Mehmet Görmez: Aile olmadan cennet kuramazsınız

16 Kasım 2017 - 12:14

Vuslat Platformu tarafından hazırlanan ve üç gün süren 'Aile, Toplum ve Devlet' Sempozyumuna katılan Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez konuşmasında 'Sakın eşsiz cennet aramayın. Duramazsınız. Aile olmadan cennet kuramazsınız.' dedi.

Vuslat Platformu tarafından hazırlanan ve üç gün süren “Aile, Toplum ve Devlet” Sempozyumu, Hukukçu Hasan Şahin, İşadamı Fuat Kulaçoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi Kamil Acar ve Muhammed Sarı’dan oluşan Sempozyumun bran Kurulunun yerlerini almasıyla başladı.

Dünya Kur’na-ı Kerim’i güzel okuma birincisi Selman  Okumuş’un Aşr-ı Şerif okumasının ardından bir “Vicdan Hareketi” olarak Vuslat Platformu’nun tanıtım filmi ile gösterildi.

Konuşmacı olarak kürsüye gelen Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Programın başlığında bir de “ümmet”in eklenmesi gerektiğini söyleyerek sözlerine başladı.

Görmez, “Nikâh Kur’an’da “misâk” olarak geçer, “misâk’ın galizâa..” Büyük sözleşme.. Çünkü böylece hem bir ahdleşme- yeminleşme, hem bir ahd, ve hem de misâk gerçekleşiyor. Allah’u Tealâ ile ruhlarımız arasında Galûbelâ’da yapılan sözleşme de böyle bir ‘“misâk”dır. Ve “nikâh”, bütün dinlerde, sekülerbir “ahd” değil, manevî bir ahd’dir, mîsâk’dır. Sakın eşsiz cennet aramayın. Duramazsınız. Aile olmadan cennet kuramazsınız. Dünyada cenneti kuramayanlar ahirette de cenneti bulamazlar.”dedi.

Aile kavramını ele almışsınız. Ben buraya ümmet kavramını ilave etmeye geldim. Hz. Adem’e Allah şöyle hitap etti: “Ey Adem! Sen ve eşin cenneti kendinize mesken edininiz.” 

Musa Carullah Bigiyev, Kazan’da dünyaya gelmiş, Buhara medreselerinde okumuş. Mısır’a gitmiş Muhammed Abduh gibi düşünürlerden ders almış. Mısır’ın eğitimini beğenmeyip Hindistan’a gitmiş. Rusya’da fikirlerinden dolayı hapis hayatı yaşamış. Sonra Türkiye’ye gelmiş ve fikir hayatına devam etmiş.

Carullah’ın “Hatun” diye bir kitabını Türkçeye çevirdim. Hatun kitabı neşredildiğinde Son Osmanlı meşihatı kitabını yasaklamıştır. Onun için çok uzun hikayeler vardır.

O kitab işte bu ayetle başlar. “Sen ve eşin cenneti kendinize mesken edininiz”

Bende gençlere zaman zaman şöyle seslenirim: “Sakın eş olmadan cennet hayal etmeyiniz. Aile olmadan cennet kuramazsınız. Dünyada cenneti kuramayanlar ahirette de cenneti bulamazsınız.”

Bu günlerde millet olarak nikah kelimesini çok tartışıyor ve konuşuyoruz.

Müftülük ve nikah üzerinde yoğun tartışmalar yaşanıyor. Nikah, Kur’an’da misak olarak geçer. Misak tabiri Kur’an’ın temel kavramlarındadır.

Allah kulunu bir sözleşme ile yaratmış ve biz dünyaya gelmişiz. Allah misakı insanlarla yaptığı sözleşmede kullandığı  gibi nikahda da kullanıyor. Biz birbirimize misaklıyız.

Nikah hem ahittir, hem akittir hem misaktır.

Ahit olması itibariyle ahlaki ilişkileri, ahit olması itibariyle hukuki ilişkileri, misak olması yönüyle de Allah ile kul arasındaki ilişkiyi tanzim eder.

Nikah akdinin dini manevi ve ruhi bağı ihmal edilmemiştir.

Onun için tartışmalarda dikkat ederseniz nikahı kim kıyacak? Tartışmasında dini ve belediye nikahı ikilemine düşmemizin nedeni, bütün dinlerin ve medeniyetlerin kabul ettiği nikah akdindeki manevi boyutu ihmal etmemizden kaynaklanıyor.

Belediye Başkanlarımızın kırmızı kırmızı cübbeleriyle “sizi karı koca ilan ettim” sözü ile biten bir akit değildir.

O akdin şahidi Allah’tır.

O akdin şahidi aynı zamanda Allah’ın melekleridir.

“Toplum” kelimesi Türkçemizde ve onun Arapça karşılığı olan müçtema’ kelimesi aslında İslam literatürünün doğurduğu kavramlar değildir.

Aslında İslam literatürünün ihtiva ettiği kavramlar değildir.

Esma’nın semadan indiğine inananlardanım. Kelimenin ruhu varsa sema’dan inmiştir. Ruhu yoksa o kelimeyi biz uydurmuşuzdur.

Ademe öğrettiği her esmanın manası vardır, ruhu vardır, gayesi vardır.

Oysa insan dediğimiz muhteşem varlığın bir araya gelmesinden oluşan topluluğun adı toplum olmaz. Sosyologlar toplum kavramı üzerinde bilimsel anlamda durmuşlardır.

Ama sadece ictima’ ile bir araya gelmekle belirli bir mekanda belirli bir sayıda insanların bir araya gelmesinden oluşan topluluk bir araya gelen insanları toplum yapmaz.

Millet yapmaz. Onun için ümmet kavramının, ümmet ve hilafet kavramları bizim dilimizde daha çok siyasi kavramlar olarak ele alınır.

Oysa ben bu kelimelerin siyasetten öte ahlaki anlamları olduğuna inanırım.

Ümmet daha çok biz milletiz. Biz Türk milleti, Azerilere Azeri milleti diyoruz, ya. Hani iki millet bir devlet…

Toplum ve ümmet kavramı arasındaki fark şudur: Toplumda ilişkiler daha çok hizmete ve karşılıklı birbirimizin ihtiyaçlarını görme ve gidermeye yönelik ilişkiler olan topluluğu ifade eder.

İyilik ve takvada yardımlaşın, düşmanlıkta ve kötülükte yardımlaşmayın” ayeti de bunu ifade eder.

“Tearuf ve muavene” ilişkisini ümmet kavramında görürüz.
Kur’an’da bir insan var ki tek ümmet olarak tarif edilmiştir. 
“İbrahim başlı başına bir ümmet idi.” 
“Onlardan hayra davet eden bir ümmet vardı.”

Demek ki ümmet kavramı sayılarla ifade edilen bir şey değildir. O halde ümmet kavramı ma’ruf ve marifet ilişkisini zorunlu kılan bir kavram.

Biz ilişkilerimizi ma’ruf ve marifet ilişkisi içinde yapmak zorundayız.

“Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.” Neden? Çünkü, “Yeryüzünde iyiliği egemen kılarsınız. Kötülüğü men edersiniz.”