Reklam

ÇOCUKLUĞUMUZUN, RAMAZANLARI…

Eski Ramazanları hep hatırlar, zaman zaman özlem duyar, sevgiyle yad ederim. Aileler eskiden kalabalık olur, çocuklarda kalabalık bu ailede arada büyürdü.

ÇOCUKLUĞUMUZUN, RAMAZANLARI…

Eski Ramazanları hep hatırlar, zaman zaman özlem duyar, sevgiyle yad ederim. Aileler eskiden kalabalık olur, çocuklarda kalabalık bu ailede arada büyürdü.

ÇOCUKLUĞUMUZUN, RAMAZANLARI…
24 Nisan 2020 - 14:04

ÇOCUKLUĞUMUZUN, RAMAZANLARI…
Eski Ramazanları hep hatırlar, zaman zaman özlem duyar, sevgiyle yad ederim. Aileler eskiden kalabalık olur, çocuklarda kalabalık bu ailede arada büyürdü. Yemekler, yer sofrasında ve kalabalık hep bir arada yenirdi. Yazın evin bahçesine kilim veya hasır yayılır, kışın ise bir sofranın etrafında toplanılırdı.
Çocukluğumuzda her şeyin başka, her şeyin özel olduğunu kim söylemez ki. Çocukların yüreğine Ramazanın sevgi tohumları küçücük yaşlardaki ekilirdi.Ramazan ayı o kadar önemliydi ki o yıllar, herkeste bir telaş, herkeste bir heyecan, hazırlıklar yorgunluk bilmeden başlardı.
Anneler komşularla, hazırlıklara Ramazan öncesi başlardı. Yufkalar açılır, kurutulur, Güllaçlar alınır, istiflenir. Hatta mahalle bakkalından pirinç, makarna, seker alınıp depo edilirdi. Derken büyük bir heyecanla beklenen Ramazan ayı gelir, herkeste bir huzur, bir sakinlik oluşurdu. Oruçla kapanan ağızlar; Bir gün boyu sabırla gururla akşamı beklerdi. O ne güzel bir bekleyişti.
Ramazanda, Boztepe’nin yarı belindeki tabya başında top patlatıldıktan sonra Çifte Fırın, Numune ve İspirli fırınının o meşhur ekmekleri, susamlı yumurtalı pideleri ile oruçlar zevkle bozulurdu. Ordu’da Ramazanda çoğu lokantalar kapalı olurdu, ama sahur ve iftarda, bazı lokantalar şehirdeki yabancılar için açıktı...
Ramazan deyince ilk akla gelen iftardı. Hele eskiden ne davetler olurdu. Şimdi de aynısı var mı yani? Fakirlerin zengin sofrasında iftar ettirildiği yan yana oturabildikleri bir davet gördünüz mü ? Şimdiki gibi büyük çadırlarda ve gösterişli yıldızlı otellerin şatafatlı salonlarında, toplu iftar açma modası yoktu.
Ordu’da hayırsever ailelerin bahçeli büyük konakları vardı. Bu güzel konaklarda iftar sofrasında yer almak için tanıdık olmaya lüzum yoktu... Gözüne kestirdiğin konakta düzenlenen iftara girebilirdiniz. Kimse kim olduğunuzu, nerede, ne münasebetle tanışıldığını, isminizi ve işinizi sormazdı. Sadece, kapıda duran bir kişi, size sofralarda yer gösterirdi… Ya büyük sofrada, ya orta sofra da yahut da alt katta, kahve ocağı sofrasında misafirler muhakkak yerleştirilirdi.
İftar sofrasının bir kenarına oturan konuklar, sekiz on türlü yemekten, tıka basa karnını doyurup; kahvesini çayını içip; uğurlanıp, yollanırdı. Otuz gün boyunca ramazanı böylece, hayırseverlerin konakların da iftar etmek suretiyle kral gibi yiyip, içerek geçiren binlerce insan vardı.
Ordu’da üç dört kuşaktır ticaret yapan Oral ailesinin büyüğü Nezir Beyin  konağında verdiği o iftarlar bugün bile halen anlatılıyor. Nezir efendinin torunu olan rahmetli Orhan Oral, dedesi Nezir Beyin konağında verdiği o iftarları  “...Dedem, iftar saati yanaştığında gelen tüm misafirleri hiç ayrım yapmadan en güzel etli, tatlı, sütlü çeşitli yemeklerle kurulu yer sofralarına tek tek bizzat yerleştirirdi. 
Dedem Nezir Efendi ise kendi ailesiyle ayrı bir köşede hoşaf, çorba, pilav ekmekli mütevazı bir sofrada iftar yapardı. İftardan sonra hep birlikte dualar yapılırdı. Ellerini yıkayanlara da havlu ve ibrik tutup, çok hayır duasını alırdık. Karnı doyan onlarca garip guraba insanlar teşekkür edip, konağımızdan ayrılırdı...” diye anlatırken gözyaşlarına boğulmuştu.
“Sahurda bereket vardır” hadisi şerifi gereğince mutlaka sahura kalkılırdı. Şimdiki gibi gece yarısına  kadar televizyon izleyip, sonra da “uyanamayız” diyerek yiyip yatmak yoktu. Eski Sahurlar bir âlemdi. Büyük bir iştah olmasa da zorunluluktan yenirdi, pilavlar, börekler, hoşaflar. Sonra niyet edilir, oruçlar başlardı.
Çocuklar, hep büyüklerin bu aç kalmalarına, yani oruç tutmalarına özenirlerdi.Büyüklere, sahura kaldırsınlar diye, yalvarırlardı. Ara sıra büyükler kıyamasalar da çocukları da sahura kaldırırlardı. Çocukların orucuna “tekne orucu” derlerdi, çocuk yarım gün de tutsa yeterdi. Akşamın olmasını dört gözle beklerdik, hele sabredip akşama kadar çocuk oruçlu kaldıysa, çocukların sevdiği yiyecekleri özellikle yapılmaya gayret edilirdi.
Nihayet iftardaki o ezan sesiyle, tekrardan bir sofra etrafında toplanılırdı.Huzur ve mutlulukla acılan iftarların tadına doyum olmazdı. İftardan sonar erkekler teravih namazı için camiye giderlerdi, kadınlar ise ibadetlerini evde yaparlardı. Babalar çocukların ellerinden tutar teravihe götürürdü. Küçük çocuklarda büyükleri taklit ederdi.
İşte böyle güzeldi, huzur veriyordu çocukluğumun Ramazanları, çok özlüyorum. Ülkem için bu sene sağlıklı ve mutlu bir Ramazan ayı diliyorum…

Bu haber 1202 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum