Kaynakları boş yere tüketiyoruz

17 Kasım 2014 - 14:30

Kaynakları boş yere tüketiyoruz


Allah (celle celâlühü) kâinatı müthiş bir denge üzerinde yaratmıştır. Bu denge canlı ve cansız her şey için geçerlidir. Ahsen-i takvim suretinde yaratılan ve yeryüzünde halifelik sıfatı verilmiş insanın kendi çevresindeki imkânları hoyratça israf etmesi, tabiatın da dengesini bozmuştur. Boşa atılan her ürünün emek ve kaynak kaybına yol açtığı, o ürünün elimize ulaşıncaya kadar geçirdiği safhalar göz önüne alındığında biraz daha fark edilecektir. Bir dilim ekmek çöpe gittiğinde, o ekmekle beraber onu elde etmek için ekilen tohumluk buğdayın, çiftçinin emek ve çalışma süresinin, buğdayı un hâline getiren fabrikadaki enerjinin, çalışan işçinin emeğinin, unu fırına getirmek için yapılan faaliyetlerin, fırında yanan odunun ve onu almak için verilen paranın da boşa gittiğini fark etmemiz gerekiyor. Bu yazılanlar sadece fark ettiğimiz boşa giden emek ve gayretlerdir. Bu ürünün ortaya çıkmasında rol alan su, hava gibi unsurları da göz önüne aldığımızda, dünyada yaşayan bütün canlıların bu üründe hakkının olduğu düşünülebilir. Bunu bizim para ile alıyor olmamız meseleyi çözmez.

İsraf neticesi kaynakların tükenmesi ile birlikte baş gösterecek kısa ve uzun dönemli sıkıntıları tahmin etmek hiç kolay olmayacak. İsrafın boyutlarını bütün dünyada göz önüne aldığımızda, insanlığın ne kadar büyük bir çıkmazda olduğunu görürüz. Kendini tüketim ile mutlu eden kitleler, mânevî doyumsuzlukları neticesinde oluşan bu sıkıntıdan dolayı sadece kendilerine değil, bütün dünyaya zarar vermekteler. Aşırı tüketim ve israfın neticesinde 'kullanıp atmak' moda hâline gelmiş. Buna paralel olarak, ayakkabı tamircisinden terzilik mesleğine kadar insanları âdeta tasarruf ve iktisada çağıran meslekler yok olmaya yüz tutmuştur.

İsraf olmaması için, belli bir ölçü var mıdır?
İnsanlar dinimizin verdiği ölçüler dâhilinde hayatlarını sürdürürlerse israftan da korunmuş olurlar. Bu ölçüler, aşırı cimriliği ve aşırı savurganlığı doğru bulmayıp, harcamanın makul sınırlar içinde olmasını tavsiye etmektedir. Bir davranış ve harcamadaki 'ihtiyaç' ve 'faydalı olma' önemli bir kriterdir. Bir şey alacağımız zaman onun ihtiyacımız olup olmadığını veya bir davranış sergileyeceğimiz zaman onun faydalı olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor. Vicdanî muhasebe, davranışlara ayrı bir ayar getirir. Harcamalarımızda nefsimizin evet dediği bir şeyi, vicdanî bir değerlendirmeye tâbi tutabilmeli ve ona göre karar vermeliyiz. Nefsanî istek ve arzuları esas aldığımızda israfın boyutları giderek artacaktır.

Sonuçta hayatımızı yeniden gözden geçirmeli, kendi davranışlarımızı kontrol etmeli, israfın her çeşidini fark ederek bunları birer birer hayatımızdan çıkarmalı, hayatı yutan bu büyük girdaptan kurtulmanın yollarını aramalıyız. Bu konuda çocuk eğitiminden, okullardaki müfredata, cemiyetteki bazı alışkanlıkların değişmesinden, tüketim kültürünün gözden geçirilmesine kadar çok boyutlu müdahaleler gerekmektedir.