Devrim Hacisalihoglu
Sotka’dan Beşiktaş‘a her evin oğlu
Şenol Güneş‘in Vodafone Arena’da Beşiktaş‘la yaşadığı şampiyonluk sevincinden kameralara yansıyan o kendine özgü beden dilini aslında 2002 Dünya Kupası’nda milli takımın başında ülke futbol tarihinin en büyük başarısı için sevindiğinde ilk kez fark etmiştik. Aşağıda izleyeceğiniz görüntülere hakim olan sevincini, gülerken yüzünün aldığı şekli, gülüşünü, ellerinin, kollarının hareketini fark ettiniz mi? İşte inançlı insanların ya da şen çocukların gözlerinde de görebileceğiniz o hakiki ifade, bu yazıda birazdan anlatacaklarıma sebeptir.
Şenol Güneş‘in sevincinde müesses futbol nizamının kendisine durmasını salık verdiği hizayı bilmem kaçıncı kez bozan birinin edası yok. Yaptığının önemini çok iyi bilmesine rağmen bu yok. Muzaffer görünmenin kibirinden kaçınan bir yüz. Zaten, kızgınlığı ya da şaşkınlığı da yerleşik futbol düzeninin “büyük” saydıklarında görmeyi istediği gibi değil. “Sevinmek için zehirli bir kibire ya da bir seri dudak temrinine veya Dolar bazında terimlere gerek yok, oyun bu, sevinin işte!” diyor.
Onun böyle sevinmesinin bir hikayesi var.
1970’li yılların başında Trabzon’un Sotka mahallesinden iddialı bir giriş yaptığı sahnede, son perdede, şimdiye kadar hep ıskaladığı şampiyonluk yıldızıyla Beşiktaş‘tan selam verirken görünüyor ama bir söyleşimizde yıldızlara dair şöyle demişliği var:
Yıldızları bazen göremediğinizde de orada olduklarını bilirsiniz, bizim de hayallerimiz vardı
“O zaman da hayallerimiz çok fazlaydı. Özellikle o denizin, sahilin karaya vurmasında, her dalganın gidiş gelişinde bizi o dalgaların bir başka yere getirdiğini düşünüyordum. Sahile indiğimizde ki bizim ev 25 metre hemen hemen sahile o zaman, deniz kenarında, kumsalda yalnız başımıza kaldığımız zaman, İstanbul’u, dünyayı görmeye çalışıyorduk…Yıldızları bazen göremeyebilirsiniz ama orada olduklarını bilirsiniz. Bizim de uzaklarda bu düşüncelerimiz, hayallerimiz vardı. Koşacağımız değerler vardı.”Neredeyse tamamı mahalleli arkadaşlarından oluşan takımıyla 1970’lerin başında çıktıkları o sahneyi kısa bir süre sonra yeniden kurmuşlardı. Trabzonspor’la sekiz yılda 6 kez kazandıkları ve hepsinde de yer aldığı şampiyonluklar, sonrasındaki sayısız kupalarla Türkiye’de futbol tarihinin akışını değiştirmişlerdi.
Futbol sahnesi de tabii o dönemde henüz akışkanlığını kaybetmemişti. Bunun elbette bir yığın ekonomik, siyasi ve ne yazık ki ahlaki nedenleri var.
Tüm evlere giriyorduk, her evin oğluyduk
Şenol Güneş o yılları, o yılların ruhunu da çağrıştıran bir naiflikle ‘her evin oğluyduk’ sözüyle tanımlıyor. Şöyle diyor: “O güne kadar bunu kimsenin başaramadığını da biliyorduk. Taraftar bizi ailesinden biri olarak görüyordu. Köylerde, hiç futbol maçı izlememiş insanlarımız bile bize gönüllerini açmıştı.Tüm evlere girdiğimizi, her evin oğlu olduğumuzu biliyorduk.”
Şenol Güneş‘i sonraki yıllarda hep “diğerleri“nden ayıran da işte bu oldu galiba: Kimseye acımayan bir rekabetin sonunda bile ‘her evin oğlu’ olarak kalmayı önemsemesi.
Şenol Güneş‘in bu vakarını, kendisini çoğu zaman ‘üvey oğul’ sayan futbolun muktedirlerine her selam gönderdiğinde hissedersiniz. Onlar da her selamını aldıklarında, kendi tartılarının onu tartmaya yetmeyeceğini muhtemelen anlıyorlar.
Yeni Başlayanlar İçin Şenol Güneş: 2011’de de kupayı kazandık ama bize vermediler
2002 FIFA Dünya Kupası’nda Türkiye’yi dünya üçüncülüğüne taşıyarak Türkiye futbol tarihinin şimdiye kadarki en büyük başarısını kazanmasına rağmen kendisine yapılanlara karşı tavrında da bu vakarı görmek mümkündü. Şike soruşturmaları ve cezalarının damga vurduğu, teknik direktörü olduğu Trabzonspor’un hala kendisini şampiyon olarak kabul ettiği tartışmalı 2010-2011 sezonunda başına gelenlere rağmen söylediklerinde olduğu gibi… Şenol Güneş Beşiktaş‘la kazandığı şampiyonluğunu kutlarken, bir kaç gün önce, 2011’de de şampiyon olduklarını ancak kupanın kendilerine verilmediğini bir kez daha söyledi.
Üç yıl önce Trabzonspor’daki dördüncü dönemini de bir tasavvuf ehli gibi davranarak sonlandırmış o zaman da kulaklarımızda adalete, emeğe, rakibe saygıya dair haklı sözlerinin tınısını bırakmıştı.
Performans meraklıları için Beşiktaş‘taki şampiyonluğu dışında Trabzonspor’da kaleci olarak kaldırdığı 6 lig şampiyonluğu, 3 Türkiye Kupası, 6 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 3 Başbakanlık Kupası ve 1988 yılında başladığı teknik direktörlük kariyerinde Trabzonspor ile 2 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı, 2 Başbakanlık kupası ve Süper Kupa istatistiklerde yazılı.
Şenol Güneş‘in Beşiktaş‘la uyumu uzun süreli olabilir
Horonun bile dikine oynandığı, itirazın neredeyse bir folklor olduğu şehirde yetişen Şenol Güneş‘in, üç İstanbul’daki görece yalnızlığından romantik bir muhalefet örmüş Beşiktaş camiasıyla uyumu, onun da gelecekte kulübün önemli isimleri arasında yazılacağını düşündürüyor.
Beşiktaş, Şenol Güneş‘le önümüzdeki yıllarda üst üste şampiyonluklar yaşayabilir, formasındaki yıldızlarını artırabilir. Şenol Güneş‘in sevincinden bize kalan yine çocukluğunda ulaşmak istediği yıldızlar, 50 yıl önce Sotka sahilinde dalgaları izlerken, koşacağını söylediği değerler olur yine. Beşiktaş‘ta da, Türkiye’nin her yerinde de “her evin oğlu” olmayı isteyecektir.
Trabzon Güneş‘ten önce onun, sahilinde oturup hayal kurduğu denizi kaybetti
Trabzonlulara da birkaç söz söylemek gerekirse, Şenol Güneş‘i ve bir derviş sabrıyla yıllardır büyüttüğü değerleri neden kaybettiklerini sorgulamaya şuradan başlayabilirler. Şenol Güneş‘ten önce onun, sahilinde oturup hayal kurduğu denizden mahrum kaldılar. Asıl büyük kaybetmeye o denizi doldurunca, Şenol Güneş’in çocukluğunda kıyısında oturarak yıldızları izlediği kumsalın yerine betonun soğukluğunu döşeyince alıştılar.
Belki de kentin, yeni Şenol Güneş’ler yerine, bir süredir popüler kültürün, kaba milliyetçiliğin en süfli provakasyonlarına teşne genç adamlarla mesaisi bu yüzden. Trabzon’un Şenol Güneş’in tesis ettiği futbol adabını, temsil ettiği kültürü edinmek için biraz denizlerin yerine ne doldurduğuna bakması lazım.
Not: Bu yazıyı hazırlarken daha önce TV ve matbu basında yayınlanmış röportaj, haber ve yazılarımdan da faydalandım.
YORUMLAR