YAŞAMIMIN ÖYKÜSÜ ve UNUTAMADIĞIM ANILAR
Turan Ateş bey 'in anı serisi yazısı:
8. BÖLÜM
ANAYASA .........
Hukuk dilinde Türkçeleştirmenin en önemli sonuçlarından birisi; "ANAYASA" sözünün kendliğinden anlaşılır bir terim olmasıdır.
Ossmanlı İmparatorluğunda "Anayasa" sözcüğünün ksrşılığı ise; " Kanun-i Esası " idi. Anadolu Hareketi sonrası bu terimin adı; "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu " adını aldı. Bu üç terimde aynı anlamı taşıyor.
Teşkilat-ı Esasiye kanunu terimi; daha çok bir Devletin temel kuruluşunu, örgütlenişini ve işleyişini düzenleyen kuralların tümünü kapsar....Anadolu Hareketi başladığı süreçte sanırım devletin ve Saltanatın temelinden beraber yıkılacağı....Ve yerine yeni bir Cumhuriyetin kurulacağı düşüncesini akıllarda uyandırmayarak gizlemiş olsalar gerek. Bu nedenledir ki; " Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" deyimini kullanmayı daha uygun görmüş olsalar gerek...
20 Ocak 1921 Tarihli Anayasamız bu adı taşıyor. 1924 yılında yapılan Anayasamız bu adı taşıyor. 1924 yılında yapılan Anayasamızda 27 Mayıs 1960 yılına kadar yürürlükte kalmış ve bu Anayas içinde;" TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU "" ismini 27 Mayıs 1960 yılına kadar yürürlükte kalmış ve bu Anayasa içinde " Teşkilat-ı Esasiye Kanunu " ismini almış ve isim kullanılmıştır.
Anayasa; öyle bir yasa ki; devletin temel yapısını ve bu yapının başlıca aişleyiş işleyiş kurallarını gösterir. Anayasa, öbür yasaların üstünde, onlardan daha temelli,daha geniş kapsamlı, neredeyse onları doğuran, onlara analık eden ve dayanak olan bir yasadır....
Hukuk alanında bunun doğal sonucu, öbür yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleyen mekanızmaların kurulmasını da öngörmektedir.Anayasa mahkemesi gibi kurumun ortaya çıkması ve bu düşüncenin etkisi ile ortaya çıkmıştır. Bu durumda Anayasalar,yalnız devletin temel yapılarınhı, örgütlenişini ve işleyiş kurallarını göstermeklede kalmaz. Anayasaya uygunluğun yargısal denetimini gerçekleştirememiş ülkelerde de Anayasalar,yurttaşların gözünde siyasal yönetimin temel ilkelere uyup uymadıklarını ölçmeye yarayacaak,saygı ve üstün değer ve üstün bir METİN sayılmaktadır.Toplumda Anayasaya aykırı davranışlar olumsuz tepkiler doğurmaktadır.
Bu temel ilkeler ise çoğu zaman, kişilerin hakları ve özgürlükleri için yapılan uzun mücadelenin sonunda ortaya çıkmıştır.Bu nedenlerle Anayasadaki temel ilkeler, daha çok kişilerin temel hakları ve özgürlükleri ile ilgilidir.
Bu nedenlerle bir Devletin Anayasası , kişlerin temel haklarını ve özgürlüklerini koruyan bir BELGE olmaktadır.
Bir Devletin kuruluşuyla, genel yapısıyla ilgili işleyiş kuralları , yurttaşların temel hakları ve özgürlükleri, hep Anayasa denen bir tek metinde gösterilmez.
Hatta bzaen ortada; "ANAYASA "adını taşıyan bir yazılı metin de bulunmayabilir. Bugün İNGİLTERE'de Anayasa Yazılı değildir. Yani Anayasalar; YAZILI ANAYASALAR -YAZILI OLMAYAN ANAYASALAR olarak tasnif edilmektedir.
Bazı ülkelerin Anayasaları ; BÜKÜLGEN...Değişimi kolay....Bazı Ülkelerin Anayasaları BÜKÜLMEZ...Yani Değişimi zordur...
Bazı Ülkelerin Anayasaları DENETİMLİ...Bir Anayasa Mahkemesi denetimi vardır. Bazı Ülkelerin Anayasalarında benzer bir Yargı denetimi yoktur. İngiltere' de Yazılı bir Anayasanın olmaması, biraz düşündürücü ve garip gelebilir.
Ancak;Bizim çocukluğumuzda; kapalı sinema salonlarında filmler izleriz. Kentin Kenar semtlerindeki sinema salonlarında, ışıklı bir şekilde; " SİĞAA İÇMEK YASAKTIR.."uyarısı yazar... Ama yinede siğara içilir. Elit ve Eğitim düzeyi yüksek olan semtlerdeki sinema salonlarında bu tür bir yazı yok.Ama, kimsede siğara içmez.
İşte bu EĞİTİM...EĞİTİM....EĞİTİM...
Anayasalar;
-TEOĞRATİK ANAYASALAR...
-YARI TEOĞRATİK ANAYASALAR...
-LAİK ANAYASALAR....
-SOSYALİST ANAYASALAR...
olmak üzere bir tasnife de gidilebiliriz.
Klasik demokrasi anlayışı Anayasalar arasındaki bu yakın ilişkiye karşılık; " Marsist Demokrasi " denen başka bir demokrassi anlayışına göre yönetimin sürdürüldüğü ülkelerde Anayasalara aynı bir görüş ile değerlendirme ile bakılmamaktadır. Demokrasi soyut bir kavram olarak değil,toplumun ekonomik yapısındaki somut değişimler yolu ile gerçekleştirilebilinecek sürekli bir oluş olarak görülmektedir.
Anayasa Hukukçusu Prf. Dr. Mümtaz SOYSAL ; Marksist Demokrasiyi;
"Marksizim bireyin devlete karşı korunmasının düşünülmemesi gereken bir sorun olarak görmemektedir. Marksist demokrasilerde önemli olan, bir takım özgürlüklerin somut bir sıralama ile ilan edilmesi ve yargısal yollardan korunması değil,toplumdaki yapısal değişiklikler yolu ile yaratılmasıdır.
Klasik demokrasinin özgürlük kavramına karşılık, Marksist demokrasi ise; ÖZGÜRLEŞTİRME kavramını çıkarır. Marksizme göre bu özgürleştirmeyi gerçekleştirecek ve sınıfsız bir toplum yaratacak olan da emekçi sınıflardır. İktidar yolu da diğer sınıflara kapalıdır. " olarak açıklar...
Bazende bir ülkenin siyasal yaşamında en az anayasalar kadar önemli bir etken olan bazı kurallarada rastlanır. Bunların başında SEÇİM denen müessesedir.Bir ülkede uygulanan seçim sistemi, o ülkenin siyasi yaşamı üzerinde çok büyük etkiler gösterdiği halde, Seçim Müesesesinin Anayasada düzenlemesi yapılmamıştır.
Ülkede uygulanacak Seçim Sisteminin Anayasada düzenlemesinin olmamasıda; Demokrasinin İlkelerine de terstir.
Anayasaya bir hüküm getirilerek;" Seim Yasalarında yapılan değişiklikler bir yıl içinde uygulanmaz...." ilkesi yer almıştır.
Merhum SOYSAL HAOCA; " Anayasayı anlamak demek, onu yerli yerine, kendi olanaaklarının çerçevesine oturttktan sonra, temeldeki ekonomik ve sosyal etkenleri anlamaya başlamak demektir." demiştir.
1961 Anayasasının getirdiği DEVLET SİSTEMİ;
" GÜÇLÜ BİR YARGI DENETİMİ ile SINIRLANDIRILMIŞ KLASİK PARLAMENTER SİSTEM..." olarak tanımlayabiliriz...
1982 ANAYASASI ve GETİRDİĞİ DÜZENLEMELER....
Biz Hukuk Fakültesindeki öğrenciliğimiz dönemlerinde; 1961 Anayasasının 12. Mart 1971 Muhturası ile değişim sonrası; ERİMSEL-MELENSEL Dönemler nedeni ile Anayasanın olumsuz değişimlerinden yakındık.
1961 Anayasası ve sınırlı Değişimi ile geçmişte yürürlükte olan 1971 Anayasının getirdiği düzenlemelerde;
Başbakan tarafından önerilmiş ve Cumhurbaşkanınca atanan; TBMM.de Güven oyu alan bir Hükümetin BAKANINI Görevden ALACAK Bir Siyasi Kurum ve Güç de yoktu.
-Bir Bakan, İSTİFA Edebilir. Sağlık sorunları nedeni ile görevi bırakabilir. İstifa da tek taraflı bir Hukuki tasarruftur. Başbakan-Cumhurbaşkanı işleme koyar, istifa talebini...
-Hükümet istifa eder. Bakan da istifa kapsamındadır.
-Anayasa gereği, TBMM de GENSORU ile Bir BAKAN veya HÜKÜMET Düşürülebilir.
-BİR BAKANI; Başbakan veya Cumhurbaşkanı Görevden alamazlardı...
Ama; 1982 Anayasası; Başbakana Cumhurbaşkanın Onayı ile Bir Bakanı Görevden alma yetkisini tanımaktadır.
1979 lı yıllarda; Başbakan merhum ECEVİT'in Başabakanlığı döneminde Bağımsızlardan göreve gelen bir Bakan görevden alınamadı. Ve çevresince istifaya zorlandı. İstifa etmek zorunda kaldı.
Ama; 1982 Anayasasına göre merhum Başbakan Turgut ÖZAL; Maliliye Bakanı VURAL ARIKAN'ı Görevden almak için Cumhurbaşkanına öneri götürdü ve Görevinden alındı.
İşte Türkiye'de görevde olan bir Bakan bir anda beklenmedik bir şekilde görevde alınabilirler.
xxxxxxxxxxx
1961 Anayasasının getirdiği Devlet yapısı; Güçlü bir YARGI DENETİMİ ile Sınırlandırılmış klasik Parlamenter sistem idi. Bu durumda 1961 Anayasasına göre; seçimle gelen bir PARLEMENTO... Parlemento içinde çoğunlukla oluşturulan ve bu çoğunluğa dayalı olarak çalışan bir Bakanlar Kurulu-HÜKÜMET- vardı.
Sorumluluğu ,sadece Vatana İhanet Suçu olan ve hiç bir konuda sorumluluğu olmayan, onayladdığı tasarruflarda Başbakan ve ilgili Bakanın sorumlu olduğu, yetkilerinde kısmen sembolik olan bir Devlet Başkanı-Cumhurbaşkanı- vardı.
Yargı ise bunların dışında kalmıştır. Genel Yargı İşleri yanında; YASAMA ve YÜRÜTME eylemlerini denetleyen bir Yargı vardır.
Gerek 1961-1971 ve 1982 Anayasaları;
- Yasama Yetkisini TBM.ne...
-Yürütme Görevini ; Kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilmesine...
-Yargı Yetkisi ise, Türk Milleti adına Bağımsız Mahkemelerce kullanılır...
düzenlemelerini getirmiştir.
Bu Organlar; Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesidir.
1961 Anayasasını az da olsa Bağımsız Yargı Sistemini getirmiş isede 1982 Anayasası; Yargıdaki SINIRLAMININ Alanını daha da genişletmiştir.
Anayasamız; KUVVETLER AYRIMINI Benimsemiş ise de; Tam bir KUVVETLER ayrımı olamamıştır. Parlementer Sistemlerde; YASAMA ve YÜRÜTMEYİ tamamen birbirinden ayrı olması da mümkün değildir.
Yasama Organındaki çoğunluk ile Yürütme Organı arasında parti ve partiler aracılığı ile bir ilişki vardır. Yasama ve Yürütme ayrı ayrı halk tarafından oluşturulan bir sistemin getirdiği Organlar değildir.
YÜRÜTME; PARLEMENTO içinden oluşmaktadır. Yürütme ise; Parlementoda çoğunluğa sahip bir parti tarafından yürütülmektedir.
Yasama üzerindeki denetim, Anayasa Mahkemesine aittir.
Yürütme için DENETİM ise Danıştay'a aittir. Denetim, Parlamento içinde Muhalefetçe de yapılmaktadır.
CUMHURİYET; gökten inmiş bir yönetim şekli dğildir.Çok akıllı olduğunu ileri süren birinin yarattığı yönetim şeklide değildir. Cumhuriyet ve demokrasi,, insanlığın asırlara varan ulaştığı bir rejimdir. Cumhuriyet ve demokrasi , sadece yönetim şekilleri de değildir.Dayandıkları ciddi ve tutarlı anlayış sistemleri vardır.
Geleneğe, Töreye ve Dini inanca dayalı, çagdaşlık ülküsünün bekçiliğini üstlenen ,devlet-siyaset ilişkisi açısından da özgürlükçü olamaz.
Her şeye rağmen ,siyasetin, adaleti soysuzlaştırmaya başladığı noktadan izlenecek, en tutuarlı yol;ADALETTEN AYRILMAMAKTIR. Ayrıca , devlete karşı görev ile tanımlanan yurttaşlık anlayışının yerine, Haklara dayalı bir Yurttaşlık anlayışı gerekir.
Hukuk Devleti olmanın gereği, TERÖR SUÇLARI dahil, her türlü suç ile , hukuk kuralları çerçevesinde uğraş vermektir. Yargı Görevlilerinin-HAKİMLERİN-görevi, hukuku uygulayarak, keyfiliği ve hukuk dışılığı önlemektir. Yasalarrın tanıdığı görev ve sorumlulukları bilmek, yerine getirmek, yetkileri fiilen devretmemek, mesleki tutum ve davranıştır.
Yargı mensupları; Atatürkçü, laik ve sosyal hukuk devletine bağlı Cumhuriyetin ilkelerinden vazgeçmez ve ödünde vermezler.
Günü kurtarma,, görmemezlikten gelme, kişisel gelecek esiri olma gibi anlayış bozuklukları içinde de olamazlar....Bu özellikleri gerçekten özümseyememiş KİŞİLER; Yargı Mensu HAKİM de olamazlar.
Ben geçmiş dönemlerde; bu kişilerin açıkça dile getiremedikleri, kendi anlayışlarına uygun görev yapmayan Yargı Mensuplarını, kategorize edip ihbarlayarak, sindirmek için bir çaba içine girdikleri örnek kişileri de gördük.
Özveri ile kısıtlamalarla , yasaları özlerine ve hukuka uygun şekilde uygulayarak, görev anlayışı içinde iken ,kararlarından dolayı örtülü ve fiili saldırılar da söz konusudur.
ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRASİNİN en önemli ilkesi,İnsanın Devlet için değil; Devletin İNSAN için var olduğudur.
Hukuk Devleti, İnsanların Devlet gücü karşısında korunmaları gereksiniminden doğmuştur. Amaç, Devlet Gücünün baskı yönetime ve kaba kuvvete dönüşmesini önlemtir.
İşte tüm HAKİMLERİN ve Yargı Mensuplarının; Devlet Gücünün kötüye kullanılmamasını öğrenmektir.
xxxxxxxx
12 EYLÜL ASKERİ Darbesi sonrası; Anayasanın TBMM .ne Verdiği tüm yetkiler ve görevler; MGK. ne ( Milli Güvenlik Konseyi) verildi.
Konseyin Başkanı EVREN, DEVLET BAŞKANI Konumunu üstlendi.
5 Kişilik Konsey; TBMM Görevini Üstlendi. Ve EVREN DEVLET BAŞKANI Unvanını aldı.
Konsey; belirli Yasalar getirdi. Yargı uzun süre izlendi...
Müdahalenin hemen sonrasında EVREN PAŞA; " Sorumsuz ve Bağımjsız Yargı Organları....Sendika Ağaları..." açıklaması ile Müdahalenin çembere alacağı kurumları da işaret etti.
DANIŞTAY; Başkanlık Seçimi; KONSEY Tarafından durduruldu. ve 2. Daire Başkanı Merhum Orhan ÖZDEŞ Vekaleten Başkanlığı yürüttü.
1981 Yılı Mayıs ayı içinde YÜKSEK HAKİMLER KURULU Lağvedildi. Yerine de HAKİMLER-SAVCILAR YÜKSEK KURULU oluşturuldu.
Kurula 2 Asıl ve 2 Yedek Üyeyi YARGITAY GENEL KURULUNUN Belirlemesine...2 Asıl ve 2 Yedek Üyeyide DANIŞTAY GENEL KURULU, kendi Üyeleri arasında Belirlemesi düzenlemesi getirildi.
Adalet Bakanı Kurulun Başkanı ve Müşteşarı ve Personel Genel Müdürü Üye olarak kabül edildi. Personel Genel Müdürü daha sonra Kuruldan çıkarıldı.
MGK. ve sayın EVREN ; Yeni Anayasa düzenlemesini de beklemediler. Yeni Anayasaya da bu Kurulun oluşumu aynen yerini aldı.
İllerin ve İlçelerin Başsavcıları, hemen havaya girdiler... HAKİMLERİN Kendilerine bağlandığı imajını verdiler...
İlginç bir OLAY....
Bir ilçede görevliyim.C. Savcısı arkadaşımız çok alkol alır. Sabah saat 11.00 de Adliyeye gelir ve saat 11.30 da gider. Öğleden sonrada 16.00 da gelir ve 16.30 dan sonrada gider. Denetim safhasında Adalet Müfettişi, Personel için İmza Çizelgesi yapmasını önerir C. Savcımıza... C.Savcımız iki hakimiz...Bizlerede Çizelgede İmza cetveli yapmış...
HSYK; Hakim-Savcılar hakkında verilen Kararları YENİDEN İNCELEME ve Buradan olumsuz çıkan Karara karşı da; Kurulun Yargıdan gelen Üyelerinin oluşturduğu Kurula İtiraz hakkı getirildi.
DANIŞTAY'a başvuru hakkı kaldırıldı.
BEN, Bu Gelişmeleri Neden Kaleme alıyorum? Yargının ve Yargı Mensupları olarak;Hakimlerin yaşadığı Sıkıntıları paylaşıyorum....
HAKİMLERİN İDARİ DENETİMLERİ....
1961 Anayasasında; Hakimlerin Denetimi ile ilgili Şöyle bir Anayasal Düzenleme vardır.
1961 Anayasasının 144/ 5. Fıkrasındaki Düzenleme Aynen;
" Hakimlerin denetimi, belli konular için Yüksek Hakimler Kurulunca görevlendirilecek üst derecedeki Hakimler eliyle yapılır."
şeklindedir.
Yani; 4 yıl Hakimlik-Savcılık Yapmış ADALET MÜFETTİŞİ Unvanı verilen Hakim-Savcı yok....Kıdemli Hakim tarafından yapılıyor. Yani DENETİMİ Yapan Hakim; Denetlenen Hakimden Kıdemli...
Yani Çağdaş bir Anayasa olan 1961 Anayasasında;Hakimleri denetleyen Müfettişlik Kurumu yoktur.Hakimleri; kendinden kıdemli üst dereceli , deneyimli ve o konuda bilgi birikimi olan Hakimler denetlerdi.
Demokrasinin özü denetimdir. Denetimin olmadığı bir kurum düşünülemez. Ülkenin her kurumu, kendi bünyesinde DENETİM Sistemini oluşturmuştur.
Karşı olduğum HAKİMLERİN Denetim ise; Anayasa ve Hukuk sistemine aykırıdır.
Bir Anım ile konuyu açıklamaya çalışacağım....
" Mesleğin başlarında iken; bulunduğum Adliye 'ye bir Müfettiş Hakim geldi. Sohbet esnasında ; Yurtdışına gidip,gitmediğini -Yeşil Pasaportu olduğu için-sordum.
Cevabende; İsviçre, Almanya ve Fransa olmak üzere bir gezi yaptığını ve İşviçre'ye giriş yaparken Kimlik- Pasaport Görevlilerinin
"Müfettiş Hakimlik ne oluyor? Kimin Müfettişisiniz?.... Hakimlerin Müfettişi olur mu?..."
Gibi sorulara muhatap olduğunu ve Hakimler üzerindeki Denetimi kabüllenmediklerini söyledi...
O zamanlar ki; HSYK Üyesi olan bir Ağabeyimizi ziyaret ettim. Bulunduğum İlin Başsavcısını sordu ve Namaz kılanlarla -kılmayanlar arasında ayrım yaptığının kendilerine ulaştığını ileri sürerek; benden de bu konuda bilgi istedi.
Adı geçen Başsavcı Müfettiş iken benim görev yaptığım Adliyede de denetim yaptığını ve öncelikle Hakim-Savcının denetim süreleri içinde yaptığı işe baktığını...Başarı ile çalışmış Hakim-Savcı ufak tefek hata yapmış ise; işleme koymadığını...Bu başarısı yanında da Namaz kılanlara karşı da sempati duyduğunu ilettim.
Adalet Kom. Başkanı iken; bir Meslektaş ile ilgili ŞİKAYET İncelemesi yaptım. Ağır Ceza Mahkeme Başkanımızın birisi Adalet Müfettişiliği yapmış idi. Görüş aldım, yaptığım soruşturma ile ilgili...
Meslektaş; " Başkanım,bir MÜFETTİŞ isterse denetim esnasında HAKİM-SAVCIYI, hazırladığı Teskiye Raporu ile yer..." dedi.
İşte bu Denetim Mekanızması ve Denetimi yapan Müfettiş Konumundaki Meslek Mensupları yakınen takibe alınmalıdır.
( Benim; bu Konuda ÖZEL ve ÇOK ÖZEL Bir DURUMUM Var....Müfettiş Denetiminde düzenlenen OLUMSUZ Hal Kağıtlarının İDARİ YARGIDAN İPTALİ.... )
İleri bir Tarihten bu Kararı ve Karara esas olan DENETİM Raporunu da yayınlayarak; Kamuoyu ile de paylaşacağım...
İsstanbul'un bir Bölgesinde Asliye Hukuk Hakimi olarak Görev yapıyorum.
DENETİM SÜRECİ....
C. Savcılığı Kökenli iki genç Müfettiş geldiler...
Kadastro Mahkemesinde derdest dava dosyası kalmamış....Yalnız Benden önceki HAKİM; ORMAN SINIRLAMASINA İTİRAZ edilmiş. Yurttaşın açtığı Davayı da REDDETMİŞ. Ve dosya Yargıtay 20. Hukuk Dairesince de Onanmış.
Kalem Mürüdürüne; "bu dosyanın TAPU Müdürlüğüne gönderilemeyeceğini ve Mahkeme Arşivine atınız..." talimatını verdim.
Müfettiş; bu dosyayı görüR ve Mahkeme Katibi ile Kalem Müdürünü iki çeker ve bir uzatır.
"Neden Tapuya devretmediniz? Nasıl yaparsınız?."
Benim göndertmediğimi söylerler....Müfettiş hala öfkeli...
Olay bana intikal etti. Ve Müfettiğş ile görüşme yaptım...
Açıklama yaptım. " Dosyada karara bağlanan ve kesinleşen Kararın, Tapu İdaresince İşlem yapılarak TAPU Kaydı oluşturrulamayacağını... ORMAN TAHDİT KOMİSYONUNCA,Orman sınırı içine ORMAN olması nedeni ile alınmış olduğunu...Kararında Red olduğu ve Taraflara da Tebliğ edildiği....Orman Yönetiminin de TAHDİT HARİTASINDA Bir Değişim yapamayacağını...Kararda Tapu tescil işlemi olmadığını..."
Ve; " Bu konuda KİTAP HAZIRLADIĞIMI, ( ORMANLARIN HUKUKSAL DURUMU ve 2/B ) yakından yayınevi tarafından çıkarılacağını yani bu konuda bana ders verme...Bu konuda bir hayli Dava dosyası sonuçlandırdığıMI anlatmaya çalıştım."
"Tutanak tutunuz ve benden SAVUNMA İSTEYİNİZ....Savunmam hazırdır..." dedim...
Ama, sesi çıkmadı...Giderkende; Hakkımda doldurduğu Hal Kağıdı "ORTA"...Tabi İdari Yargıdan İPTAL Kararı...
Yanındaki Genç Müfettiş; "FETO DAVASINDAN, MESLEKTEN İHRAÇ ve Ankara AĞIR CEZA MAHKEMESİNDEN Hakkında, DAVA...." Ve bende Müdahil oldum, davaya....
Buyurunuz...HAKİMİ denetleyen Müfettiş....Hem C. Savcılığında geliyor. Hukuk Hakimini denetliyor.
xxxxxxx
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde HAKİM Olarak GÖREV Yapan Sayın RIZA TÜRMEN'in UYARI Yazısını da paylaşmak gereğini duydum...
"Siyasal iktidarın üzerinden Yargı Denetiminin Kaldırılması, Bireysel Hak ve Özgürlükleri Güvencesiz bırakarak KORKU Toplumunun pekiştirilmesine Korkuların ve sessizliklerin büyümesine yol açar. YARGIYA GÜVEN KALMAZ!....
Toplumun GÜVENİNİ Kaybettiği bir YARGI,Hakemlik görevini yapamaz. Bu gelişmeler HUKUK alanı ile de SINIRLI Kalmaz. Sonunda SİYASETİ de etkiler. Siyasal İktidarın Demokratik Meşrutiyeti tartışılır hale gelir!...
Gözümüzün önünde oynanan ve basit bir kurgusu olan bu film,sonunda korku filmine dönüşebilir."
Yargıda-özellikle de Hakimler üzerinde- Müfettişlik Kurumu tartışılmaktadır. Bu tartışma meslek dışındaki birimlerinden de her zaman olumsuz eleştiriler almıştır.
ADALET MÜFETTİŞLERİ; Doğrudan Adalet Bakanına bağlıdır.
Halk arasında ,tekerleme benzeri sözler kulaktan kulağa dolaşır ve insanları da düşündürür...İnsanlarımızın sağ duyuları bazı sezğileri de ortaya koyar.
"Kuş sesi, para sesi, su sesi ve genç hanım sesi hoş olur....Yılan sesi,fren sesi ve müfettiş sesi nahoş olur..."
Ancak; MÜFETTİŞ HAL-TEFTİŞ RAPORLARININ İPTALİ için İdari Yargıya Başvuru yapılabilir.
Ben böyle bir Bavuruyu İDARE MAHKEMESİNE Yaptım. Önce YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI aldım...Sonrada Bakanlık İtiraz etti; Bölge iDARE MAHKEMESİ REDDETTİ İTİRAZI...
Nihai Kararı Danıştay 2. Dava Dairesi yerinde gördü ve ONADI.
Aynı Daireye TASHİH-İ KARAR Başvurusu yapıldı ve Adalet Baknalığının bu Talepleri de yerinde görülmedi...
Halk tabiri ile; Elimde Kapı gibi Mahkeme Kararı var...Aynı Kararlar Adalet Bakanlığı arşivinden de vardır...
xxxxxx
Bugün görevde bulunan her Hakim , Denetimlerde Adalet Müfettişlerinden çekinmektedirler.Hakimin böyle çekincesinin olması Adaleti de zedeler.Hakimin; hiç bir zaman görevi ile de
gelecek endişesi olmaması gerekir.
Şu Gerçeğin, Artık KABÜLÜ Gerekmektedir:
"ADALETE DAYANMAYAN DEVLET VARLIĞINI; HAKİMLERİNE GÜVENMEYEN ve SAYGI DUYMAYAN MİLLET, BİRLİĞİNİ ve DİRLİĞİNİ KAYBEDER...."
" Türkiye de HAKİMLER Vardır.....Her zaman OLMUŞTUR....Her zamanda OLACAKTIR...."
Bu inancımızı kaybetmeyelim...Ama....Amaaaa.....
Denetleyen, Denetlenenden her zaman GÜÇLÜ olacaktır. Bu GÜÇ, Siyasi ERKTEN gelen bir güç değil...Meslekteki BİLGİ Birikimi gücüdür. Gerçek bir denetimi de ,ancak bu kişiler yapabilir. Denetlenendeki,bilgiyi ve bu bilgiyi de pratiğe uygulamasını görür.Ve Bundan da hoşnut olur ve bunuda Denetlenen ile de paylaşır.
Bu tür DENETÇİ,her zaman Denetlenenin ceketinin önünü kapatarak, huzurunda bulunmasından huzur değil,aksine huzursuz olur.
Bu tür Denetçiler; her zaaman HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İlkesini benimsemiş, Cumhuriyet Yasalarından, asla taviz vermeyen Hakim-Savcıların yanındadırlar...Onlara Manende desteklerini eksik etmezler. Ben bu tür arkadaşlara ve Ağabeylerimize her zaman da saygı duydum...
xxxxxxxxxx
Yeni; HSK....
Anayasanın 159. Maddesi;12.9.2010 Günü Değiştirildi ve (HAKİMLER-SAVCILAR YÜKSEK KURULU )HSYK.nun adı; (HAKİMLER -SAVCILAR KURULU ) HSK. Olarak değiştirldi.
YÜKSEK sözcüğü çıkarıldı.
Madde Metni çok kapsamlı bir düzenleme getirdi. Detaylarına girmiyorum.Üye Seçimlerinden bir bölümünü Hakimler-Savcılar seçtiler.
Bugün; HSK.nın Yönetimini merak ederek inceleme ve kapsamlı bir araştırma yapma gereğini de duymuyorum.
NEDEN Mİ?......
Çünkü; HAKİMLİK SINAVLARI TEST Usülü ilk tur belirlenmeye başlandı. Test Sınavında ilk onlara girmiş ve 100 üzerinden 90 üzerinde puan alan ADAYLAR; SÖZLÜ-Mülakatta elenmişler...Ve Eleniyorlar...
1980 Öncesi Hakimlik Sınavı Klasik Yazılı ve peşinden sözlü yapılırdı.
Sınavı başaranlar hakkında gizli bir araştırma yapılırdı. Ayrıca Hakkımızda Bilgi verecek iki KİŞİNİN adı-ve adresi istenirdi.
SİYASİ PARTİLERE Üye olanlar, YÖNETİM ve Yan kuruluşlarında ki Kadrolarında Görev Alanlar, ASLA Mesleğe KABÜL EDİLMEZDİ...
Çünkü; Siyasi kişi olmuş ve kişiler olarak kamuoyu biliyordu... Aranan ise, Cumhuriyetin ve Devletin Kurum ve Kurallarına bağlı, İnsan Haklarına saygılı Adaylar tercih ediliyordu...
Meslek aşamasında da son derece Başarılı Hakimler oldular...
Aldığımız ve duyduğumuz söylentiler; Adayın HUKUK BİLGİ BİRİKİMİ değil; DİNİ BİLGİLER ve İBADET Yapanlar, tercih nedeni...
FETO OLAYI sonrası; YARGI da büyük bir BOŞALMA oldu....Avukatlardan talep edenler mesleğe kabül edildilerin ise; Siyasi Parti Yöneticileri...
Muaazaya dayalı bir TAPU İPTAL davasında Davalı Vekili olarak Duruşmaya girdim. Davacı tarafda İkktidar Partisi mensubu imiş...HAKİM Beni tanıdı... Beklenmesi gereken Alacak dava dosyası var. O dosyada Alacak Karara bağlanır ve Karar Kesinleştiği anda ; bu Dava dosyası karar için ele alınır. Bu Hukuk Kuralı bir kenara bırakıldı.Hakim hakkında Sosyal Medyada Araştırma yaptım. İZMİR'in İlçelerinin birinin (............ Partisinden Belediye MECLİS ÜYESİ...)
Hemen Vekillikten çekildim...
Benzer olaylar duyuyorum...İnamak da istemiyorum...Ama, E. bir Hakim olarakda üzülüyorum....
Türkiyenin EN BÜYÜK ARAZİ DAVASI....Antalya KUMLUCA-FİNİKE Arası 20.000 dönüm NARENCİYE ÇİFTLİĞİ....1967 yılında Kadastro Mahkemesine Dava açılmış...Sene, 31 Ekim - 1988....
Denetim süreci İKİ Müfettiş denetimde KARARA Bağladım... Dava Değerinin takdiri bana ait değil...Dosyayı BİR YIL EVİMDE Masaüzerinde tuttum...Hergün BİR SAAT Dosya ile ilgili çalışma yaptım...Yargıtay 16. hukuk Dairesi Onadı.Merhum; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi Başkan İHSAN ÖZMEN; ziyaretine gittiğimde, Ayağa kalkar ve bana sarılırdı. GÜVENİLİR Bir Hakim olduğumu açıkça söylerdi...
xxxxxxxxxxx
Cumhuriyet, gökten inmiş bir yönetim şekli de değildir.Çok akıllı olduğunu söyleyen kişinin yarattığı yönetim şeklide olamaz. Her rejimin eksiklikleri de vardır.Yalnız Cumhuriyet ve Demokrasi insanlığın yüzyıllara varan, eriştiği bir rejimdir. Cumhuriyet ve demokrasi,sadece yönetim şekilleri değillerdir. Dayandıkları ciddi ve tutarlı bir anlayış vardır.
Geleneğe, töreye ve dini inanca dayalı, çağdaşlık ülküsünün bekçiliğini üstlenen, devlet-siyaset ilişkisi arasında da özgürlüğü olamaz.Yalnız her şeye rağmen siyasetin, adaleti soysuzlaştırmaya başladığı noktada izlenecek en tutarlı yol; ADALETTEN AYRILMAMAKTIR. Devlete karşı görev ile tanımlanan Yurttaşlık anlayışının yerine, HAKLARA dayalı bir Yurttaşlık anlayışı gerekir.
Hukuk Devleti olmanın gereği,terör suçları dahil, her türlü suç ile hukuk kuralları sınırları içinde kalınarak uğraş verilmesi gerekir.
Yargı Mensuplarının ve özelliklede HAKİMLERİN görevi,hukuku uygulayarak,keyfiliği ve hukuk dışılığı önlemektir. Yasaların tanıdığı görev ve sorumlulukları bilmek ve yerine getirmek, yetkileri de fiilen devretmemek mesleki tutum ve davranıştır.
Özgürlükçü demokrasinin en önemli ilkesi, İnsanın DEVLET için değil;DEVLETİN insan için var olduğudur. Hukuk Devleti, insanların Devlet gücü karşısında korunmaları, gereksiniminden doğmuştur. Amaç ise,Devlet Gücünün baskı yönetimine ve kaba kuvvetee dönüşmesini önlemektir.
Bu nedenle;Hukuk Devleti kavramı, Devlet Gücünün kötüye kullanılması olasalığına karşı alınması gereken ÖNLEMLERİ kapsar.
HSK ve ATAMA KARARNAMELERİ....
Mesleğe başldığım 1979 yılı başlarında; Yeni GÖREVE Başlayacak Genç-Stajını tamalayan Hakimler için; yılda 3-4 ayda bir KURA ÇEKİMİ ile ATAMALAR Yapılırdı.
Yılda İKİ KEZ de; Görevdeki HAKİMLER için ATAMA-YER DEĞİŞTİRME Kararnamesi çıkarılırdı.
Her yıl HAZİRAN Ayı içinde kapsamlı bir ATAMA Kararnamesi çıkarılırdı. Bu Kararnamenin adı; YAZ KARARNAMESİ....
Her yıl aynı şekilde KASIM Ayı içinde bir Kararname daha çıkarılır. Bu Kararnamede EK KARARNAME olarak isimlendirilir. Mazereti olanlar ve zorunlu olarak, YERLERİN Değişimi gereken Kararnameler idi.
Hiç bir zaman bu süreç dışında ATAMA Kararnamesi çıkarılmazdı. Zorunlu olarak, yerlerinin değişimi gereken Hakimler için ise; başka bir Adli Bölgeye ; GEÇİCİ GÖREV ile görevlendirme yapılırdı. Normal Kararname döneminde de genel olarak, Geçici YETKİLİ gönderilen Bölgeyede Atamaları yapılırdı.
xxxxxxxxxxxxx
HUKUK KURUMU OLARAK BAROLAR HAKKINDA;
Barolarla ilgili olarak, Anayasa'da bir düzenleme yoktur.Laik bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156. maddesinde ise " Diyanet İşleri Başkanlığı " kurulması ile ilgili özel bir düzenleme getirilmiştir. Bir Hukuk Kurumu olan Barolarla ilgili Anayasada bir düzenlemenin getirilmemesi , düşündürücü olsa gerek. Bu konudaki düzenleme ise, Barolar Yasası ve ayrıca Avukatlık yasası ile belirlemektedir. Böylece Baroların Anayasal güvencesi yoktur. Yönetimi ve tüm üyeleri de HUKUKÇUDURLAR. yargının içinde ve yargılama safhasında, SAVUNMAYI üstlenirler.Anayasanın 135. Maddesinde düzenlemesi bulunan; " Kamu Kurumu " niteliğindeki bir meslek kuruluşudur.
Barolarla ilgili Anayasada bir düenlemenin olmaması, HUKUK DEVLETİNDE bir eksikliktir. Barolar, bir Yüksek Mahkeme olmadığı gibi, ilk derece mahkemesi de değildirler.Ama, mahkemeler yanında savunmayı üstlenen , bir hukuk kurumu olduğu da gerçektir.Bu nedenlerle, Baroları Anayasa'da düzenlemessi bulunan Yüksek Mahkemeler Bölümünde inceleme gereğini duydum. Çünkü Baroların hukuk devletine ve adaletin oluşumuna katkıları küçümsenemez.
Çağdaş demokrasilerde Yasama, Yürütme ve Yargı olmak üzere üç erk vardır. Bu erklerin birbirlerinden üstünlükleri yoktur. Görev alanları farklıdır. Devlet denen Kurumu; bu erkler oluşturur.
( Demokrasilerde Yasamayı halk belirler, Yürütmeyi ise Yasama belirler. Yeni düzenlemeye göre de Yürütmenin ve Devletin Başını halk belirlemektedir. Yasama ve Yürütme arasında bir denge vardır. Yasama, Yürütmeyi gensoru, meclis araştırması, meclis araştırması, meclis soruşturması ve güven oyu ile denetler.
Yürütme de Yasamayı,Yürütmeyi belirli sürelerde oluşturamaz ise, fesedebilir.)
N e yazık ki; yukarıdaki açıklama da geçen Müesseseler tarih oldu...
Yargı erki ise, bu erklerin dışındadır. Yasama ve Yürütmeyi hukuksal sınırlar içinde sınırlandırırdı. Yani Yasama ve Yürütmeyi"Hukuk Çerçevesi " içinde tutardı. Her iki erki ,hukuk dışına çıkarmazdı. Anayasa Mahkemresi Yasamayı, Danıştay Yürütmeyi; tasarrufları yönünden Hukuksal olarak denetler. Azınlığı ,salt çoğunluğa ezdirmez.
Baroları da Yargının içinde ve hatta tam ortasında , bir Hukuk Kurumu olarak görüyoruz. mensupları da tamamen Hukukçudurlar. İl protokolünde Yargının yeri; Vali-Askeri Garnizon-B.ehir Belediye Başkanı ve Yargıdır. yargı ise; C. Başsavcısı-Baro Başkanı ve adalet Kom. Başkanı olarak temsil edilir. İşte BARO; Yargının tam ortasındadır. tıpkı; İddiaa-Savunma-Karar üçleminde olduğu gibi...
Zaman zaman , yasama, Yürütme ve Yargı erkleri arasındaki dengenin titizlikle korunması gerekirken; bu Denge YARGI aleyhine bozulmaktadır.yargının görev alanın sınırlandırılması yanında, Yargı mensuplarının atama, nakil ve Yüksek Yargıya Seçilmelerinde Yürütme lehine değişmelere gidildi. Yargı mensupları susarlarken; " ONURLU ES" Barolardan geldi. Tıpkı Milli Piyango satıcısı kızımızın "Sizede çıkabilir "dediği gibi.Barolarda; "Hukuk ve uygulayacak bağımsız -tarafsız hukukçu ; bir gün gelir sizede gerekebilir." diyerek Kamuoyunu uyardı.
Her Hukuk Fakültesi mezunu hakim-savcı olabilir. Ama Avukat olamaz. Avukatlık mesleği, kendini aşan insanların yapabileceği bir meslektir. Hukuk bilgileriyle olgunlaşan ve pişen hukukçular, bu mesleği yapabilirler.Avukatlık mesleği aynı zamanda her yönden olgunlaşnmayı gerktirir. Meslekte hoşgörü, insan sevgisi, hak ve adalet duygusu önde gelir. adaletsizliğe karşı, isyan duygularının da gelişmesi gerekir.
İkinci Dünya Savaş'ında ; Hitler komutasındaki Alman Orduları Fransa'yı işgal ettiler.Dünya halkları gibi; Fransız Halkı da Hitler'e tasmasını verdi.Alman Orduları yenildiler.Alman Subayları ise, Fransız Askeri Mahkemelerinde yargılandılar. Bir medya mensubu; idamla yargılanangenç bir Alman subayına şu soruyu yöneltti:
"İdamla yargılanıyorsunuz, bir kurtuluş ümidiniz var mı?Güvendiğiğniz bir güç var mıdır?İdamla yargılanan esir Alman subayı; Dünya Hukuk Literatörüne giren, şu yanıtı verdi:
Evet idam isteği ile , işgal ettiğimiz bir ülkenin Askeri Mahkemesinde yargılanıyoruz. Biz subay -asker-olarak savaş gereği, gereken görevimizi yaptık. İşgal ettiğimiz ve saavaştığımız ülkenin askeri mahkemesi de, görevini yapıyor, yapması da gerekir...Biz her şeye rağmen ; Paris Barosu avukatlarına güveniyoruz...."
İşte SAVUNMA Mesleği olan Avukatlık budur.Az önce, ben kendisini aşan insanların Avukatlık görevini yapabileceğini, bu nedenle söyledim. Canına , malına, aile fertlerine ve tüm ülke insanlarının malına ve canına kast eden insanları, mahkemelerde savunabilmek zor olsa gerek. İşte Avukatlık mesleği budur.Bu nedenle kendini aşabilen HUKUKÇU , bu mesleği yapabilir.Bu bir büyüklük ve içi kinle, nefretle dolu insanlarada, imrenilecek bir örnekliktir.
xxxxxxxxxxx
HUKUK DEVLETİ İLKESİ...
Anayasa Mahkemesi; 29.12.1999 günlü ve 33/51 sayılı Kararında HUKUK DEVLETİNİ; şöyle açıklamıştır;
"Anayasanın 2. Maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren eylem ve işlemleri hukuka uygun olan,her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku ve tüm devlet organlarına eğemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan ve hukuk güvenliğini sağlayan devlettir."
Hukuk, her toplumda karmaşık bir süreçten geçerek, geçerlilik kazanmıştır. Hukuk, devletin ürünü olduğu gibi,toplumunda ürünüdür.
Şu gerçeğin kabülü gerekir;Hukuk Devletinin verileri yaşamağa alışan bir toplumda, keyfi bir yönetim şeklini benimseme ve benimsetme olanağı olamaz. Hukuk kişileri dine, devletin otoritesine ve ekonomik güçlere karşı korumaktadır.Yalnız bu hukuk din kurallarına dayalı bir hukuk değildir.Bu HUKUK demokratik ve laik olan hukuktur.
Hukuk Devletinde kişiler ve Devlet; Yasaların üstünlüğünü ve bağlayıcılığını içlerine sindirirler. Yasalarda; her zaman hukukun temel ilkelerine ve bilimsel gerçeklere uygun olmak zorundadır.
Hukuk devletinde,ayrımcılık,yolsuzluk,haksızlık ve adaletsizlik en az görülmesi geren olaydır. Hukuk Devleti,ulusal ve çağdaş olan devlettir.
Bir Yönetim, HUKUKUN üstüne oturduğu zaman rahatlar. Yönetim, hukuk dışı güçlerin üzerine oturup, onlardan güç almağa kalkarsa , kendi geleceğini ve ülke geleceğini kararnlığa iter.
Hukuk Devletinin bazı ilkeleri, baştan sıkıcı olabilir. Ama, ilerisi için rahatlatıcıdır.
"YASA DEVLETİ " ve "HUKUK DEVLETİ " aynı değildir.Hukuk, yasalardan ibaret değildir. Hukuk, sadece YASA anlamınada gelmez.Hukuk Devleti, yasa eğemenliğinin dışında ve üstündedir. Hukuk Devletinde, her tür yasa değil, hakları güvence altına alan YASALAR eğemen olur.
Yasa Devleti veya Yasa Eğemenliği anlayışının yerini, HUKUKUN Üstünlüğü anlayışı almalıdır. HUKUK ile YASA arasında bir ilişki vardır. Yargıtay kararlarında da bu konu yeterince açıklanmıştır. " Hukuk ile Yasalar ayrı kavramlar olup, hukuk kuralları yalnız yasalardan ibaret değildir. Hukuki Düzen anlamındaki HUKUK toplu halde yaşayan insanların, birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen HUKUK Normlarının bir bütünüdür. Yasa normları, hukuk normlarının bir bölümüdür.ama, çağdaş Hukuk normları yazılıdır.
İZLENME ve İZLETİLME.....
Üniversite dönemindeki bir anımı Sizlerle paylaşmak gereğini duyuyorum....
12 Mart 1971 Askerri Müdahale Sonrası;Üniversite Gençliğnin eğitimi, çekinceleri ve üzerinde bir süre devam eden acıklı öyküleri ve BASKILAR....
O dönem sonrası; Üniversite Gençliği üzerinde böyle bir MANEVİ BASKILAR kurulmuştur. o dönemlerde; bazı gençloer AZİZ NESİN'in yarattığı " ZÜBÜK... " konumuna girmiştir. Ama, o dönemin Gençliği düne kadar Ülke Yönetimindeydiler...
Tabiiki bende bu sıkıntılar dönem içinde Üniversite bitirdim.
BİR İZLENME....
İzmir'de bir kız arkadaşımızın E. Öğretmen Babası gelmiş.Bir grup kız-erkek akadaş; Konuğumuzuda alıp, KIZILAY' a doğru Ankara Hukuk Fakültesi önünde yürüyüşe geçtik.
Siyah gözlüklü ve lacivert elbiyseli 30 yaşlarında bir TAKİPÇİ Peşimize takıldı. Bir Pasaj içinde Çaybahçesine takıldık. İzleyicimizde, iki masa yanımıza oturdu ve CUMHURİYET Gazetesini okumaya koyuldu.
Konuğumuz E. ÖĞRETMEN ağabeyimize; sessizce; " Siyasi konu açılırsa kapatırınız.." dedim...Anlam veremedi ama, olumlu baktı.
İki saat sonra kalktık. Kapıdan Çıkmadan; yanımızdaki arkadaşın birisi Tutuklanmış ve 10 yıl Hapis cezası almış; ECEVİT AFI ile Cezaevinde çıkmış bir arkadaş ve Gençlik içinde de LİDER Konumunda olan merhum İsmail AYDINLI... Kendisine lacivertli kişiyi sordum...Siyasi Şubeden Komiser olduğunu söyledi...
O dönem, Üniversite Gençliği hep izlendik. Bu izlemeler, biz gençlerden korku ve panik oluşturdu. Herkesten endişeleniyoruz...İzleyici Polis...
Bizler, Üniversite öğrenimi gören gençleriz. Neden Kuşkalanılıyor? Neden izleniyoruz?
Bizi izleyenlerden ve izletenlerden; Ülke yönetimini Bizler devralacaktık. Aldık ve görevleri de üstlendik de...
Bizler , vatanseverlerdik ve vatanhainleri değildik. Çağdaş bilimin verilerine göre,Ülkenin sorunlarını kendi yaşamımızda tartışıyorduk.Çözümler getirmeyi,kendi dünyamızda düşlüyorduk Çünkü, sorumluluk duyuyorduk.Bizlerden kimler ve neden raahatsızlık duyuluyordu. Bizler o dönemin genç Üniversite öğrencileriydik.
Emniyet Görevlileri gece, uyku saatlerinde Yurtları basarlar ve bizlere alenen hakaret ederler. Cevap verenleri coplarlar. Ama; o Emniyet Görevlilerinin Eğitim durumları ve aldıkıları güvenlik eğitimleri insanlara davranışları hiç hoş olmayan boyutlardaydı. Bazı arkadaşlara hakaret ederek tahrik ederler ve tekme tokat döverlerdi.
xxxxxxxxx
Ülkede, izlenmesi gerekenler hırsızlar,hainler ve vatanı satanlar olmalıydı.
Bizleri izleyenler ve izletenler-sözde vatan sever görünenler-kadar, bizde bu ülkeyi seviyorduk.Bizler, o dönemlerde aldığımız akademik bilgilerin ışıgında" Ülkelenin sorunlarının çözümünde BİZDE VARIZ."diyorduk.
Biz Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği gençlerdik.Bizlerden endişe duyanlardan başkaları endişe duymuyor muydu? İnsanların izlenmesi kadar iğrenç bir olay olamaz. İzlenmek de insanları Psikoloj,k olarak çok rahatsız edici bir olaydırr. Bir anket yapılsa ve İnsanlara Sizi, en çok rahatsız edici olay nedir? sSoruna veriecek cevap sanırım; İZLENMEKTİR cevabı olur.
O Dönem; izleneler, Gözaltına alınanlar ve coplananlar, Mezuniyet sonrası; ÜLKE Yönetiminde; İDARECİ,HAHİM,SAVCI ve serbest AVUKAT olarak GÖREV aldık.
HİÇ BİRİMİZİN Geçmişinde; en ufak bir KARANLIK NOKTA Yoktur. Ülkemizde Adaletin oluşumunda açık yüreklilikle görev yaptık.
O Dönemin Yönetimi; Bizleri dövenler, coplayanlar ve siyasilerin Bizlerden ÖZÜR Dilemeleri gerekir.
Şunu açıkça söyleyebilirim ki; O dönem Öğrenci Olaylarının tüm organize işlerinde AJAN-PROVAKATÖRLER bulunmaktaydı. Ve olayları yönlendirmekteydiler...
xxxxxxx
Bugün; sayısını bilmediğim bir çoğunlukta HUKUK FAKÜLTELERİ Açılmıştır. Dersleri veren Öğretim Üyeleri kimlerdir? Akademik vasıfları nasıldır?
Bazı Öğretim Üyeleri ile Av.lık Mesleğim gereği karşılaşıyorum.. Yeterli göremiyorum...Eğitim verdikleri Öğrencileri; HAKİM-SAVCI -AVUKAT....
Hakimler; 6 aydan önce Duruşma günü veremiyor...Son günlerde Kira Davaları nedeni ile Sulh Hukuk Mahkemelerinde bu süre; BİR YIL....
Ceza Mahkemelerinde ; Siyasi Kişlere verilen Mahkumiyet Kararları da çok tartışmalar yaratıyor...
İstanbul Adliyeleri; İŞ YÜKÜ çok olan 1. Bölgedir. 1. Bölgede HAKİM olarak Görev Alacaak-Görev Verilecek HAKİM; Tüm Bölgelerde Görev süresini tamaladıktan sonra; Görev Verilecek-Görev Alacak bir YARGI Bölgesidir. 20 yıl gibi bir süre; alt Bölgelerden Görev yapmadan İstanbul gibi Bölgelerde Görev almak sıkıntılıdır.
Dikkat ediyorum; genç Hakimlerimiz istanbul Adliyesinde ki iş yükü altında sıkıntılı bir konumdalar..
BEYKOZ SULH HUKUK Mahkemesinde bir Tapu Kaydı olan 25 Dönüm alanlı Taşınmazın TAKSİM DAVASI....1983 yılında açılmış... Henüz dava dosyasında TARAF TEŞKİLİNİN Sağlanıp-sağlanmadığı bilinmiyor. Hakimin ARA Kararı; " Dosyada taraf teşkilinin saülanıp-sağlanmadığının tespiti için Dosyanın Hukukçu Bilirkişiye tevdi ile Rapor hazırlatılmasına..."
Vekalet bırakıp; dosyada görev almayı da üstlenmedim... 40 Yıl Geçmiş ...Dosyada taraflara tebliğat yapılıp-yapılmadığı Mahkeme Hakimince bilinmiyor...
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yazımın-Anılalarımın- bu bölümünü; Adalet Bakanlarımızdan Merhum MAHMUT ESAT BOZKURT'un sözlerini içeren öyküsü ile bitiriyorum....
1924 Anayasa Taslağına iki Madde alınarak; Meclis Anayasa Komisyon Başkanına getirilir.
Değişiklik Öneren Maddeler; 1-" Cumhurbaşkanına; TBMM.ni gerekli gördüğünde FES ETMEK Suretiyle Genel Seçime götürme...Yetkisi..."
2-"Cumhurbaşkanına ;TBMM.de Kabül edilen KANUNLARIN İPTAL Etme....Yetkisi...."
TBMM. de ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU ve Mahmut ESAT BOZKURT; bu değişikliğe ve öneriye karşı çıkarlar.
Anayasa Komiğsyon Başkanı huzursuz olur ve ; Mustafa KEMAL'in köşkte huzuruna çıkar ve İki Milletvekilinin çalışmalarını anlatır. TBMM.de de taraftar kazandıklarını iletir.
M. KEMAL ATATÜRK; iki Milletvekili konuyu görüşmeye karar verir.
Adı geçen Milletvekilleri ile görüşür ve Anayasa Komisyon Başkanına şu Talimatı verir:
" Ben, O iki Milletvekilimiz ile bu konuyu görüştüm. Ben o iki Milletvekilimizi ikna edemedim. Onlar Beni ikna ettiler...Bu iki Maddeyi Taslaktan ve Gündemden çıkarınız..." talimatını verir...
Evet...Mustafa KEMAL'i anlamak yeterlidir, bu talimatı ile...
xxxxxxxxx
M.ESAT BOZKURT; Adalet BAKANI olur ve; Savcılarına şu Talimatı yayınlamıştır:
" CUMHURİYET MÜDDEÜMÜLERİ....Meriç Nehri havzasındaki köylünün toprağından ve Anadolu'daki köylünün KARASABANINDAN tutunuz ki, Bingöl Yaylalarında otlayan ÇOBANIN KOYUNLARINDAN Sizler Mesülsünüz...."
Evet!....Bugünlerde YANAN-YAKILAN ORMANLAR için Ne Söylerlerdi ki?....
Saygı ile....