CHP'li Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar, kendisi hakkındaki cemaatçi iddialarını cevaplarken, "Adama ibne diyorlar, şunu bunu diyorlar da ne var bunda FETÖ'cü demişler. Önemli olan ben ibneyim diyebilmek. Siyetçiysen aykırı figürsen her şeyi söylerler" dedi.
"CHP'nin içinde halkın değerleriyle barışık olmayan yapılar olduğunu" söyleyen Hazinedar, "Bunları muhakkak tasfiye etmemiz gerekiyor. CHP'nin kendisine yakışan siyasetinin ortaya çıkmasına izin vermiyor bu yapı. Yani ben buna siyasi ensest diyorum" ifadesini kullandı.
Nokta dergisinden Armağan Çağlayan'ın sorularını yanıtlayan (21 Mart 2016) Murat Hazinedar'ın açıklamaları şöyle:
-Balık restoranı Turgut Vidinli'de bir olay oldu ve siz Vidinli'yi kapattınız. Ama sonra takip ettim, aslında kapının önüne masa konuluyor diye kapatmışsınız. Bir nevi hukuku dolandınız, öyle değil mi?
Fiili olarak müdahale ettik.
O hadise olmadan da Vidinli'yi kapatabilirdiniz.
Aslında tam doğrusu bu değil. Çünkü yasal olarak bizim bir yeri kapatma hakkımız yok. Bu adli bir vakıa. Adli olaya dayalı olarak işlem yapma yetkisi ilçe belediyelerinde değil. Tabii ki belediyelerin fiili bir gücü var. Sonuçta vakıanın büyüklüğünü dikkate alırsanız burada Beşiktaş gibi İstanbul'un kalbinde Beşiktaş'ın çarşısında yaşanan bir olay. Bu bir kere basit bir olay değil. Ama bu olayın siyasi bir tarafı yok. Bu olay tamamen oradaki insanların orayı işletenlerin orada çalışanların kültürüyle ilgili. Yani kadına bakış, hayata bakış, işletmecilik kültürü.
Erkek olsalar acaba aynısını yapabilecekler miydi?
Bizim için olayın iki yönü var. Birincisi kadına yapılıyor olması. Kadın fiziki olarak daha zayıf olduğu için fütursuzluk birinci yönü. İkincisi genel olarak işletmelerin müşterilerine bakışında da sorun var. Yani dolayısıyla bir kültürel sorun bir de ticari ahlak meselesi var. Emniyeti de arıyorlar, 40 dakika polis gelmiyor.
Şimdi biz burada bunu idari olarak hem kendi içimizde hem de o günden sonra ben Beşiktaş Kaymakamımızla görüştüm hem de Beşiktaş'ın bütün idari birimleri bir araya geldi. Bu konuya biz sadece belediye ayağından değil toptan bakalım dedik. Sorumlu makamlar olarak bu konunun münferit bir olay olmadığını aslında genel bir sorun olduğuna inandık ve bu olaydan yola çıkarak "bir musibet bin nasihatten iyidir" mantığıyla daha sonraki olayları engelleyecek daha genel, daha keskin tutum sergileyelim diye.
Bir adli olayın olduğu günün ertesinde olayın olduğu yere gidip dışarıya masa sandalye koydu diye orayı kapatmak bana açıkçası hukuki gelmiyor. Şundan dolayı; onu gidip bir ay önce de kapatabilirdiniz. Niye kapatmadınız?
Burada kapatma yok. Burada biz o işletmenin bu yaptıklarından sonra faaliyetini durdurmasını istedik.
Ruhsat iptali yani...
Ruhsat iptaline kadar gideceğiz. O son karar. Ancak idari olarak yapılabilecek olan şeyleri kaymakamlıktan talep ettik. Kaymakamlık da bizim bu konudaki hassasiyetimizi ve talebimizi doğru buldu. Bizim zaten bu yeri bu adli vakıa nedeniyle kapatma hakkımız yok.
Yani belediyenin kapatma hakkı yok. Biz bu konudaki yetkilerimizi kullanmak için her türlü araştırmayı yapalım dedik. Nereden bunlara müdahale edebiliriz diye. Sonuç itibariyle elimizdeki bütün argümanları kullanarak burada işlem yaptık. Ama biz şunu demedik; Biz burayı bu işleme dayalı olarak kapattık demedik. Zaten böyle bir yaklaşım içinde değildik.
Masa sandalyeyi buraya koyma hakkınız yok dediniz ve kapattınız...
Tabi, bu bizim yetkimizde zaten. Ama adli vakaya dayalı işlem yapma yetkisi kaymakamlıkta. Kaymakamlık da anladığım kadarıyla gerekli işlemi yapacak. Bizden bu konuda her türlü desteği alıyorlar.
Sizinle ilgili çok şey üst üste geldi bu aralar.
Ne mesela?
Kenan Işık mesela... Ne kadar büyük talihsizlik...
Evet aslında herkes bilir ki benim gibi sosyal medyayı çok yoğun kullanan üstelik bu konuda bu sene dijital varlıklarda birinci olmuş bir belediyeden bahsediyoruz. Benim tüm bunları yönetmem mümkün değil. Ama anladığım kadarıyla arkadaşım meseleyi de biraz ön almak için Şehrazat ve Cemil İpekçi hesaplarına atfen bunu yapıyor. Tabi burada Cemil İpekçi ve Şehrazat'ın duyurularının görmediği itibarı belli ki biz gördük.
Ama siz Beşiktaş Belediye Başkanısınız!
Bu aslında bizim için çok önemli bir gösterge oldu. Aynı şeyi söylediler bana. Dediler ki "siz çok takip edilen bir belediye başkanısınız." Geçmişteki belediye başkanları vesaire bu kadar takibe tabi değillerdi. Bizim bunu iyi kullanmamız bugüne kadar ve çok yüksek bir etki alanımızın olması bu sonucu doğurdu. O arkadaşımızın hatası. Ben zaten yurtdışındaydım o esnada.
Umredeydiniz...
Umredeydim.
Ertesi gün de umreden gelme görüntüleriniz çıkınca dedik ki çok şahane oldu. Bir CHP'li belediye, işçileri falan dizmiş...
Aslında bu iki olayın da benimle (ilgisi yok) ilgisi var tabi. Her başkan, her yönetici maiyetindeki insanların hatalarının bedelini öder. Ama birincisi doğru hata. Ben zaten hanımefendiyi aradım hemen sabahleyin ve özrümü diledim. Sabah 8.30-9 gibiydi.
Çünkü ben o gün sabah 6 gibi yattım. O gece Kabe Komutanı benim için Hacerül Esved'in taşını açtılar. Dolayısıyla sabah namazında oradaydım. Daha sonra biraz zaman geçirdim Kabe'de. Geldiğimde sabah 6 falandı yattım. Sabah kalktığımda mesajı gördüm. Mesajı görünce hemen eşini aradım. Meseleyi o açıdan zaten düzeltmeyi yaptım. Bu bir hata arkadaşımız da zaten bu hatadan dolayı ayrıldı...
Sürdük diyorsun...
Yok yok öyle birşey yok. Kendi kendini cezalandırdı aslında. Kendisi bana "Ben hatalıyım ve affımı istiyorum" dedi. Bu birinci olay. Ama asıl ikinci olayın bizimle gerçekten hiç ilgisi yok.
Umreden dönüş meselesinin mi?
Evet evet... Biz bir hafta önce Beşiktaş temizlik işçilerimizi, yaklaşık 500 temizlik işçimiz var. Beşiktaş özel bir yer, Beşiktaş kimliğinin ötesinde farklı bir özelliği daha var. 200 bini aşan bir nüfusumuz var ama 2 milyon insan geliyor her gün Beşiktaş'a. Her gün 2 milyon insanın kirlettiği bir Beşiktaş'ı temizliyoruz. 500 temizlik işçimiz var. Ben belediye başkanı olduğumda bunlar asgari ücret alıyorlardı. Geldikten hemen sonra yüzde 50 zam yaptım bu personele. Hem de hiç talep olmaksızın.
28 Şubat'ı eleştirenler bugün benzer uygulamaları yapıyorlar. Başörtüsü üzerinden mağduriyet çıkartanlar bazen haklı olsalar da bugün farklı uygulamalarla benzerini yapıyorlar. Ben eşimle 89'da şuan AK Parti'de olan birçok arkadaşımla beraber Beyazıt Camii'nde Cuma namazından çıkardım, başı açık eşimle başörtülü kardeşlerimize destek verirdik.
Onların da size teşekkür etmek akıllarına siz umreden dönerken mi geldi?
Yok yok... O olay öyle değil. Müsade ederseniz o meselenin ne kadar ilginç olduğunu anlayabilirsiniz. Ben daha sonra bu zammı yüzde 100'e çıkardım. Ve şu anda onlar İstanbul'un en yüksek temizlik işçisi gelirine sahipler. Ancak benim umreye gideceğim gün bir haber geldi; İşçiler yürüyor. Ben de güzel bir şey için yürüyorlar zannettim. Bunlara birileri bu en son asgari ücret artışı yapıldı ya.
O asgari ücret zammı kadar yasada bir boşluk oluştu, dolayısıyla siz asgari ücret artışı kadar o zammı hem asgari ücret alanlara hem de daha yüksek alanlara uygulamak zorunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla inanılmaz bir adaletsizlik ortaya çıkıyor. Gerçekten asgari ücret alanlar için yapılmış olan düzenlemeyi çok daha yüksek alanlara uygulamamak için bunlardan muvaffakat alıyorsunuz.
İçerdeki birileri sanıyorum bir miktarı örgütlü yapıdan gelen birkaç kişi, diyorlar ki maaşlarınızı düşürecekler. Oysa zam yapılıyor. Ama yüzde 30 zam yapılmıyor 2 bin 500'e çıkıyor maaşları. 2 bin 250 alıyorlar, yani asgari ücretin iki katı kadar. Biz de dedik ki yüzde 10 ile sınırlayalım. Çünkü başka türlü ödeme şansımız yok.
Bunlar kanıyorlar ve yürüyorlar. Ben de geldim belediyeye, çok kızdım tabi bunlara. "Yazıklar olsun size" dedim. "Boşa bile versem imza atacaksınız siz dedim. Çünkü siz benim sizin hakkınıza haleldarlık getirmeyeceğimi, zarar vermeyeceğimi bilmeniz lazım" dedim. Benim gittiğim gün bunlar imzaladılar o evrakları ve sorun çözüldü.
Yani sizden özür dilemeye mi gelmişler....
Benim durumum bahtsız bedevi hikayesi oldu aslında bu olayda. Benim bırak karşı çıkmamı men etmeme rağmen geldiler. Benim onlara önerim şu oldu: Ben gitmeden önce nasıl yürüdüyseniz, benim geldiğim sabah da aynan öyle yürüyün. Ellerinizde de özür pankartları olsun... Benim önerim o oldu. Havaalanına gelmeyin, şova dönüşmesin. Nitekim havaalanında yaptığım konuşmada da var bu.
Sonuç itibariyle bunu çarpıtan bir havuz medyası ve buradan yürüyerek CHP'ye vurmaya çalışan bir yapı var. Bir de bizim Beşiktaş'ta her tarafa çok dokunduğumuz için, her tarafa müdahale ettiğimiz için karşımda bir inşaat lobisi var. Karşımda bir işgal lobisi var.
Ben geldim geleli bir tane seyyar vermemiş bir belediye başkanıyım. Bütün seyyarları kaldırdım Beşiktaş'tan. Karşımda ne büyük lobi var düşünün. Ve bunların çoğu parti içinden de var. Yani böyle partiye gelip menfaati için partiye gelip, seyar alıp şehri iğfal eden bir yapı da var.
Ama CNNTÜRK'te Özgür Özel çıkıp eleştirdi sizi...
Yaptığı yanlış. Kendisini de aradım. Eğer dedim, ben getirdiysem parti üyeliğinden değil belediye başkanlığından istifa ediyorum. Peki aksi yönde söyleyenler bana inanmayanlar ya da bunu başka şeylerle başkalarıyla karıştıranlar ne yapacak. Bak ben bu kadar açık konuştum. Kendisine de söyledim. Git o işçilere sor. “Yaptığımız ayıbı temizlemek için gittik, biz kendi kendimize örgütlendik demezse ben istifa ederim. “ Ben şov yapmayı bilirim ama şovun da bir ahlakı olacak. Son derece yanlıştır o görüntü.
Siz Beşiktaş'ta evin içini boyayandan para mı istiyorsunuz?
Onların hepsi uydurma şeyler...
Sizin Mustafa Sarıgül'ün avukatı olduğunuz doğru mu?
Hem doğru hem yanlış. Yani şöyle. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'nde mücadele ederken ihraç edildim. O esnada Mustafa Sarıgül DSP'de idi. Sonra CHP'ye geldi. Sonra o da ihraç edildi. Ben o esnada o dönem CHP'deki muhalefetin önemli isimlerinden birisi idim. O dönem çok insan haksızlığa uğradı. Biz, Baykal döneminde yapılan haksızlıklara karşı ciddi bir karşı duruş sergilemiştik. Ben ihraç edilmiştim. Sonra mahkeme kararıyla döndüm. Sonra çok insan ihraç edildi CHP'den. Ben onların da avukatlığını üstlendim. Gönüllü olarak. Sayın Sarıgül onu duymuş. O da ihraç edildi. Ben onun orada avukatı idim. Yani ben sayın Sarıgüle'e Şişli Belediyesi'nde veya özel avukatlığını yapmadım. Sadece o siyasi avukatlığını yaptım.
Sizin Anavatan Partisi'nden CHP'ye geçişiniz nasıl? Anavatan kapatılınca mı?
Ben Anavatan'dan CHP'ye geçmedim. Ben Anavatan Partisi'nin 1986'da gençlik kollarını kurdum. Daha sonra 1995'te ayrıldım. O zaman Mesut Bey'in (Yılmaz) Özal siyasetini terkettiğini, Özal'ın o yenilikçi dışa dönük siyasetinden farklı bir siyaset izlediğini görerek. Ben 1999'da CHP barajın altında kalınca, Meclis dışında kalınca gittim CHP'ye üye oldum. Ailem Halk Partili. Benim büyük dedem Cumhuriyet Halk Fırkası'nın kurucusu ve ilk başkanıdır Ordu'da. Ve dikkat edin, barajın altında kalmış, Meclis dışında kalmış bir partiye gittim. Ve üstelik de 30 yaşındayım avukatım o zaman. Dolayısıyla sefaya değil cefaya gittim. Nimete değil külfete gittim. Mücadeleye gittim.
Seviyor musunuz avukatlığı?
Tabi ben hayatım yaptığım en doğru en severek yaptığım iş.
Hala!.. Şu andaki hukuk düzeniyle de mi?..
Zaten hukukçunun görevi sürekli olarak bu yanlışlarla mücadele etmektir. Ben mesela 2003'te-2004'te ihraç edildiğimde eşim benim karşı çıktı dava açmama ve partiye geri dönmeme. Ben daha sonra bir daha ihraç edildim. Ben CHP tarihinde 3 kere ihraç edilmiş tek kişiyim.
Niye?
Verdiğim mücadele nedeniyle. Zaten klasik bir teslimiyetçi veya statükocu bir adam değilim ki. Zaten mücadeleci açıkçası parantez içinde söylüyorum düzene aykırı birisiyim. Fatsalıyım. Fatsalı ne demektir bilir misiniz?
Bilirim...
Devrimci. Fatsa'da o dönem Devrimciyol hakimdi ama asıl hatalarıyla güzellikleriyle, günahlarıyla sevaplarıyla ama toplumu dönüştürenler, toplumu değiştirenler sonuçta devrimci ruha sahip olanlardır.
Sizce CHP'nin içinde o devrimci ruh var mı mesela?
O potansiyel var.
Ama çok statükocu duruyor bence...
Tamam, zaten ben de onun için mücadele ediyorum. O potansiyelin ortaya çıkması için mücadele ediyorum.
İnşaallah vardır. Biz henüz görmedik ama!..
Ben sürekli anket yaptırıyorum. Soruyorum, benim yaptıklarımı ben bilirim demiyorum, benim ekibim bilir demiyorum. Bu yaptıklarımın halktaki karşılığını soruyorum. Ya da halkın bizden taleplerini soruyorum. Benim siyasetteki en önemli kıblem halkın beklentileri ve halkın talepleri, halkın benim yaptıklarıma karşı yorumları. Ama Türkiye'de şöyle birşey var, halkın çoğunluğu çok ses çıkaran bir yapı içermiyor. Ama halkta bir grup var, halkın içinde bağıran çağıran yüzde 5. Yüzde 95 kadar ses çıkarıyor Türkiye'de. Ama o yüzde 5'i dikkate alırsanız Türkiye'de siyasette başarılı olamazsınız.
Buraya CHP'nin statükoculuğundan geldik...
CHP'nin içinde, CHP'ye oy verenler bizim tabiki sorumlu olduğumuz birinci alan. Ama ben belediye başkanı olarak da parti olarak da halka karşı sorumluyuz. Bize oy verenlerin bizden talepleri, aynen Beşiktaş halkının benden talepleri gibi fevkalade önemli. Biz bu yönde hareket edemiyoruz. Bizim içimizde halkın değerleriyle barışık olmayan yapılar var. Bunları muhakkak tasfiye etmemiz gerekiyor. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun zaten aslında o yumuşak üslubu, efendiliği, saygınlığına da gölge düşürüyor bunlar. Ve gerçek anlamda CHP'nin kendisine yakışan siyasetinin ortaya çıkmasına izin vermiyor bu yapı. Yani ben buna siyasi ensest diyorum. Sürekli olarak içe dönükler. Bizim aslında dışarıyla ilgilenmemiz lazım değil mi, yüzde 25'i daha yukarılara çekerek Türkiye'yi yönetmemiz lazım. Ben eğer yüzde 25'i kendi içindekileri mutlu edecek siyaset izlersem hiçbir şey yapamam, olduğum yerde sayarım.
Siz CHP'nin yaşlı bir parti olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben varım ya!.. Benim gibi gençler var. Ben varım derken ben kendimi kastetmedim. Ben neye güveniyorum. Ben tek başıma mücadele edemem ki. CHP'de bir potansiyel var dedim size. Ortaya çıkarılması gereken bir potansiyel. İçerde ve dışarıda var. Dışarıda, CHP'ye gelip o içe dönük siyasetin kurbanı olmak istemeyen, dışarda kalmış, kendini bir türlü içeriye atamamış bir yapı da var. Ama bize oy veriyor, bizi destekliyor. Bekliyor ki hem cumhuriyetin çağdaş demokratik idealine uygun siyaset yapmak istiyorum. Ben de varlığımı ortaya koymak istiyorum diyen gençler var, potansiyel var. Bir de içerde buna izin vermeyenler var. Bakın biz sürekli partiyi dışarı açalım diyoruz ama gelmiyor gençler. Neden gelmiyor? Çünkü içerde bizim tasviye etmemiz gereken bir yapı var.
Beyaz Türk partisi mi CHP?
Yok değil canım, olur mu öyle şey. Çok haksızlık ediliyor. Mesela bir taraftan haklı taraflar var, mesela ben eleştiriyorum. CHP'nin hak etmediği bir noktada olduğuna inanıyorum. Ama bunun kabahati halkta değil. Bunun kabahatlisi gene biziz. Toplum değişiyor. Artık çok değişen bir ülke var.
O zaman CHP değişemiyor demek ki...
Tabiiki... Sadece partinin değişmemesi meselesi de değil. Burada aslında tarihten gelen çok, yerel bir yönetici olarak genel siyasete dair çok şeyler söylemek istemem ama genel siyasetten gelen bir yerel yöneticiyim. 1986'dan beri genel siyaset yaptım. Yerel bir dile sahip değilim. Hep ülke siyasetine dair derdim ve mücadelem oldu. Ve şanslıydım çünkü Özal'la çalıştım. Şanslıydım çünkü Sarıgül ile beraber Türkiye yolculuğu yaptık.
Siz Sarıgül'ün o değişim hareketinin içinde miydiniz?
Tabi tabi... Ben o hareketin en önemli isimlerinden birisiydim. O değişim hareketinin o dönemki enerjisinin bizim partimizin içinde o dönemde çok rahatsızlık yarattığını biliyorum. O rahatsızlığın biraz da bedelini ödettiler Sarıgül'e aslında son seçimlerde. Ama Sarıgül İstanbul'da sosyal demokratları zirveye taşıdı. Yüzde kırk küsür oy aldı. Kazanamadı seçimi ama çok yüksek bir oy aldı. Şu anda olması gereken yerde değil Mustafa Sarıgül. Çok büyük bir haksızlık. Düşünün yüzde 29'la kazanmış sayın Sözen İstanbul Büyükşehir Belediyesini. Biz yüzde 40 ile kazanamadık. Bu kişiyi partiye davet edip sonra bir milletvekilliğinin verilmemiş olmasını Sarıgül açısından çok önemli görmüyorum. Sarıgül oturur bir yerde durur ama CHP'nin onu değerlendirmesi CHP'nin faydasınaydı. Önümüzdeki süreçte ne olur bilmem, bundan sonraki siyasetinin ne olup ne olmayacağına halk karar verir.
CHP'nin yeni bir lidere ihtiyacı var mı?
Hayır. Ben böyle düşünmüyorum. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Obama'ya benzettiğim tarafları var.
Biri Alevi biri siyah diye mi?
Evet biraz öyle. Eğer parti içinde, partiyi kirletenlere karşı radikal önlemleri alıp parti içi devrimi başarabilirse, millet o krediyi gelecekte açacak.
Sürekli Selin Sayek Böke'nin adı geçiyor..
Yok hayır daha genç arkadaşımız. Şüphesiz siyasette çok geleceği var Böke'nin. Kendisini yetiştirmiş, iyi bir kazanım oldu CHP için. Yeni dünya değerlerini kavrayan ve bunu topluma aktarabilen genç ve kadın bir siyasetçi. Emin olun Böke'nin adını öne çıkartanlar aslında en büyük kötülüğü ona yapıyorlar. Alternatif liderlik çıkartmaya çalışanlar, hem onu harcayacaklar hem partiye zarar verecekler. Ama ben sayın Genel Başkanın da Böke'nin de bu tuzağa düşeceğine inanmıyorum.
Tiyatrolarla da bir sorununuz oldu. Uğur'la..
Uğur'un (Uludağ) son derece büyük haksızlığı söz konusu. Aslında ben çok daha cevap verebilirdim. Çok rencide olurdu. Meselenin diğer boyutlarını açabilirdim ama açmadım. Ben sanatçıyla polemiğe germem. Ama yaptığı haksızlık. Benimle girdiği polemikten çok zarar görür o. Türkiye'de bir devrimi de yaptık biz. Londra'da sık giderim tiyatroya meraklıyım. Orada Royal Art Consil diye bir Kraliyet Sanat Konseyi var. Orada sanatı domine eden kurumların başında geliyor. Adı Kraliyet ama aslında çok özgür yapı. Sanatçılardan oluşuyor. Biz de bunun benzerini kuralım dedik. Beşiktaş'ta oynayanları getirdik. Ve baştan bunlara dedik ki bütçenizi siz yönetin.
Uğur'u niye attınız?
Uğur'u (Uludağ) atmadım hayatım ya Uğur'u niye atayım. Yalan söylüyor. Bak söylemeyecektim ama bu kadar anlamsız şeyden sonra açıklama yapmam gerekiyor. Sanat Kurulu kurunca, 'bakın çok önemli başlangıç yapıyoruz. Türkiye'de ilk defa bir kamu kurumu bütçesini sanatçılara yönettiriyor. Bir tarafta TUSAK bir tarafta al bütçemi sen yürüt, salonlarını sen yönet' diyen ben. Ama bir şartla. Yönerge çıkardık. Onlar da imzaladı. Kendisinin imzası var. Bunu yerin dibine sokabiliriz aslında. Kendisinin imzaladığı yönerge var. Birlikte oluşturduk yönergeyi. Kendisi şimdi diyor ki 'bize bişey imzalattılar'. Ya böyle şey olur mu sen sanatçısın okuyup imzalarsın. Ama önemli değil. Yüzlerine de söyledim. Dedim ki bakın 'siz bir maddi değeri yönetiyorsunuz, eğer burdan siz kendinize çok şey alırsanız, bu konseyin ölü doğmasına yol açar'. Derler ki giren kendine çalıştı orda. Bunun için kısıtlama koyduk dedik ki; Sanat Kurulu'ndaki oyuncular belli sayıda oynayabilecekler. Bir yıllık ama. Sanat Kurulu bana bağımlı olmasın diye bir yıllık düzenleme yaptık. Abicim bu (Uğur Uludağ) oynuyor oynuyor bir bakılmış ki sınırları aşmış. Bunun üzerine bana geldi Behzat'la (Uygur). Bu arada bizim salonlarımız full dolu. Onunkiler durdurulmuş bu arada bana geldiğinde. Biz rica ettik bir yerden bi tane boşalttık. Her ay yine bir oyun oynamaya devam edecekti. Ondan sonra üç ay sonra Kurul'dan ayrılacağı için gelecek yıl devam edecekti. Ne kovması ya. Külliyen yalan.
Kotayı aşmış.
Ve ne oldu biliyor musun gitti Havuz medyasına röportaj verdi. Bana ordan vuracak. Onlar TUSAK'a destek verenler. Ne kadar hafif bişey. Evet kotayı aşmış. Behzat'a sor arkadaşı işte ben ne yapayım. Yönergeyi ben tek başıma belirlemedim. Ama şimdi bu yaptığı saygısızlık bana yapılmadı Beşiktaş'ın temsil ettiği değerlere saldırdı. Ben bir sanatçıyı niye kovayım. Bana muhalif olanlara yer veriyorum.
Tarkan'a çok büyük para verip konser yaptırdığınız tezviratı var.
Ne güzel. Müthiş reklam oldu değil mi? 100 bin kişi geldi. Biz bir lira vermedik Tarkan'a...
Hayrına mı geldi Tarkan?
Sponsorlarla. Ben Beşiktaş'ta herşeyi sponsorlarla yürütüyorum. Bunlara hemen niye cevap vermiyoruz. Bu tartışmalar ciddi bir reklam yapıyor.
Duyduğum rakam korkunç. Üç milyon duydum.
Yarısı bile değil. Ben vermedim ama bildiğim rakam çok daha altı. Orada Tarkan jest yaptı onu da söyleyim. Uzun yıllardır halk konserine çıkmamış en uygun yer Beşiktaş olarak düşünmüş. Kendisine teşekkür ediyorum ama bizim cebimizden tek kuruş çıkmadı.
Sizin için sürekli cemaatçi diyorlar.
Saçmalama. Adama ibne diyorlar, şunu bunu diyorlar da ne var bunda FETÖ'cü demişler. Önemli olan ben ibneyim diyebilmek. Siyetçiysen aykırı figürsen her şeyi söylerler.
Size cemaatçi demeleri rahatsız etmiyor mu?
Rahatsız olması için kabahatim olması lazım. Benim hiçbir örgütle cemaatle alakam yok. Benim 9 yaşından beri oruç tuttuğumu, muhafazakar taraflarımı herkes bilir. Ben öyle bir ailede büyüdüm ki sana anlatayım. Konakta büyüdüm. Bizim evde Ramazan'da herkes oruç tutar, namazını kılar. Ben Kur'an kursuna gittim. Öğrendim. Annem çağdaş cumhuriyetçi bir Türk kadını eczacı.
Babam öyle. Konağımıza İsmet Paşa gelmiş kalmış. Babamın kısa pantollu İsmet Paşa'yla fotoğrafları var. Atatürk hayranı bir aile. Ramazan'da her akşam teravih dini bir görevi ifa etmenin ötesi bir ritüeldir. Bayram gelince akşam üstü sofralar kurulur rakı içen içer. Ben böyle özgürlükçü değerlere saygılı bir ortamda büyüdüm. Benim siyasetimin tam referansı orası. Fatsa'nın cafcaflı döneminde sol elim havada kahrolsun faşizm diye yürüdüm. Ama ailem hep olayların içinde olmamış saygın bir duruş sergilemiş bir aile. Hiç kavganın içinde olmadık. Çatışmacı bir dil kullanan biri olmadım.
Ama tam da çatışmacı bir dilin egemen olduğu siyaset yapılıyor
Ama ben onun içinde değilim. Mesela camiye gidiyorum evet. Ama her pazar Kliselere de gidiyorum. Sinagoglarda konuşma yapıyorum Yahudi yurttaşlara. Hahamımız konuşuyor sonra ben. Kiliselerde konuşma yaptığım da oldu. Şimdi bir de camide hutbede konuşma yapsam ortalık yıkılır. Ki teolojik bilgim dini bilgim buna çok yeterli. Benim görevim ayrımcılık değil. Atatürkçü aynı zamanda Müslüman bir adamım. Aynı zamanda LGBT ile ilgili Türkiye'de ilk defa bir resmi kurum olarak resepsiyon yaptık. Devlet bütçesinden. İlk defa onur yürüyüşüne katılan bir belediye başkanı oldum. Ben eşcinselliği teşvik için yapmadım bunu. Özgürlüklere saygımdan.
Hedefiniz ne?
Hiçbir hedefim yok. Tek bir hedefim var; Türkiye'nin 100. yılında Atatürk'ün yeşerttiği değerlerin zirveye çıkmasını istiyorum. Ben Umre'den yeni geldim ya, vicdanı mühürlü olmayan herkes kutsal toprakları ziyaretinde farklı müslüman grupları farklı müslüman ülkelerden gelenlerin birikimini, değerlerini yaşayış şeklini, kendilerini ifade şeklini gördüğünde Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin, Müslüman Türkiyesi'nin ne kadar değerli bir ülke olduğunu rahatlıkla anlar. Ona hep beraber sarılmalıyız.
YORUMLAR