MUHTEŞEM UĞURLAMA !....
ŞURAYA BİR İNSANI ANLATAN HİKAYE BIRAKALIM...
"Siz neden benim hükümette hatalarım, yanlışlarım ya da iyi yaptığıma inandığım işlerle ilgili hiç bir siyasal soru sormuyorsunuz?.." MERKEL Muhteşem uğurlama: Herkese nasip olmaz! Bütün Almanya, hele de başkent Berlin, belki de, tarihinde görmediği bir coşkuyu yaşıyor Seksen milyon insan tek yürek, ayakta... Alkışlar ve alkışlar... Sokakta arabalar, alışılmamış biçimde, hep birlikte korna çalıyor... Bütün ülkede baştan başa, evlerinden balkonlara taşan insanlar hep birlikte tempo tutuyor... Ona oy veren, vermeyen, siyasetle ilgili, ilgisiz, hani derler ya "sokaktaki insan" diye, onların hepsi alkış tufanına katılıyor... Dakikalarca... Yürekten... Herhangi bir hesap yapmadan... İçten... "Tarafsız yönetim, beceri, yeterlik, dürüstlük" adına... "Hiç kimseyi ötekileştirmeden, dışlamadan, herkesi kucaklamak" adına... Bütün Almanya, hele de başkent Berlin, belki de, tarihinde görmediği bir coşkuyu yaşıyor. Kendilerini on sekiz yıl boyunca yöneten bir lideri başlarının tacı yapıyor, öyle bir uğurlama töreni, kendiliğinden, organize edilmeyen, aniden yüreklerden ortaklaşa fışkıran bir duyguyla, gönülleri fethettiği için... Almanya Başbakanı Angela Merkel... Her kesimden insan onu bağrına basıyor... Geçenlerde parti başkanlığını sade bir törenle devrettikten sonra ki, artık on sekiz yıl süren Başbakanlığa da veda ediyor, "bütün ülke", onu tarihe geçen coşku seliyle uğurluyor. Halk on sekiz yıllık iktidarı boyunca kendisinden gördüğü anlayışı, hoşgörüyü, başarıyı, onlara sağladığı refahı, barışı unutmuyor. Ona verebilecekleri en büyük ödül "yürekten alkışlar, alkışlar, alkışlar..." Ortak yorumlar Merkel’e böylesine coşkulu bir uğurlama sonrasında, Alman Medyası’nda pek çok yorum yayınlıyor. O yorumlar şu ortak noktalarda buluşuyor. On sekiz yıllık iktidarı boyunca Merkel: - Ülkesini Avrupa’nın en güçlü, en sözü geçer ülkesine haline getirdiği halde... - Yaptıklarıyla bir kez bile övünmüyor. - Elde ettiği başarıları çalışma arkadaşlarıyla sürekli paylaşıyor, halkına da, öyle anlatıyor. - Muhalefetle hiç bir zaman kavga etmiyor, muhalefeti hiç bir zaman suçlamıyor. - Muhalefetten gelen, ülkesi için yararlı olabilecek önerileri tereddütsüz uyguluyor. - Yaptığı atamalarda partisinde ya da özel yakın çevresinde bulunan hiç kimseyi kayırmıyor. - Kendisi gibi düşünsün, düşünmesin, herkesi dinliyor. - Hiç bir zaman yalan söylemiyor. - Adı hiç bir yolsuzluk söylentisine karışmıyor. Böylelikle, en büyük siyasal rakibi sosyal demokratlar dahil, herkesin güvenini kazanıyor. Sade bir yaşam On sekiz yıllık iktidarı boyunca... Avrupa’nın en iddialı, en büyük, en etkili ülkesinin ve o ülkeyi en başarılı biçimde yöneten Başbakanı ama... Ne özel uçaklarla seyahat ediyor, ne yatları var, ne saraylarda oturuyor, ne öyle sözü edilecek bir varlığa sahip, "orta halli" bir yurttaş... Başbakan olmadan önce hangi evde oturuyorsa, on sekiz yıllık Başbakanlığı döneminde de, aynı evde oturuyor. Ne çevresinde seksen, yüz koruma... Kendisi alış verişe gidiyor. "Makam arabası" sıradan bir araba, markete yanında tek bir korumayla gidiyor, Başbakanlığa da, toplantılara da... Evinde yemeği kendisi pişiriyor. Yaşamında onu halktan ayıran en küçük bir lüks yok. Sadelik... Tevazu... "Eski bir Doğu Alman" olarak, geldiği, yetiştiği yeri, koşulları, o yıllarda zaman zaman karşılaştığı yoklukları, darlıkları hiç bir zaman unutmuyor. O nedenle lüksten, şatafattan, ihtişamdan, israftan alabildiğine kaçıyor. Yaşamı ve Başbakanlık dönemi bu özelliklerini yeteri kadar, bütün açıklığı ile gösteriyor. "Eski giysiler, yıkanan çamaşırlar" Bir basın toplantısında kadın bir gazeteci Merkel’e soruyor: "Bizler dikkat ediyoruz, siz genellikle aynı elbiseleri giyiyorsunuz, sizin başka elbiseniz yok mu?.." Merkel gayet sakin, gülerek: "Ben bir kamu çalışanıyım... Top model değil!.." Bir başka gazeteci söz alıyor: "Sizin evinizde evi temizleyen, yemekleri hazırlayan, ev işlerine bakan bir yardımcınız var mı?.." Merkel aynı gülümsemeyle: "Yok... Zaten öyle bir yardımcıya ihtiyacım da yok. Eşim ve ben, evde kendi işimizi kendimiz görüyoruz". Sorular devam ediyor: "Evde çamaşırları kim yıkıyor, siz mi, eşiniz mi?.." Merkel de, tebessüm eksik değil: "Çamaşırları ben ayarlıyorum ama, çamaşır makinesini eşim çalıştırıyor. Özellikle akşamları. Çünkü, bu işlere ancak akşam zaman bulabiliyoruz. Neyse ki, oturduğumuz apartmanın duvarları kalın olduğu için komşulara rahatsızlık vermiyoruz, çamaşır makinesinin çıkardığı sesten onları rahatsız etmiyoruz". Bir soru da Merkel'den Özel soru faslı bittikten sonra, bu kez Merkel gazetecilere soruyor: "Ben de size bir şey sormak istiyorum. Benim özel yaşamıma ilişkin sorularınızdan hiç rahatsız değilim ama, bir konuyu merak ediyorum". Neyi merak ediyor?.. "Siz neden benim hükümette hatalarım, yanlışlarım ya da iyi yaptığıma inandığım işlerle ilgili hiç bir siyasal soru sormuyorsunuz?.." Siz olsanız... Böyle bir Başbakanı siz de alkışlamaz mısınız?.. İşte, o nedenle, halkın vicdanından, gönlünden kopan böyle görkemli bir uğurlama çok kişiye nasip olmuyor!.. YALÇIN DOĞAN