Ordunun teepeeleeri
Hangimiz hayalini kurmuyoruz ki Şu plaza köşelerinden bir kurtulsak, alıp başımızı dağlara vursak Gidip basit bir kulübe edineceksin uzaklarda, nasıl olsa bu saatten sonra çorbamız tekaüd aylığı ile de kaynar. Üç beş evlek de toprak edinirsin Hani domat biber ekecek kadar. Ayağın toprağa basar, elin çapa çekiç tutar, spor mu istiyorsun al baltayı git odun yar
Klima, kalorifer meraklısına kalsın, bir çingene sobası yeter artar. Bel
kalınlığındaki ağaçları dilim dilim dilimleyen maharetli insanlara
imrenmişimdir hep. Bunlar kütüğü asla elle taşımaz vurur baltayı
saplar, atarlar omuzlarına. İnceden zemin etüdü yapar itina ile
oturturlar. Sonra hıh diye bir ses ve o malum vınlama
Çatırt! Kütük ayrılıverir iki yana. Diyelim budağa denk geldi kopmadı. Ustası
kaldırır bu sefer tersine vurur, olmadı bir daha. Sonra kenardan
kenardan başlar üçgenler çıkarmaya. Çıraları daha da bir inceltecek,
kaldıracaktır kuytuya
Mâlum odun ateşi yemeğe ayrı bir
nefaset katar. Hele bir çayı olur on numara. Sabahın seherinde kalkmış
semaverini kurmuşsun, kıymık kozalak derken suyu kaynatmışsın. Geceden
kalma bir serinlik, gölgeler ısınmamış daha, otlarda su habbeleri
parlıyor nokta nokta. Uzaktan uzağa horoz, çıngırak sesleri, havada odun dumanı ile karışık ekmek kokusu. Buruk bir çay buharı, haydi diyor
adama. Bahçeden körpe hıyarları toplamışsın, nane, maydanoz, roka...
Tulumdan peynir çıkartmış, sapsarı tereyağını eritmiş, beş on yumurta
kırmışsın tavaya
Kenarda birkaç kovanınız olsun artık, eh civarda kekik, ıhlamur da varsa
Balınız esans kesilir adeta
Süt kendi hayvanınızdan olsun, kaşık batmasın yoğurdunuza. Üşenmeyip de süzdürmüşseniz yeme de yanında
Mısır ekmeği tabii ki kuzinede pişmiş olacak, icabında sac üzerine yufka
atarsın odunun bol nasıl olsa
Yaylada bir kuzine edineceksin hem ocak,
hem soba
Üstüne güğüm oturtacaksın ki mızlasın, küle patates, kestane
gömeceksin, pancar, kabak artık ne olursa
Diyelim misafirin gelmiş buyursun ağaçlarla oyalana dursunlar, incir, üzüm yesinler,
fındık ceviz kırsınlar. Alıverirsin oklavayı eline börekler açarsın
onlara
Sapır-saçma konuşuyorsam aşırı oksijendendir, belgesel çekmek için Ordu Çambaşı yaylalarına çıkmıştık da
YAYLALAR YAYLALARSiz hiç Karadenizde orman yangını duydunuz mu? Oluyordur zahir ama nadir.
Niye? Yerler sırılsıklam anam, pabucun burnu hiç kurumuyor. Ağaçlar
yosuna durmuş, koyunlar otlarken sulanıyor. Karadeniz dağları dik mi
dik, sarp mı sarp
Doruklar da kar buz, oluklar da serin sular.Efendim çobancağızın canı çekmiş bir kuzu kesip kavurmuş, sıcak sıcak yumulmuş, duman duman buhar buhar. İyi de sen tut çeşmeye aban, git su iç kana
kana.Pınarın soğukluğuna bakın ki midesindeki kebapları
dondurmuş, sanırsın beton dökmüşler bağrına. Yandım anam yandım diye
haykırmış. İşte o gün bu gündür Çoban bağırtan diyorlar o suya.Ordulular soruyorlar suyun iyisini nereden anlarsın?-Bilmem.-Çayından.Hakikaten bir çay getiriyorlar pırlanta. Lebrenk (dudak rengi) lebriz (bardağın
dudağına kadar) ve lebsuz (dudak yakacak ısıda) Önce kokluyorsun, sonra yudumluyorsun, gözün açılıyor, enerji yayılıyor damarlarına. Çayda
yayla suyu ve odun ateşi çok önemli. Ama aynı malzeme ile sahilde yap
olmaz. Niye? Çünkü su deniz seviyesinde 100 derecede kaynar, otu haşlar, yakar, burar. Yaylada çaydanlık 90 derecede tıkırdar, belki daha da
aşağıda
TURŞUNUN BAŞŞEHRİÇambaşı
ahalisi kendini turşuya vermiş, millet üşenmiyor taaa Ordudan
Giresundan Sivastan gelip turşu tedarik ediyor. Burada iki hususiyet
öne çıkıyor, biiir zerzavat organik, ilaç gübre görmemişler, akşamdan
sabaha mayışmıyor. İkincisi de su. Gli gli çeşmesinin suyu turşu için
biçilmiş kaftan, yukarıdakiler de güzel ama aşağıdakilere bakma.Onlardan da oluyor da o kadar oluyor... Kıtır kıtır ses çıkarmıyor, eriyip
gidiyor zamanla. Ahali turşu hususunda kendini aşmış, sirke nohut
faslını da arkada bırakmış erik koruk ekşisi kullanıyorlar. Sabah aç
karnına yesen dokunmazmış, denemedim ama bunu yazıyorum bir kenara. Fırınlar mis gibi kokuyor, kuru odun, has buğday, ekşi maya... Eh ustalık da var tabii, nasıl kabarıyor kucaklar almıyor.Türkün aklı dağlardadır malum, bir zamanlar yaylalar insan kaynarmış. Düşünün
40 bin vatan evladı Turnalıkta 40 bin yiğit de Çambaşında yaşarmış.
Kervanlar burada durur, mallar yayılırmış tezgahlara. Taaa o devirlerde
iki tane eczanesi ve otuza yakın hanı varmış. Orduda Giresunda
bulunmayan ürünler görücüye çıkarmış burada.Çambaşı halen
Türkiyenin önde gelen yaylalarından biri. 77 tane obası var ki
Ordulular bağlak diyorlar onlara. Ormanlar, kanyonlar, yüze yakın
şelale, yeşil otlaklar
Henüz elektriğin ulaşmadığı, cep telefonunun
çekmediği yaylalar var, hele şu güzelliğe bak. Son yıllarda
turizme merak salmışlar. 23 ayrı güzergâh belirlemişler. Macera
isteyenlere macera sunuyorlar, manzara arayanlara manzara. Yaylada
parasız pulsuz yaşamak kabil. Kırmızı benekli alabalıklar, çeşit çeşit
mantarlar. Nisanda kuzugöbeği, mayısta çaman
Ağustosta böğürtlen, çalı
çileği, yaban mersin, taflan... Biliyor musunuz karacalar da
bayılırmış bunlara. Bir zamanlar keçi sürüsü gibi karaca varmış, yolda
çıkıverirmiş karşına. Eh o kadar karacanın dolandığı yerde kurt tilki de olacak tabii. Ve beyaz kartal.Tüyü bitmedik kurdun tilkinin arkasından konuşmasak iyi olacak... Ama o avcılar var ya avcılar... Karadeniz yaylalarını bilirsiniz sis çöktü mü suya düşmüş gibi ıslanırsınız
adeta. Havada asılı milyarlarca damlacık, insanı nasıl serinletiyor,
klima yaklaşamıyor yanına.Bazlama yapıyorlar çok lezzetli,
mısır kaynatıyorlar haza süt, sanki muhallebi akıyor ağzına. Et ucuz ve leziz, mangalcılar köz yelliyorlar telaşla.GÖLKÖY ULUGÖL Uzanıyoruz Gölköye doğru. Burada hakikaten bir göl var Ulugöl diyorlar adına.
Süleymaniye ve Haruniye Köyü hududunda bir krater gölü. Etrafı tabiat
parkı ilan edilmiş, tuvaletler çeşmeler hazır, banklar kamelyalar, ne
arıyorsanız fazlasıyla
Bu serinlik alabalık için bulunmaz nimet,
nitekim hayli yumurta bırakmışlar suya.Bu sene fındık olanda
iyi var olmayanda hiç yok. Mart 30, yine yeşillendi fındık dalları
derken bir don vuruyor, yüksekler kuruyor adeta.Ama iki yüz rakımın altında mahsul çok, hem ambarlar dolusu fındık, hem misli misli fiyat. Yaşadılar.Karadeniz köylüsü eskisi gibi değil, artık tek ürüne bel bağlamıyor. Fındık
olmadı, kivi. Kivi olmadı, çilek. Sadece mavi ladin denilen mübarek
yetiyor da artıyor. Düşünün bir köy yüz bin fidan sipariş almış,
muhatap devlet, çek senet yok, tiko para.Ordu gezilesi bir
şehir, sahil klasik Karadeniz, hırçın dalgalar, balıkçı takaları, ahşap
konaklar. Dağlar da resimdeki gibi Şekil 1 A, giden pişman olmuyor
asla.
Şehrimiz göz kamaştıracakOrdu Valisi İrfan Balkanlıoğlu: Allah Orduya güzellikler bahşetmiş,
masmavi deniz, yemyeşil dağlar, derin vadiler, ürkütücü kanyonlar,
serin yaylalar.Yayla hususunda Türkiyenin 24 adet tescilli
kültür ve turizm merkezi var sekizi Orduda. Bizde Karadeniz otoyolu
sahilden geçmedi bu yüzden kıyılarımız eskisi gibi. Pırıl pırıl deniz,
dantel gibi koylar, balık zengini sofralar
.Bu arada bölünmüş yollar hizmete girmek üzere. Akdeniz ve GAP daha da yakınlaşacak.Türkiyenin tek deniz dolgu sistemi ile yapılan havaalanı Orduya büyük hareket getirecek, şehrimiz kabuğunu kıracak.Artık Orduda sadece fındığa bağlı bir ekonomi yok, geleceği çok parlak.Nedendir bilmem insanlarımız dünyanın öbür ucunda güzellik arıyor. Halbuki
burada Alp dağlarını artamayacak manzaralar var. Sanırım tatilciler de
sahile doydu, değişiklik arıyorlar. Düşünün aşağıda hava 40 derece iken
yaylalarda yorgansız yatılmıyor. Kekik kokulu dağlar, kara gözlü
kuzular. Çoğumuzun adını bile bilemediği otlar burada nefis yemeklere
dönüşüyor, damak zevki için yurt dışına gidenler Orduya buyursunlar.Bir turist ne arar?Tarih, medeniyet doğa
Hepsi bir yana yöre insanının misafirperverliğini görmenizi isterim, burası
bir huzur şehri. Karadeniz turuna çıkanlar Orduya atlamasınlar
gezileri eksik kalacak yoksa.
KAYNAK:
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/irfan-ozfatura/582168.aspx