TZOB: Tarım arazileri geri dönüşü olmayan şekilde elden çıktı
Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarım arazilerinin geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıktığını bildirerek, 'İşlenen ve uzun ömürlü bitkilerle kaplı kişi başına düşen arazi miktarı, nüfus artışının da etkisiyle 1990-2014 döneminde kişi başına 4,9 dekardan 3,1 dekara indi.' dedi.
Bayraktar, bu sene 14 Haziran tarihinde kutlanacak Toprak Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada, toprağın doğal kaynakların başında geldiğini ve yaşamın temeli olduğunu belirtti. Çoğalta olanağı olmayan tek üretim aracı olan toprağın, hızlı nüfus artışı nedeniyle gittikçe artan oranda değer kazandığını vurgulayan Bayraktar, Toprak Bayramı’nın, 11 Haziran 1945 tarihinde kabul edilen 'Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu' dolayısıyla çıkarılan Toprak Bayramı Kanunu hükmü gereği 11 Haziran’ı takip eden ilk pazar günü kutlandığını hatırlattı.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun toprağı olmayan ya da yetmeyen çiftçilerin aileleriyle birlikte geçimlerini sağlayacak ve işgüçlerini değerlendirecek ölçüde toprak edinmeleri amaçlandığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler de toprağa yönelik farkındalığı artırmak ve kritik öneme sahip bu kaynağın sürdürülebilir kullanımını teşvik etmek için 2015 yılını 'Uluslararası Toprak Yılı' ilan etmiştir.
Yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan Türkiye’nin, 38,5 milyon hektar toplam tarım alanı varken, işlenen tarım arazisi 20,7 milyon hektarda kalıyor. Uzun ömürlü bitkilerle toplam arazi miktarı 23,9 milyon hektara çıkıyor. Toplam karasal alanın yüzde 31,1’i işlenen tarım arazi ve uzun ömürlü bitkilerden oluşuyor. İşlenen tarım arazisi ve uzun ömürlü bitki alanı 1990 yılında 27 milyon 856 bin, 2000 yılında 26 milyon 378 bin, 2010 yılında 24 milyon 395 bin, 2014 yılında 23 milyon 943 bin hektara indi. 1990-2014 döneminde işlenen tarım arazisi ve uzun ömürlü bitki alanı yüzde 14 azaldı. Bu dönemde nüfusun da 56,5 milyondan 77,7 milyona çıkmasıyla kişi başına düşen arazi miktarı, yüzde 37,5 azalmayla 4,9 dekardan 3,1 dekara indi. Ülkemiz dünyada toprak rezervi en fazla azalan 20 ülkeden biri. İşlenen tarım alanı içinde, hiçbir sorunu bulunmayan ve her türlü tarım yapılabilen, birinci sınıf tarım arazisinin payı sadece yüzde 6 olduğunu göz önünde bulundurursak, tarım arazisi açısından çok da zengin olmadığımız ortadadır. Bu bilinçle hareket etmeli, tarım arazilerimizi çok işi korumalıyız.”
TARIM ARAZİLERİNİN ELDE ÇIKMASININ SEBEPLERİ
Tarım arazilerinin, geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıktığını vurgulayan Bayraktar,
“Bunun sebepleri bellidir. Sebepler içinde, geçmişte yaşanan hızlı nüfus artışını, kırsaldan kente göçü, yerleşimlerin içinden veya yakınından geçen karayollarını, otobanları, bunların çevresinde kurulan sanayiyi, turizmi, madenciliği, kamu yatırımlarını ve yerleşim alanlarını sayabiliriz. Ayrıca, her geçen gün erozyon, çölleşme, toprak kirlenmesi, tuzlanma, toprak içindeki organik madde ve mikroorganizma varlığının azalması gibi sebepler, topraklar da sürekli bozulmalara neden olmaktadır. Bunların yanında aşırı ve bilinçsiz sulama ve gübreleme işlemleri, uygun miktarda kullanılmayan pestisitler, ağır ve sürekli toprak işlemeleri ve aşırı hayvan otlatma gibi tarımsal uygulamalar da topraklarımıza zarar vermektedir.” bilgilerini verdi.
Tarım arazilerinin verimli kullanılamamasının en önemli nedenlerinden birinin miras hükümlerinden kaynaklanan arazi parçalanması olduğunu, tarımsal işletmelerin küçük, arazilerin çok parçalı bir hale geldiğini bildiren Bayraktar, “Ülkemizde 3 milyon işletme, 32,5 milyon parsel bulunuyor. İşletme büyüklüğü 59 dekara, parsel büyüklüğü 5-6 dekarlara indi. Doğu Karadeniz gibi bazı yörelerimizde 1 dekarın altında parsel var. Bu kadar küçük parsel büyüklükleriyle verimli bir tarımsal üretim yapılamaz. Girdi kullanımı ve işgücü kaybı artar, verim düşer, yeterli geliri elde edemeyen çiftçi tarımdan kopar.” dedi.
ARAZİ KULLANIMI KANUNU VE TOPLULAŞTIRMA ÖNEMLİ
Bayraktar, TZOB olarak başından bu yana her platformda destekledikleri, kanunlaşması için çaba sarf ettikleri Arazi Kullanımı ve Toprak Koruma Kanunu’nun parçalanmanın önüne geçeceğini vurguladı. 2014 Mayıs ayında kanunlaşan bu kanunun sorunu çözmek konusunda tek başına yeterli olmayacağını, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın arazi toplulaştırması çalışmalarının tamamlanmasının da çok önemli olduğunu belirten Bayraktar, 4,5 milyon hektara ulaştırılan toplulaştırma çalışmalarının hızla tamamlanması ve 14 milyon hektara ulaştırılması gerektiğini ifade etti.
Tarım alanlarının şehirleşme ve sanayi tesisleri için kullanılmasının en büyük sorun olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Ülke olarak bir kilo toprak bir kilo altına eşdeğerdir sözünü benimseyerek topraklarımıza daha fazla sahip çıkmalı, tarım arazilerimizi daha verimli kullanmanın yollarını bulmalıyız. Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken, verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanmak, büyük bir savurganlıktır. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizi, imara açmayalım. Bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, şehirler kurmayalım. Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazilerimizi kullanmayalım. Meyve ağaçlarını, zeytinlikleri kesip, yazlıklar inşa etmeyelim. Üstün vasıflı tarım arazilerimize gözümüz gibi bakalım.
Tarım dışı kullanımının özellikle Çukurova, Gediz, Menderes, Tarsus ovaları, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Trakya, Konya, Samsun gibi verimli tarım arazilerinin bulunduğu yerlerde yoğunlaşması, konunun ciddiyetini daha da artırıyor. Burada, büyükşehir belediyelerimize de büyük iş düşüyor. Türk tarımının belkemiği niteliğindeki 30 ildeki köy ve beldelerin büyükşehir belediye sınırları içine alınması, mahalle konumuna dönüştürülmesi, buralarda tarım arazilerinin korunmasında daha dikkatli olmamızı gerektiriyor. Büyükşehir belediyeleri, tarıma kaynak ayırmalıdır. Valilikler ve büyükşehir belediyeleri, verimli tarım arazilerinin korunması konusunda çok hassas hareket etmeli, Toprak Koruma kurulları çok etkin ve verimli arazileri koruyacak şekilde çalıştırılmalıdır. Ziraat Odaları temsilcilerinin bu kurullarda görev yapması bir zorunluluk olmalı, bu husus, valilerin takdirine bırakılmamalıdır.”