Kaynakları boş yere tüketiyoruz
Kaynakları boş yere tüketiyoruz
Allah (celle celâlühü) kâinatı müthiş bir denge üzerinde yaratmıştır. Bu denge canlı ve cansız her şey için geçerlidir. Ahsen-i takvim suretinde yaratılan ve yeryüzünde
halifelik sıfatı verilmiş insanın kendi çevresindeki imkânları hoyratça
israf etmesi, tabiatın da dengesini bozmuştur. Boşa atılan her ürünün
emek ve kaynak kaybına yol açtığı, o ürünün elimize ulaşıncaya kadar
geçirdiği safhalar göz önüne alındığında biraz daha fark edilecektir.
Bir dilim ekmek çöpe gittiğinde, o ekmekle beraber onu elde etmek için
ekilen tohumluk buğdayın, çiftçinin emek ve çalışma süresinin, buğdayı
un hâline getiren fabrikadaki enerjinin, çalışan işçinin emeğinin, unu
fırına getirmek için yapılan faaliyetlerin, fırında yanan odunun ve onu
almak için verilen paranın da boşa gittiğini fark etmemiz gerekiyor. Bu
yazılanlar sadece fark ettiğimiz boşa giden emek ve gayretlerdir. Bu
ürünün ortaya çıkmasında rol alan su, hava gibi unsurları da göz önüne
aldığımızda, dünyada yaşayan bütün canlıların bu üründe hakkının olduğu
düşünülebilir. Bunu bizim para ile alıyor olmamız meseleyi çözmez.
İsraf neticesi kaynakların tükenmesi ile birlikte baş gösterecek kısa ve uzun dönemli sıkıntıları tahmin etmek hiç kolay olmayacak. İsrafın
boyutlarını bütün dünyada göz önüne aldığımızda, insanlığın ne kadar
büyük bir çıkmazda olduğunu görürüz. Kendini tüketim ile mutlu eden
kitleler, mânevî doyumsuzlukları neticesinde oluşan bu sıkıntıdan dolayı sadece kendilerine değil, bütün dünyaya zarar vermekteler. Aşırı
tüketim ve israfın neticesinde 'kullanıp atmak' moda hâline gelmiş. Buna paralel olarak, ayakkabı tamircisinden terzilik mesleğine kadar
insanları âdeta tasarruf ve iktisada çağıran meslekler yok olmaya yüz
tutmuştur.
İsraf olmaması için, belli bir ölçü var mıdır?
İnsanlar dinimizin verdiği ölçüler dâhilinde hayatlarını sürdürürlerse israftan
da korunmuş olurlar. Bu ölçüler, aşırı cimriliği ve aşırı savurganlığı
doğru bulmayıp, harcamanın makul sınırlar içinde olmasını tavsiye
etmektedir. Bir davranış ve harcamadaki 'ihtiyaç' ve 'faydalı olma'
önemli bir kriterdir. Bir şey alacağımız zaman onun ihtiyacımız olup
olmadığını veya bir davranış sergileyeceğimiz zaman onun faydalı olup
olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor. Vicdanî muhasebe, davranışlara
ayrı bir ayar getirir. Harcamalarımızda nefsimizin evet dediği bir şeyi, vicdanî bir değerlendirmeye tâbi tutabilmeli ve ona göre karar
vermeliyiz. Nefsanî istek ve arzuları esas aldığımızda israfın boyutları giderek artacaktır.
Sonuçta hayatımızı yeniden gözden
geçirmeli, kendi davranışlarımızı kontrol etmeli, israfın her çeşidini
fark ederek bunları birer birer hayatımızdan çıkarmalı, hayatı yutan bu
büyük girdaptan kurtulmanın yollarını aramalıyız. Bu konuda çocuk
eğitiminden, okullardaki müfredata, cemiyetteki bazı alışkanlıkların
değişmesinden, tüketim kültürünün gözden geçirilmesine kadar çok boyutlu müdahaleler gerekmektedir.