Sosyal Medya Düzenlemesi: Dijital Medya Kullanıcılarının Tümüne Bir Tehdit
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 'yalan haber ve dezenformasyonla mücadele' gerekçesiyle, hem sosyal medya kuruluşları hem de kullanıcılara yönelik yaptırımlar içeren yasal düzenlemeyle ilgili çalışmaları hızlandırdı. Sosyal medya ağlarındaki yanlış bilgi ve dezenformasyon sorununa güvenlik perspektifinden yaklaşan iktidarın bu adımı, muhalefet ve medya profesyonelleri tarafından sosyal medya üzerindeki baskıyı artırma ve sansür olarak yorumlanıyor.
AKP geçen yıl Ekim ayında yürürlüğe giren sosyal medya düzenlemesinin üzerinden bir yıl geçmeden yeni bir düzenleme hazırlığında düzenlemede başlanan ve gelinen noktaya değinen Medya Özgürlüğü Acil Destek Programı Koordinatörü Gazeteci Gürkan Özturan, Geçtiğimiz yıl alelacele geçirilen sosyal medya düzenlemesinde olduğu gibi, yine toplumun tamamına yakını karanlıkta bırakılarak bu yasa yapım sürecine dahil edilmiyor. Geçen yılki yasada gördüğümüz üzere, yasa teklifini veren kişilerin bile yasanın sakıncalarına dair kapsamlı bir fikri yoktu ve maalesef tepeden inme süreçlerle geliştirilen bu yasa yapım süreçleri bana kalırsa yine fazlasıyla sorunu beraberinde getirecek. Geçen yılki yasanın getirilerinden biri olarak dijital mecralara Türkiye’de temsilcilik açma zorunluluğu getirilmişti, bu mecraların büyük kısmı son ana kadar direnerek en sonunda gölge-ofisler açmışlar fakat fiziki temsiliyetleri olabildiğince sınırlı kalmıştı. Aslında geçen yılki yasanın bir ön adım olduğunu söylemek yanlış olmaz; yasa geçer geçmez bir yıla kadar güncelleneceği fazlasıyla belliydi. En son Twitter’ın da temsilci atayacağını açıklamasının ardından hükümete yakın medya kuruluşlarında art arda “dezenformasyonla mücadele için yeni bir yasa ihtiyacı” üzerine yayınlar çıkmaya başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerine referans verilen bu yayınlarda aslında nispeten daha gelişmiş demokratik toplumlardaki yasalara değil, daha baskıcı uygulamalara referans veriliyor. Öte yandan, Almanya’daki yasa sıklıkla dile getirilirken oradaki yasanın içeriğine dair doğru düzgün bir inceleme yapılmaksızın yalnızca başlığına referans vererek burada farazi bir yasa tasarısından bahsediliyor. Maalesef tam bir kapalılık içerisinde yürütülen bu süreçte hiç birimiz ne yasanın kapsamını, ne yalan haberin nasıl tanımlanabileceğini, ne de getirilecek önlemlere dair bilgi sahibiyiz” diyor.
AKP’nin yeni sosyal medya düzenlemesinin en kritik noktalarından birisini, bir paylaşımın dezenformasyon amaçlı olup olmadığına hangi mercinin karar vereceği ve kriterinin ne olacağı oluşturuyor. Bu konuda, dezenformasyon içerikli paylaşımın “organize, örgütlü, belli bir amaca yönelik olması” halinde yaptırım uygulanması üzerinde duruluyor.
Dezenformasyon içerikli paylaşımların denetimi için de “resmi ve kurumsal” bir mekanizmanın kurulacağı ifade ediliyor.
Özturan, Dezenformasyon mücadele adı altında ifade özgürlüğüne sınırlama geleceğini sosyal medyada paylaşım yapan kişilerin bile artık rahat bir şekilde düşüncelerini yazamayacağının altını çizerek devam ediyor;
“Hiç birimiz ne yasanın kapsamını, ne yalan haberin nasıl tanımlanabileceğini, ne de getirilecek önlemlere dair bilgi sahibiyiz. Dijital mecralarda yalan ve yanlış bilginin dolaşımda olduğu ve bu nedenle manipülasyona açık olduğundan bahsediliyor ancak Türkiye’nin geçmişine baktığımızda 6-7 Eylül pogromu bir yalan haberle başladığında dijital mecralar yoktu; 1995’te TV kanalları Alevi yurttaşları hedef gösterir nitelikte yalana dayalı yayınlar yaptıklarında aynı şekilde. Son yıllara bakacak olursak, benzer şekilde Gezi zamanı camide alkol ve yarı çıplak adamların olduğu Kabataş söylemleri ile benzer bir süreç işletilmişti. Şayet iktidar şu an yalan haber ve dezenformasyonla mücadele etmek istiyorsa aslında troll ordularını dağıtıp, iktidara yakın medyaya da etik çerçevesinde yayın yapma tavsiyesinde bulunsa aslında Türkiye’deki sorunun çok büyük bir kısmı çözülmüş olur.
İddia edildiği gibi sosyal medya üzerinde dezenformasyon faaliyetlerine dahli olan kişilere hapis cezası getirilmesi gibi bir uygulamaya gidilirse, bunun etkisi öncelikle dijital mecra kullanıcılarının tümüne bir tehdit olarak kendini gösterecek ve etkisi, kişilerin nihai olarak paylaşımlarından vazgeçerek belki de esprili bir şekilde “Silivri şimdi soğuktur” şeklinde paylaşımları artıracaktır. Bunun uzun vadede getireceği en büyük olumsuz etki, sorgulamaktan ya da kendini ifade etmekten çekinen kişilerin sayısındaki artış olacaktır. Ancak şunu da hatırlamakta fayda var, sansür tarih boyunca tüm iktidarların elinde bir silah olarak kullanılmışsa da, insanlık tarihi aynı süreçleri yeni ve yaratıcı yöntemlerle aşmak üzerine kuruludur. Söz bir biçimde toplumda yayılır…” değerlendirmesini yapıyor.
Gazeteci Seda Karatabanoğlu Newslabturkey.org sitesinde kaleme aldığı yazıda; Türkiye’nin sosyal medya düzenlemesi ile ilgili örnek aldığı Almanya’daki düzenlemeyi anlatmıştı. Karatabanoğlu, “2017 yılından beri Almanya’da sosyal medya platformları, kullanıcılarının yayınladıkları içeriklerden sorumlu. Sosyal medya platformlarındaki nefret söylemi, tehdit ve hakaretin önüne geçilmesini amaçlayan Almanya, bu tarz içeriklerin şikâyet edilebileceği bir sistemi zorunlu hâle getirdi. Söz konusu şikâyetleri incelemekle yükümlü olan platformlar, ihlal tespit ettikleri takdirde bu içeriği 24 saat içinde silmek ya da erişime kapatmakla yükümlü.” olduğunu vurgulamıştı.
“AKP kaynakları, başta Almanya olmak üzere birçok ülke örneğini incelediklerini belirtirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “ifade özgürlüğünü” düzenleyen 10. maddesinin 2. fıkrasını esas aldıklarını ve Türkiye’nin de bu kriterlere göre sosyal medyaya sınırlama getireceğini ifade ediyorlar.”
İktidarın AİHS kararlarına uyumlu hareket etmeyeceğini söyleyen Özturan, İktidar ittifakının iddialarında olduğu şekilde AİHS’e uyumlu bir düzenleme yapacağını kesinlikle düşünmüyorum. Bunu yapacak olsaydılar öncelikle AİHM’in kararları uygulanırdı ya da bu alanda adım atmak adına girişimlerde bulunulurdu. Muhalefetin ise hali hazırda bu konuya yeterince eğildiğini düşünmüyorum. Her ne kadar meclis işlevsizleştiriliyor olsa da, muhalefetten beklentim en azından kendilerinin de toplumun geneline ulaşmak adına en çok faydalandıkları dijital mecraları savunmak adına toplumda çok daha girişken bir çabayla farkındalık yaratmalarıydı. Ancak geçtiğimiz yıl boyunca, uygulamadaki yasaya dair çok az değindiklerini görüyoruz. Dijital okuryazarlığın kötü bir durumda olduğunu görmemek mümkün değil; ancak içinde bulunduğumuz durumdan çıkılacaksa bu daha ilerici siyasi grupların üzerinde anlaşabileceği bir Dijital Haklar Kanunu ile olabilir diye düşünüyorum.” diyor.
Uzunca bir süredir tartışılan sosyal medya kuruluşları hem de kullanıcılara yönelik yaptırımlar içeren yasal düzenleme meclisten geçerse dijital medya çoraklaştırılarak işlevsiz bir hale getirileceğini söyleyen Turan, Bağımsız medyanın da şu an büyük bir sorumluluğu bulunuyor; tıpkı muhalif siyasilerin olduğu gibi, bağımsız medya da okurlarına ve izleyicilerine dijital mecralar üzerinden erişiyor ve bu konuda proaktif bir adım atarak toplumsal tartışmaya öncülük etmeliler. Şu an üzülerek söylüyorum ki her gün yayınlanan içeriğin çok büyük bir kısmı sansürcü ve kısıtlama içeren yasaları destekler nitelikte; bağımsız medya da sansür karşıtı ve basın özgürlüğü temelinde bu yasa tasarısına dair söylentileri ele almadığı takdirde yakın zamanda haber alma hakkımız ve basın özgürlüğünü işleyebilecek bir mecra da kalmayacak.” diyor.
kozmopolitik.com.tr