gönderdi, hatta emektar arabasıyla bizzat kendisi Kocaeli'ne, Sakarya'ya gelmeye kalktı...

 

Dediğim gibi iyi niyetliydiler, çok büyük yardımları da oldu, ancak izlenen yol etkili değildi...

Ayni yardımlar üst üste yığıldı, gelenler bölgede büyük bir karmaşaya yol açtılar...

Su ihtiyacı olan yere kıyafet, kıyafet olmaya yerlere tuvalet kağıdı yığıldı...

Yardımların bir kısmı heba oldu, ihtiyaç sahiplerine ulaşmadı... Bir yerde battaniye yığınları oluşurken, diğer tarafta insanlar battaniye aradı...

DAHA ETKİLİ YARDIM YÖNTEMLERİ

1999 Depremi'nde yaşadıklarımızdan dersler çıkarmalıyız...

Bu tür felaketlerde ayni yardımların bölgeye uzman olmayan kişilerce direkt yollanması karmaşaya ve verimsizliğe yol açıyor...

Deprem bölgesi dışı belediyelerin ve şahısların el yordamıyla hazırladığı ayni yardımların önemli bir kısmı ihtiyaç olmayan yerlerde toplanıyor...

Yardımların dağıtımında planlama şart...

Yardımların bölgede toplandığı lojistik merkezlerine, depolara büyük ihtiyaç var...

Farkındayım, toplumsal kutuplaşma nedeniyle insanlarda, haklı veya haksız, bir güvensizlik var, ancak bunu da aşmak mümkün... Biraz düşünüldüğünde herkesi tatmin edecek yöntemler bulunabilir...

Enkazdan çıkan kişiye ilk saatlerde, ilk günlerde battaniye, su, yiyecek, kıyafet vermeniz gerekebilir. Bu aşamada ayni yardımların katkısı büyük olur. Aynı şekilde bölgede kurulacak aşevlerine, barınma alanlarına vs. ihtiyaç çok fazla. Ancak belli bir aşamadan sonra genel olarak yardımlar nakdi yapılmalı, yani depremzedeye ihtiyacı olan para nakit olarak veya harcama çeki olarak verilmeli ve depremzedeler, deprem bölgesinde kurulacak mobil marketlerden veya dağıtım depolarından ihtiyaçlarını kendileri temin etmeliler...

Mobil marketlerin ve depoların kurulmasında AFAD'ın ve devletin diğer kurumlarının yönlendiriciliği şart.

 

Aynı şekilde belediyeler de bu rolü üstlenebilir...

Depremzedelere günlük, haftalık veya aylık bir harcama imkanı verilir ve o insanlar ihtiyaçlarını doğrudan karşılayabilirler... Böylece yardımlar bir bölgede yığılmaz, israf olmaz, dengesiz dağıtımlar da ortadan kalkar...

Bu konuları ele almak üzere lojistik uzmanlarıyla, depolama uzmanlarıyla, işletmecilerle daha fazla mesai yapılmalı... Konunun ayrıntıları hızlıca ele alınıp etkili usuller bulunmalı, yoksa iyi niyetli çabalarımız umduğumuz sonuçları vermeyebilir...

 

BARINMA SORUNU BÜYÜYEBİLİR: ÖNLEM ŞART

Son olarak, depremde yüzbinlerce evin kullanılamaz hale geldiği görülüyor...

Bölgeden diğer bölgelere haklı bir kaçış da var...

Deprem öncesinde Türkiye'nin ciddi bir konut sorunu vardı; ev fiyatları ve kiralar enflasyonun bile ötesinde yükselmişti... Yaşanan büyük deprem konut krizini daha da derinleştirecektir.

Batı'da nispeten daha dayanıklı bilinen binalara talep patlama yapacak, zaten kıt olan meskenler daha kıymetli hale gelecektir...

Bina stoğunda bu kadar büyük bir azalma yaşanmışken, yeni binalar yapmanın uzun zaman alacağı da düşünüldüğünde acilen bazı önlemler almak gerekiyor, yoksa barınma sorunu had safhaya ulaşacak... Hatta bazı illerde sorun can yakmaya başladı bile. Daha depremin üzerinden bir hafta bile geçmemişken Mersin ve Elazığ'da kiraların birkaç misline çıktığı haberleri geliyor. Deprem bölgesinden Türkiye'nin her yanına ama öncelikle çevre illere akın başladı. Bu akının kiraları ve ev fiyatlarını arttırması kaçınılmaz. Bu yöndeki gelişmeleri fırsatçılık olarak değerlendirmek de çare değil. Eşyanın tabiatında var, kıt olan malların fiyatı artar. Arz kısıtlı, talep çok yüksekse fiyat artışlarını sadece polisiye önlemlerle veya yasalarla önlemek kolay değil.

Sorunun çözümünde zorlayıcı önlemlerden çok baskıyı hafifletici önlemlere öncelik vermeli. Bu konuda alınabilecek pek çok önlem var, ama ilk iş olarak mevcut konutların yabancılara satışının askıya alınması gerektiğini düşünüyorum.

Konut satışı karşılığı vatandaşlık düzenlemesini bir an önce askıya almak şart, çünkü mevcut binalar vatandaşlara yetmezken dışarıya bunları satmak krizi daha da derinleştirir... Her yıl 60 bin civarında konutun yabancı uyruklulara satıldığını düşünecek olur isek bu satışların sadece bir yıl askıya alınması dahi ciddi bir katkı sağlayacaktır.

Bunun dışında konut yapımında vergi kolaylıkları ve başka düzenlemeler de getirilebilir... Aynı şekilde boş daireleri kiralamaya özendirecek teşvikler de verilebilir... çünkü Türkiye'nin çok hızlı bir şekilde güvenli binalar yapması ve barınma sorununu çözmesi gerekiyor.

 

SONUÇ

Tüm iyi niyetimle, bir insanlık vazifesi olarak aklıma gelenleri yukarıda paylaştım...

Belki aklıma gelen önerilerim hatalıdır, eksiktir...

Akıldan büyük akıl var...

Eminim konunun uzmanları önerilerin eksiklerini tamamlarlar ve insanlarımıza daha faydalı hale getirirler...

Ümidim, zor durumda olan insanlarımıza katkıda bulunabilmek...

 

---------------

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER

16 Şubat 2023 (2th versiyon - 12 Şubat 2023)

Yazar Sedat Laçiner, Uluslararası İlişkiler profesörüdür. Uluslararası Strateik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucu başkanı. Lisans (Ankara Üniversitesi, Mülkiye), Yüksek Lisans (Sheffield Üniversitesi), Doktora (King's College London, Londra Üniversitesi).

e-posta: [email protected]

Bu haber 708 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum